Bolu Kartalkaya'daki Grand Kartal Otel yangını davası müşteki beyanlarıyla sürüyor
Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi'nde 78 kişinin hayatını kaybettiği, 133 kişinin yaralandığı Grand Kartal Otel yangınına ilişkin, aralarında otelin sahibi ve belediye yetkililerinin de bulunduğu 19'u tutuklu 32 sanığın yargılandığı davanın duruşması, altıncı gününde müşteki beyanlarıyla devam ediyor.

Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi'nde 78 kişinin hayatını kaybettiği, 133 kişinin yaralandığı Grand Kartal Otel yangınına ilişkin, aralarında otelin sahibi ve belediye yetkililerinin de bulunduğu 19'u tutuklu 32 sanığın yargılandığı davanın duruşması, altıncı gününde müşteki beyanlarıyla devam ediyor.
Bolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince, Bolu Sosyal Bilimler Lisesi'nin spor salonunda özel olarak oluşturulan alanda görülen duruşmada, yangında yaralanan 19 yaşındaki Sevgi Selvi'ye söz verildi.
Selvi, yangında 78 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak, "Bu sayının 78'den fazla olmamasının sebebi otel yöneticileri ya da çalışanlar değil. Yaşayanlar tesadüfen yaşıyor. Kimse tesadüfen ölmemeli. 36 çocuğa, hayatta kalanlara da cehennemi yaşattınız." diye konuştu.
Otelin 8'inci katında kaldığını, arkadaşının kapıya vurmasıyla uyandığını dile getiren Selvi, "Dumana maruz kalmıştık, uyandığımızda nefes alamıyorduk. Herhangi bir acil çıkış kapısı yoktu, alarm çalmadı. Personel merdiveni olarak bilinen merdivene gittik, kapıyı açtık ama simsiyahtı." diye konuştu.
Oda arkadaşlarının hiçbirinin reşit olmadığını aktaran Selvi, onları avutmaya çalıştığını, banyoda ölümü beklediklerini anlattı.
Selvi, 8027 numaralı odaya girdiğini, çarşafları bağladıklarını ve sarkıttıklarını, başka otelin çalışanlarının getirdiği merdivenle kurtulduğunu belirterek, "Küçük dertlerimi burada anlatmaya utanıyorum ama yangından sonra her şeyin geçmediğini söylemek istiyorum, huzurlu uyku uyuyamıyorum. Her şeyden korkan insan oldum. Şimdi 78 canın hepsini tanıyorum, daha önce bir kısmını tanıyordum. Pişmanlığınızı belirtecek kadar insan değilsiniz. Bilmiyorum diyorsunuz, siz bilmediğiniz için insanlar kağıt gibi yandı." ifadelerini kullandı.
- "Çocuklarıma kefen bile nasip olmadı"
Yangında hayatını kaybeden Süleyman ve eşi Seden Nurgül ile çocukları 15 yaşındaki Ela ile 12 yaşındaki Buse Dayı'nın yakınları da beyanda bulundu.
Süleyman Dayı'nın kardeşi Ahmet Fevzi Dayı, kardeşinin, ailesine çok düşkün olduğunu, çocukları için otele gittiğini dile getirerek, "İçimiz yandı, sizin de içiniz yansın. 4 tabut koydular önüme, aynı acıyı siz de yaşayın. En ağır cezayı almanız için elimizden geleni yapacağız." dedi.
Diğer kardeşler Emine Dayı Kocabey ve Mehmet Yaşar Dayı da şikayetçi olduklarını belirterek, sanıkların etkin pişmanlık yasalarından faydalanmamasını talep etti.
Seden Nurgül Dayı'nın annesi Ayşe Ekici de yangını saat 07.15'te arkadaşının aramasıyla öğrendiğini kaydetti.
Ekici, 20 saat boyunca çocuklarını bulamadıklarını anlatarak, "Adli Tıp'tan aradılar DNA vermek için. Yoldayken oğlum aradı 'Anne, ablamları Ankara'da bulduk.' dedi. Çocuklarımı poşete koymuşlar, kefen bile nasip olmadı. Çocuklarımı tabutla gömdüler, ilk başta aklımı kaybettiğim için anlayamadım. Cezalarını çekmeleri çocuklarımızı geri getirmeyecek ama bu dünyada görmek istiyoruz ceza çektiklerini. Hepsi masum, hepsi tahliyesini istiyor, yok öyle bir şey." ifadelerini kullandı.
Şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten Ekici, "Torunlarımı ben büyüttüm, şimdi torunum kalmadı. Evim mezar oldu, mezarın içindeyiz. Onlara yan bakan olursa parçalardım, elime geçseler parça parça ederim, dosdoğru söyleyeyim." dedi.
- "En ağır cezalarını almalarını istiyorum"
Yangında hayatını kaybeden hemşire Dilara Ermanoğlu'nun babası Hasan ve annesi Nofe Ermanoğlu da beyanda bulundu.
Baba Hasan Ermanoğlu, 37 yıldır turizm sektöründe olduğunu, uzun süredir Kartal Otel'de lojman sorumlusu olarak çalıştığını dile getirerek, "Olaydan bir gün önce Bolu'ya gittim. Kızım yanıma gelmiş, bulamayınca aradı. Bolu'da olduğumu söyleyince "3-4 tane cips getirir misin?" diye sordu. Kızım 12'nci katta kalıyordu, kral dairesinde belli ki önemli birileri var, 'sessiz ol' diye uyarıyorlar.' dedi. Aramızda böyle bir konuşma geçmişti." diye konuştu.
Resepsiyon görevlisi tutuksuz sanık Yiğithan Burak Çetin uyandırsaydı, kızının diğer odalarda kalanları kurtarabileceğini dile getiren Ermanoğlu, "Yangından haberdar olunca koşarak gittim, kızım ambulansın içinde yatıyordu. 12'nci kattan atlamış. Çocuğu gördüğüm zaman kendimi kaybetmişim. Akşama doğru kendime geldim. Tüm suçlulardan şikayetçiyim. Resepsiyonist personelin tutuklu yargılanmasını talep ediyorum çünkü yalan beyan veriyor." ifadelerini kullandı.
Anne Nofe Ermanoğlu da şikayetçi olduğunu belirterek, "Kızımı niye kaldırmadılar. 6 aydır hiç uyumuyorum, dışarı bile çıkamıyorum. Kızım için buraya geldim, yemek yediğim zaman boğazımdan gitmiyor. Adalet istiyorum, en ağır cezalarını almalarını istiyorum. O bizim çiçeğimizdi." diye konuştu.
- "Bütün hayatımı elimden aldınız"
Yangında eşi Kübra ve 9 yaşındaki kızı Alya Altın'ı kaybeden Hilmi Altın da yangından tesadüfen kurtarıldığını kaydetti.
Eşi ve kızı hakkında bilgi veren Altın, "Bütün hayatımı elimden aldınız, tek başıma bıraktınız." dedi.
Altın, olay gecesi eşinin seslenmesiyle uyandığını aktararak, "Kübra hep temkinlidir, ben rahat adamımdır. Dedim ki ne olabilir? Ayağa kalktım, giyinmeye başladım. Sol tarafıma baktım yoğun dumanın geldiğini gördüm, bizim katta yangın olduğunu düşündüm. Dumanı görünce panik yaptım, yanıma hiçbir şey alamadım. Koridora çıkınca bir anda dumanın içinde kaldım." diye konuştu.
İlk defa gittiklerinden otelin planına vakıf olmadığını dile getiren Altın, "Koridorda tesadüfen Yaprak'ların odasına girdim. Ailemin yanına gitmek istediğimden tekrar odadan çıktım, ağzıma havluyu kapatıp ilerledim. Koridorda olanlarla bir odaya girdik. Çarşafları bağladık ve yatakları katlayıp aşağıya attık. İlk başta çarşaflarla çocukları indirdik." beyanında bulundu.
Altın, camdan aşağıya indikten sonra eşini ve kızını aramaya çalıştığını ve fakat bulamadığını anlatarak, "Hastanede olacaklarından ve bulunacaklarından umutluydum. Fakat çok lanet bir histi, cehennem gibiydi. O gece orada her türlü ölümü ve kurtuluşu gördük. Eşimin ve kızımın nasıl öldüğünü bilmiyorum, Ankara Adli Tıp'tan almak zorunda kaldık." ifadelerini kullandı.
Yangında alarm sesi duymadıklarını, şirketin genel müdürü tutuklu sanık Emir Aras'ın "Tiz bir siren sesi var." dediğini aktaran Altın, "Bu kadar insan yalan söylüyor değil mi? Yolları bulamadık, ışık, aydınlatma yoktu, hiçbir önlem yoktu. Hiç kimse bize ulaşmadı, kurtarma çabası sarf etmedi. Misafirlerden başka bağrış çağrış sesi duymadık. Hayalet bir otelden bahsediyoruz, yönetici ve çalışanları yok. Kağıttan yöneticiler, siz kağıttan olduğunuz için yandık." diye konuştu.
Altın, ne yaptığını bilmediğini ifade ederek, "Bazen kafayı yeme noktasına geliyorum ama yemeyeceğim çünkü hak ettiğiniz en ağır cezaları aldığınızı göreceğim. Otel yönetimi zaten canilik örneği gösterdi. Ben de işletme yöneticisiyim, hayatımda bu kadar çok zırvayı, yalanı bir arada görmedim. Midem bulanıyor. İnsanlık kırıntısı görmek istedik, onu dahi göremedik." dedi.
Yüzleşmek için duruşmayı beklediğini dile getiren Altın, "Bu olayda suçlu olan herkesin en ağır şekilde cezasını çekmesini istiyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kovuşturmaya dahil olmasını talep ediyorum. Araçlar yerine bize ulaşmayı deneselerdi ailelerimizle oturacaktık, bu hukuk davası olarak kalacaktı. Otele Etstur'la gittim, onlara güvendim, beni yanlış bir yere göndermeyeceğine inandım. Etstur ve sahibi Mehmet Nuri Ersoy'dan şikayetçiyim." ifadelerini kullandı.
Yangında eşi Atakan ve 10 yaşındaki kızı Elif Derin Yalçın'ı kaybeden Yaprak Yeşilada Yalçın ise yangından büyük kızı ve kendisinin kurtulduğunu söyledi.
Yalçın, koridorda bağrış sesleriyle uyandığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Eşim kapıyı açınca 'Çabuk kalkın yangın var.' dedi. Bizim odamız 8'inci katta ve yamaca bakıyordu. Camı açınca içeriye duman doldu. İçerisi o kadar çok duman doldu ki nefes alamıyorduk, koridora çıktık. Bu benim kızımı son görüşüm oldu, odadan çıkarken 'Ölmek istemiyorum.' dedi. Koridor kapkaranlıktı, hiçbir işaretleme yoktu, ciğerlerimin yanmaya başladığını hissettim, bilinç kaybı yaşadım ve kendimi başka bir odada buldum. Beni oraya taşımışlar. Etrafa baktım büyük kızım yanımdaydı. Daha rahat oksijen vardı. Kızımın cep telefonundan eşimi aradım, sadece bir yan odaya geçebilmiş, 'Kapatmam lazım.' dedi ve bu benim eşimle son konuşmam oldu."
Odanın camından otelin ön tarafına indiklerini aktaran Yalçın, saat 17.00 gibi eşinin ve kızının teşhis edildiğini ve acı haberi aldığını anlattı.
Yalçın, sanıklardan sorumluluk almamalarını dinlediklerini belirterek, "Bu ünvanları alan kişilerin kendilerini bu kadar küçültebileceklerini düşünmemiştim, acıyla seyrettik. Biz orada misafir değildik, sadece müşteriydik. Müşteri demek para demek. Uyuyan paralardık ki odalarda misafiri koruma, güvence altına alma çabası görmedik. En büyük güvencem yüce Türk yargısı. Sizlerin en adaletli kararı vereceğinize inancım tamdır. Sadece sanıklardan değil, denetim görevini yerine getirmeyen bütün kamu kurumlarından ve görevlilerinden şikayetçiyim." diye konuştu.
Söz alan Hilmi Altın ve Yaprak Yeşilada Yalçın'ın avukatı, otelin güvenlik kamera kayıtlarından Emir Aras'ın odanın kapısını açtığı ve sonradan ailesiyle çıktığı, kattan ayrılırken hiçbir odanın kapısına vurmadığı ve bu esnada duman olmadığının görüldüğünü kaydetti.
Anadolu Ajansı ve DHA tarafından geçilen tüm Bolu haberleri, bu bölümde Haberturk.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bolu Haberleri alanında yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen ajanslardır.