Alman siyaset sahnesinin en çetrefilli meselesi göç politikaları. Nitekim düzensiz göçe karşı kara sınırlarının tamamında kontrol uygulamasına geçilerek Schengen’in en az altı ay süreyle fiilen askıya alınmasına giden yolda çok sert çatışmalar yaşandı. Scholz hükümetiyle eyalet yönetimleri ve muhalefetin katıldığı göç zirvesinde CDU masadan kalktı. CDU lideri Friedrich Merz, sınırda sadece Dublin Prosedürü çerçevesinde kontrol ve geri gönderme değil, iltica talebinde bulunanların da direkt geri çevrilmesinde ısrar etti; koaliyon ortağı Yeşiller kesinlikle reddetti, zirve dağıldı.
İçerideki gürültüden daha büyüğü Avrupa Birliği ortakları nezdinde kopuyor. Çünkü yıllardır yürürlükte olan, ancak asla işlemeyen Dublin Prosedürü etkin uygulanırsa, sığınmacıların ilk kayda geçtiği AB ülkesi iltica işlemlerinden sorumlu olacak. Vizesi ve iltica başvurusu olmayanlar sınırdan direkt geri çevrilecek, sığınma isteyen ancak başka AB üyesinde parmak izi verenler ise sınır yakınında tutulup beş hafta içinde ilgili ülkeye gönderilecek.
Almanya-Fransa sınırında kontrolAlmanya geri gönderecek ama ilgili ülkeler geri alacak mı? Polonya Başbakanı Donald Tusk “Kabul edilemez” diye beyanda bulundu; Avusturya İçişleri “Almanya’nın geri çevirdiği, belgesi olmayan tek kişiyi bile almayız. Polise kesin direktif verildi, sınırlarımız içinde hareket alanı söz konusu değil” dedi. Ayrıca aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi’ne (FPÖ) Berlin’den “seçim hediyesi” suçlaması da var.
Aslında Almanya’nın Avusturya ve Polonya sınırlarında zaten bir süredir kontrol uygulaması vardı, Çekya ve (Schengen üyesi) İsviçre de dahildi. Şimdi Fransa, Danimarka, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg da eklendi. Solingen’de Suriyeli bir sığınmacının üç kişiyi öldürdüğü bıçaklı saldırı ve diğer bıçaklı eylemler iç güvenliğin sağlanması bakımından etkili oldu. Buna aşırı sağcı AfD’nin doğudaki Thüringen ve Saksonya eyalet seçimlerinde birinci olması da eklendi. Ancak düzensiz göçe karşı önlem planlarının Solingen’den önce başladığı da biliniyor.
Aşırı sağcı AfD'nin geriye göç temalı seçim afişiBu arada Almanya’nın Solingen saldırısı sonrası Afgan ve Suriyeli suçluları ülkelerine sınır dışı operasyonu da ülkede eleştiriliyor. Eylül başında 28 sabıkalı Afgan, belli bir süre geçimlerini sağlaması için 1000’er Euro cep harçlığı verilerek ülkelerine gönderildi. Afganistan ile arabuluculuğu Katar yaptı. Almanya’da bir kesim cep harçlığına karşı çıkıyor, çünkü gidenlerin bu parayla yeniden kaçak göç yollarına düşecekleri hesaplanıyor. Af Örgütü gibi insan hakları kuruluşları ise hukuki sakıncalara dikkat çekiyor. Cenevre Konvansiyonu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, işkence ve insanlık dışı muamele tehlikesi olan ülkelere sınır dışı işlemini yasaklıyor. Özellikle Taliban’ın kaçakları “kafir” diye nitelediği ortamda Afganistan’a dönüşler tekinsiz bulunuyor.
BRÜKSEL’E BEDAVA GÖÇMEN OTOBÜSÜ
Almanya’nın Afganistan’a fiilen güvenli ülke statüsü tanıması ve sınır kontrolleri tepki çekiyor ama diğer AB üyelerinin düzensiz göç akınına karşı aldığı önlemlerin yanında yine de insani kalıyor. Berlin en azından oransal düzeyde göçmen paylaşımına sıcak bakıyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği raporuna göre Almanya üç milyona ulaşan sayıyla Avrupa’da en fazla sığınmacı ve mülteci barındıran ülke. Geri kalan AB üyeleri ise düzensiz göçmen akınına karşı hiç olmadığı kadar bilenmiş, tahkimat oluşturmuş durumda. Özellikle skalanın aşırı sağ ve popülist otoriter ucunda alınan önlemler neredeye göçmen kuşlara bile geçit vermeyecek nitelikte.
Sırp polisinin Macaristan sınırında yakaladığı düzensiz göçmenlerEn başta düzensiz göçe karşı en acımasız tavrı takınan Macaristan geliyor. Sırbistan sınırına dikenli çit çekti, ilticayı imkansız hale getirdi. Scholz hükümetine alkış tutan tek lider de Macaristan Başbakanı Viktor Orban oldu; X mesajında “Kulübe hoş geldin” dedi. Scholz kulübe kabul edildi ama, Budapeşte’nin esas talebi ülke sınırlarına değil, AB’nin dış sınırlarına nihai sürgü çekilmesi.
Orban yönetimi iltica hakkını askıya aldığı için Lüksemburg’daki Avrupa Adalet Divanı tarafından 200 milyon Euro tutarında rekor cezaya çarptırılmıştı; bu cezaya misilleme olarak sınırda biriken kaçaklar için Brüksel’e bedava otobüs seferleri başlatma resti çekti Macaristan. Volanbusz şehirlerarası seyahat işletmesinin “Röszke-Brüksel” otobüsü basına tanıtıldı. Röszke, Macaristan’a kaçak göç yolu Sırbistan sınırı yakınında bir kent. Belçika hükümeti çileden çıktı; ilticadan sorumlu bakan “Bu tür cüretkar ve zararlı hareketlerin AB içindeki dayanışma ve işbirliği ruhunu baltaladığını, uluslararası anlaşmalara aykırı olduğunu” söyledi.
Almanya’nın sınır kontrolleri, AB harici İsviçre’de panik etkisi yarattı. Schengen bölgesine dahil olan İsviçre, Balkan kaçak göç rotasının en önemli kollarından biri oluşturuyor. Milano’dan trenle İsviçre’nin İtalya sınırındaki Chiasso kentine ulaşan kaçak göçmenler, oradan Almanya’ya uzanıyor. Lugano ve Como gölleri arasındaki bölgeye yönelik göçmen akını nedeniyle Chiasso medyada İtalyan adasına atıfla “İsviçre’nin Lampedusa’sı” diye anılıyor.
Şimdi Almanya’nın sığınmacıları sınırdan geri çevirmesi halinde İsviçre’nin “düzensiz göç kapanı” haline geleceği korkusu sardı. Bu nedenle muhalefetteki liberaller, aynı Almanya’nın yaptığı gibi İtalya sınırında kontrollü geçiş ve Dublin Prosedürü’ne uygun geri gönderme istiyor.
KÖTÜ DAVRANIŞTAN SINIR DIŞI
İsveç de artık göçmen cenneti değil; 2015’teki göç krizine kadar Avrupa’nın en liberal iltica politikasını uygulayan İsveç daha önce görülmemiş önlemlere başvuruyor. 2015’te, 160 bin sığınmacıyı kabul ederek Avrupa’da nüfusa oranla en fazla göçmeni alan İsveç’te 2022’de iktidara gelen sağ muhafazakar hükümet “Artık iltica ülkesi değiliz” diye resmen ilan etti. Aile birleşmeleri ve vatandaşlık şartları zorlaştırıldı, süresiz oturum izni kaldırıldı ve hukuken çok tartışmalı planlar yolda. Örneğin çete bağlantısından şüpheli olanlar yargılanmadan sınır dışı edilebilecek
Daha beteri “kötü davranış” da sınır dışı sebebi olabilecek. Hangi kıstaslara göre “kötü”, son derece muğlak ve anayasaya aykırı ama hükümetin bir uygulama yolu bulacağı söyleniyor. Göçmenlerden kurtulmak için dönüş parası ise 10 bin krondan 150 bin krona (13 bin 100 Euro) çıkarıldı. Siyasi analistler bu önlemlerin entegrasyona zarar vereceği görüşünde.
SIĞINMACIYA EKMEK BİLE YOK
Göç ve iltica konusunda en uç noktaya varacak ülke Hollanda gibi görünüyor. Son seçimden birinci çıkan aşırı sağcı Geert Wilders’in güdümündeki dört partili koalisyon hükümetinin programı, AB’nin göç ve iltica sisteminden tamamen çıkışı içeriyor. Hollanda, sadece AB’nin altı kurucu üyesi için geçerli olan göç politikasında egemenlik hakkı talep ediyor. Bu imtiyaz 1990’larda Avrupa sınır politikasının tesisinden önce sadece Danimarka’ya tanınmıştı. Hollanda talebi kabul görmediği takdirde, iltica uzlaşması gereği alması gereken mülteci başına 20 bin Euro ödeyerek sistemden çıkacağını söylüyor. AB Komisyonu ise uyarıyor: “Kesinleşmiş hukuk ilkelerinden sapmak söz konusu olamaz.”
Hollanda ulusal düzeyde iltica kurallarını da sertleştirecek; aile birleşmelerinin zorlaştırılması, sığınmacıların ancak beş yıl ikametten sonra daimi oturum hakkı elde edebilmesi, mülteci adaylarına sosyal konut yerine sadece oda verilip gıda yardımının kesilmesi, yabancı uzman ve öğrenci sayısının azaltılması planlanıyor.
Danimarka’daki sosyal demokrat Mette Frederiksen hükümeti, “Finanse edilebilir sosyal politikaların bir sınırı vardır” diyerek göçmen sayısının azaltılmasını hedefliyor. 1990’larda edindiği imtiyazdan yararlanarak “sıfır iltica” parolasıyla Suriyeli sığınmacıları geri göndermeye karar veren ilk AB üyesi oldu, ancak henüz uygulamaya geçirmedi. Ayrıca göçmen yoğun gettoları dağıtan tek AB ülkesi Danimarka. İltica başvurusunda bulunanlar da toplu halde barındırılıyor ve bir refah ülkesi olduğu halde mülteci adaylarına en düşük ödeneği veriyor.
Önümüzdeki 29 Eylül’de genel seçime gidecek Avusturya’da ise iktidardaki merkez sağ hükümet göç politikaları konusunda baskı altında, çünkü anketlerde önde görünen aşırı sğcı FPÖ seçmene “göçmenlere karşı kale” vaat ediyor. FPÖ’nün programında sınırdan geri çevirme, mültecilere vatandaşlık hakkı ve sağlık hizmetinin kaldırılması gibi adımlar yer alıyor. Oysa mevcut Karl Nehammer hükümeti düzensiz göç karşısında sert önlemler uyguluyor; sınır kontrollerinin yanı sıra Avusturya polisi Balkan rotasında diğer ülkelerin sınır polisine destek veriyor ve iltica başvuruları 72 saat gibi kısa bir sürede sonuçlandırılıyor. Viyana ayrıca iltica başvurularının AB sınırları dışında alınmasını öngören “Ruanda Modeli”ni savunuyor.
KABA KUVVETLE MÜCADELE
Güney cephesine gelince; Yunanistan bildiğimiz gibi düzensiz göçmenlere geçit vermemek için çifte strateji uyguluyor. Türkiye ile AB arasındaki geri kabul anlaşması yükü hafifletti, ancak Yunanistan sığınmacıları geri itmek için şiddete başvurmaktan geri kalmadı. Çok sayıda medya ve STK araştırması ortaya koydu; göçmenler denize döküldü, kolluk kuvvetleri dayak attı, geldikleri tarafa ateş bile açıldı.
Suçlamaların tamamını reddeden Atina, stratejinin ikinci ayağında sığınmacıları dışarıya kapalı kamplarda tutarak yeni göç akınlarını püskürtmeye çalışıyor. Mültecilere devlet desteği ve iş imkanı da bulunmuyor. Balkan rotasındaki Bulgaristan ve Hırvatistan da göçmenleri sınırlarından uzak tutmak için kaba kuvvete başvurmakla suçlanıyor.
Seawatch örgütü Akdeniz'de teknesi batan göçmenleri kurtarıyorİtalya Başbakanı Giorgia Meloni, Akdeniz’de kurtarma gemileriyle düzensiz göçmenlere yardım eden STK’larla savaştığı gibi üçüncü ülkelerle anlaşmalar yapıyor göç kontrolü için. İltica başvurularının Arnavutluk’ta alınması için bu ülkeyle anlaşma yaptı, kamplar kuruldu ama hayata geçirilmesi sürekli erteleniyor. Akdeniz’den gelen göç dalgasını insan kaçakçılarıyla mücadele ederek önlemek üzere Tunus’la 127 milyon Euro’luk anlaşmaya vardı. Tunus uygulamada ortaya çıkan güçlükler ve AB’nin talepleri nedeniyle paranın bir kısmını iade etti, ancak önlemler etkisini gösterdi ve İtalya'ya düzensiz göç geriledi.
Tunus sahil koruma göçmen teknesine müdahale ediyorİspanya’nın Kanarya Adaları’na ulaşan kaçakların sayısında ise artış oldu. İspanya polisi göçmenleri sadece beyan usulüyle kayda geçiriyor ve sığınmacılar ana karaya sevkedildikten sonra izlerini kaybettiriyor, çünkü diğer AB ülkelerinde iltica başvurusunu hedefliyorlar. Mesela Almanya’da. Madrid'in prosedürü, Dublin Prosedürü’ne aykırı ama İspanya rahat nefes almış oluyor.