Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler İdris Kardaş Merz'in bavulu Erdoğan'ın vicdanı
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Almanya Başbakanı’nın kendi bavulunu taşıdığı görüntü, “erdemli liderliğin” sembolü olarak aramızda dolaştı durdu birkaç gündür.

        Bir siyasetçinin gündelik bir jesti, insancıllığın kanıtı sayıldı.

        Ne var ki aynı Almanya, Gazze’de yüz binlerce sivilin öldürülmesine, altyapının yok edilmesine ve temel insani değerlerin çiğnenmesine karşı sessiz kaldı ve kalmaya devam ediyor.

        Dolayısıyla bu fotoğraf, Batı siyasetinin, ahlaki değil estetik bir düzlemde işlediğini açık biçimde gösteriyor.

        Yeni bir mesele de değil elbette bu ama artık daha çok konuşmamız gerekiyor üzerinde.

        Modern Batı, ahlakı çoktan bir performans, bir gösteri biçimine dönüştürmüştü.

        Herkesin erdemli göründüğü ama kimsenin ahlaki sorumluluk almadığı bir sistem.

        Alman Şansölye’nin fotoğrafı da iyiliğin estetiğiyle kamufle olmuş bir kötülüğü ifade ediyor sadece.

        Benzer fotoğraflarla yıllarımız geçti. Liderler bisikletle işe gider, sade giyinir, halka yakın görünür; ama aynı liderler Afrika’da, Asya’da, Orta Doğu’da süren büyük yıkımlar, soykırımlar, katliamlar karşısında sessizdir. Çoğu zaman da failidirler bu katliamların esasında. Ama bisiklete bindikleri için palalarla ölen Afrika’daki maden işçilerinin rahatsız edici görüntüsünden uzak tutulurlar. Asla yargılanmazlar çünkü bisikletle işe giderler.

        Bugün Batı’nın “insan hakları” söylemini şöyle özetleyebiliriz. Ahlaki iddia var, ama ahlaki eylem yok.

        İşte Gazze, bu ahlaki sahnenin perde arkasını açtı.

        Avrupa başkentleri insani değerlerden söz ederken, İsrail’e yönelik en ufak eleştiri “antisemitizm” etiketiyle bastırıldı.

        Bombalanan şehirler, ölen çocuklar diplomatik raporların “yan zarar” bölümünde geçiyor sadece.

        Bu yüzden Batı için Gazze, insani bir trajedi değil; yönetilmesi gereken bir dosya.

        İşte tam da bu çerçevede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumu, Batı’nın bu ahlaki performans kültüründen belirgin biçimde ayrışıyor.

        Erdoğan, uluslararası siyasetin teknik dilini reddederek vicdanı, politik bir dil haline getiriyor.

        Gazze konusunda, denge ya da arabuluculuk yerine açık bir ahlaki pozisyon alıyor.

        Bu tutum, Batı’nın “duygusal liderlik” diye küçümsemeye cüret ettiği şeyin ta kendisidir.

        Çünkü Batı liderleri, rasyonel kılıf altında kendi çıkarlarını sürdürürken ahlaki söylemle vicdanlarını rahatlatıyorlar.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dili onları bu konforunu bozuyor. Çünkü Batı’nın kurduğu imaj düzenini tersyüz ediyor.

        O, sadece davranışlarla değil, açık tutumla ahlaki bir pozisyon alıyor.

        Batı, ahlaki görünmek için diplomatik sessizliği tercih ederken, Erdoğan ses çıkararak risk alıyor.

        Tabii tahmin edersiniz ki bu tutumun uluslararası sistemde maliyeti büyüktür.

        Batı basınında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkışları sıklıkla “popülizm” etiketiyle ötekileştirilmeye çalışılıyor. Hatta ona yönelik bu türden saldırıların perde arkasında bu konforu bozması geliyor.

        Bu nedenle Erdoğan’ın dili, sistemin dışından geliyor.

        Arendt’in söylediği gibi, “ahlak, yalnız kalma cesaretini gerektirir.”

        Erdoğan’ın duruşu işte bu yalnızlığı göze alıyor.

        Çünkü o, diplomatik prestij değil, ahlaki tutarlılık arıyor.

        Ahlakı estetik değil, politik bir mesele olarak görüyor.

        Gazze’de yaşananları “soykırım” olarak nitelemek, Batı siyasetinin diplomatik dilini kırmak demektir.

        Bu kırılma, modern diplomasinin alıştığı denge siyasetini tehdit eder ama vicdanın siyasetini de güçlendirir.

        Nietzsche’nin yaklaşımında olduğu gibi, hakikati söylemek çoğu zaman nezaket dışıdır. Gerçeğin sarsıcı yönünün yanında nezaketin esamesi okunmaz Zordur, dikenli bir yoldur.

        Tıpkı Erdoğan'ın “One minute” çıkışında ya da geçtiğimiz gün Alman Şansölyesi karşısındaki tavrında olduğu gibi.

        Batı’nın rafine sessizliği içinde bu ton rahatsız edici gelebilir.

        Ama tarihte ilerleme her zaman kimilerini rahatsız edici hakikatlerle başlamıştır.

        Gazze meselesi, uluslararası sistemin yalnız jeopolitik değil, ahlaki bir çöküş yaşadığını bize gösterdi.

        Batı, kendi kurduğu değerler sisteminin içinden çıkamıyor. Türkiye’nin sesinin bu kadar dikkat çekici hale gelmesi, bu sistemin artık vicdan üretemediğinin göstergesidir.

        Almanya Başbakanı bavulunu taşıyor, ama Gazze’nin yıkımını görmezden geliyor.

        Bu, ahlakın estetikleşmesi, yani politik gerçekliğin yerini simgeye bırakmasıdır.

        Recep Tayyip Erdoğan ise bu estetik düzeni tersine çeviriyor.

        O, sade görüntülerle değil, açık tavırla meşruiyet üretiyor.

        Diplomasiyi sessiz kalma sanatı olmaktan çıkarıp, sorumluluk alma pratiğine dönüştürüyor.

        Bu nedenle bugün, Batı’nın sözde mütevazı liderleri tarihe “görünür”, Erdoğan ise “duyulur” olarak geçecektir.

        Gerçek siyaset, görünür olmakla değil, duyulabilir bir vicdan bırakmakla anlam kazanır.

        Gazze, bu ayrımı tarihe kaydetti.