Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TBMM Genel Kurulu, kulisler, bahçe, yağmurdan sonra açan güneşin renklerini parlattığı çiçekler gibi sağa sola koşturan çocuklarla doluydu…

        Hepsi bayramlık elbiseleri içinde bir o yana bir bu yana özgürce koşturuyor, cıvıltıları ortalığı şenlendiriyordu…

        Nasıl şenlenmesinler…

        Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilen ilk bayramı onlara bahşedildi…

        Amaç, Türkiye’nin kuruluş temelinin geleceği olan çocuklar üzerine kurulmuş olmasıydı…

        Gerisinde yatan neden ise Dünya Savaşı sırasında öksüz ve yetim kalmış çocukları koruma altına almak hedefiyle yardım toplanmasını sağlamaya devam etmekti…

        Çocuk ölümlerinin önüne geçmek ve öksüz, yetim kalmış çocukları koruma altına almak amacıyla 6 Mark 1917’de İstanbul’da Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruldu…

        Cemiyet, Kurtuluş Savaşı döneminde de Ankara hükümetinin yanında oldu, desteğini gösterdi.

        LATİFE HANIMIN RİCASI, ATATÜRK’ÜN TEVSİYESİ

        Savaş zaferle tamamlandıktan sonra, geçmişte de Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin üyeleri arasında bulunan Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım desteğini çok daha fazla gösterdi.

        Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası 23 Nisan 1921’de kabul edilen kanun ile Hakimiyet-i Milliye Bayramı’nın 1922’deki ilk kutlamasında çocuklar ön plana çıkarıldı.

        Bayram kutlamasında Cemiyet için yardım toplanması TBMM Başkanı ve Başkomutan Atatürk’ün de teşvikiyle çok daha arttı...

        Cumhurbaşkanı Atatürk’ün de talebi doğrultusunda, 1925’ten itibaren, “23 Nisan Hâkimiyet-i Milliye Bayramı”nın yanına, “Çocuk Günü” ve “Çocuk Bayramı…” adı da eklendi.

        Yani resmi olarak adının “Çocuk Bayramı” olarak konulmasının üzerinden tam bir asır geçti…

        O dönemde hem gazetelere verilen bakanların demeçlerinde, hem de Mustafa Kemal Atatürk’ün konuşmalarında da görülüyor ki Çocuk Bayramı ilanının gerisinde yatan en önemli neden çocukların eğlendirilmesinden daha çok, toplumun geniş kesimlerini çocuk sorunları ile ilgilenir hale getirmek.

        Bayram dolayısıyla çocuk sorunlarının çözümü üzerinde fikir alışverişinde bulunulmasını sağlamak.

        Bayram ilan edildiği dönemde, sıtma, havale, kızamık, veba, çiçek, kolera, sarıhumma gibi hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan çok sayıdaki çocuk ölümlerini azaltmak…

        Nitekim Atatürk, bununla da kalmıyor 1929 yılında Çocuk Bayramı’nı haftaya dönüştürüyor ve Türk Ocakları’na 7 gün boyunca daha etkin rol üstlenmeleri görevi veriyor…

        Çocuklara yönelik sorunların daha fazla ele alınmasına dönük hazırlıkların yapılması görevini de dönemin Maarif, yani Milli Eğitim Bakanlığı’na veriyor.

        Üniversitelerin de bu konuda araştırmalar yapmasını istiyor…

        KÖY ENSTİTÜLERİNİN HEDEFİ

        Köy Enstitülerinin kuruluşunun gerisinde yatan hikayenin temeli de buraya kadar uzanıyor.

        Atatürk, en güvendiği Suvari Subayı Hüseyin Kavraal’ı da ilk enstitüyü kurması için 1930’da Kayseri Pınarbaşı Paşalı Köyü’ne gönderdi.

        KAYSERİ PINARBAŞI SUVARİ SUBAYI HÜSEYİN KAVRAL ÖĞRENCİLERE DERS VERİRKEN

        Açık alanda çocukların kara tahta başındaki fotoğrafları aslında öksüz ve yetim çocuklar için Köy Enstitülerinin o dönem ne denli önemli olduğunu gösteriyor.

        Amaç hem öksüz ve yetim çocuklara sahip çıkmak, onların sağlıklı, kötülüklerden uzak yaşam sürmesinin yanında, geleceğin onların üzerinde inşa edileceğini bilerek iyi bir eğitim almalarını sağlamaktı.

        Kötü alışkanlıklardan da bu sayede kurtulmalarının sağlanmasına ön ayak olundu…

        KATLEDİLEN ÇOCUKLAR

        Peki aradan bir asır geçtikten sonra çocuklar için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

        Köşe Yazımı yazarken bir an gözüm Habertürk ekranımıza takıldı, arkadaşım Serap Belet, bir süre önce yine bir çocuk tarafından bıçaklanarak öldürülen Mattia Ahmet Minguzzi cinayetinin organize suç kapsamına alındığına ilişkin haberi aktarıyordu…

        Çok değil, daha birkaç hafta önce de yine bir çocuğun, Diyarbakır’da katledildikten sonra dere kenarına atılan Narin’in cinayetini konuştuk…

        ÇOCUK İŞÇİLERİN ÖLÜMÜ

        Onun öncesinde de yaşandı…

        BM tarafından 20 Kasım 1989’da kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin tarafıyız…

        Anayasamızda çocuk haklarına yer veren, 18 yaşından küçük bireyi şiddet ve istismardan koruyacak yasal ve toplumsal önlemleri devletin almakla yükümlü olduğu yazan ender ülkelerden biriyiz…

        Yıllar öncelere gitmeye gerek yok…

        Son 10 yılda yaşananlara bakmamız yeterli, örneğin 9 yaşındaki Mert, Kars’ta kaçırıldı, cansız bedeni bir gün sonra boş bir arazide bulundu.

        Adli Tıp Raporunda tecavüze uğradığı yazıyordu…

        Adana’da 6 yaşındaki Gizem sokakta oynarken kayboldu, küçük bedeni ormanlık bir arazide yakılmış bulundu; katil ablasıyla evlenmek isteyen ancak ret edilen kişi çıktı…

        Manisa’da kaçırılıp öldürülen 4 yaşındaki Irmak için Adli Tıp Raporunda da tecavüze uğradığı yazıyordu; utanç vericiydi, 4 yaşındaki bir çocuktan söz ediyordu…

        ANKARA’DAKİ UYUŞTURUCU OPERASYONU

        Sadece onlar mı?

        Şanlıurfa Viranşehir’de yaşam süren15 yaşındaki Esmanur, ablasıyla tarım işçisi olarak çalışmak için Bursa’ya gitti; tarlaya giderken taşıma aracı olarak kullanılan traktörün devrilmesi sonucu altında kalıp yaşamını kaybetti.

        Yine 15 yaşındaki Alperen Kocayavuz, Ankara’da çalıştığı inşaatın asansör boşluğuna düştü, hayattan koptu…

        Bununla da kalmadı…

        Son dönem Ankara’da yapılan operasyon ile çok sayıda uyuşturucu satıcısı ele geçirildi.

        Hepsinin de konumlandıkları yerler orta, lise ve üniversitelerin çevreleri veya gençlerin gittiği mekanların yakınlarıydı…

        Son dönem uyuşturucu belasına bulaşan çocuk sayısı ise endişe verici boyutta…

        BAĞIMLILIK YAPAN MADDE KULLANANLARIN SAYISI…

        Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın büyük bir emekle hazırladığı her sayfasında görülen önemli bir raporu var…

        Rapora göre, 2023 yılında yataklı tedavi merkezlerine yapılan başvuru sayısı 16 bin 291 kişi olmuş.

        Rapor diyor ki, “Bu sayıdan mükerrer vakalar çıkarıldığında elde edilen toplam tekil kişi sayısı 13 bin 168’dir...”

        Yine Rapor’daki verilere göre 2023 yılında tedaviye başvuranların %51,5’i ilk kez tedavi gördüğünü söylemiş; %48,5’i ise daha önce tedavi gördüğünü belirtmiş…

        SUÇA KARIŞAN ÇOCUK SAYISI 2,5 KAT ARTTI…

        Şimdi sıkı durun…

        Veriler yine devletin en önemli kurumu TUİK’e ait…

        Suça karışan çocuk sayısı son 14 yılda iki kat artmış, bunların içinde bağımlılık yapan madde kullanan sayısı ise 9 bine yakın…

        Mücadele sonucu sayıda az da olsa azalma veya aynı seviyede kalma yaratmış, ancak bağımlılık yapan madde kullanan çocukların yaş eşiği düşmüş.

        Daha önce 15-17 grubunda daha yüksek seviyede görülürken, yakın geçmişte bu 12-14 yaş grubuna doğru yükselmiş…

        Şimdi dönüp yine TUİK rakamlarına bakalım…

        Suça karışan çocuk sayısı 2010’da 83 bin 393 iken, geçen yıl bu sayı 207 bine çıkmış…

        Neredeyse 2,5 kat artmış…

        SEVİNİN ÇOCUKLAR, ÖVÜNÜN BÜYÜKLER

        Başa dönersem…

        Mustafa Kemal Atatürk, bu bayramın çocuklara armağan edilmesini tavsiye ederken henüz Cumhurbaşkanı seçilmemişti…

        Önce bir günlük bayram, çok geçmeden de bir haftaya yayılan etkinliğe dönüştürdü…

        Hedefi ise çocukların sadece eğlenmesi değil, onların daha iyi bir geleceğe sahip olmalarıydı; bir hafta boyunca bunların ele alınıp işlenmesini istedi…

        Geleceğimizi korumanın ne denli önemli olduğunu bize gösterdi…

        Umarım, “sevinin çocuklar, övünün büyükler” diye haykırdığımız Nice 23 Nisanlara ulaşılır…

        23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun…