Kamala Harris nihayet medya turuna başladı. Özelikle görsel basının siyasetçilerin mesajını kamuoyuna aktarmak için hayati önem taşıdığı dönemden beri ilk kez bir başkan adayı gazetecileri bu kadar atlatmayı başarmıştı. Bırakın özel söyleşi vermeyi, birlikte seyahat ettiği basın mensuplarına bile konuşmadı, basın toplantısı düzenlemedi, kameralardan kaçtı.
Bu hafta başında önce “60 Minutes”e söyleşi vermek, ardından Stephen Colbert ve Howard Stern gibi talk-show’cuların karşısına oturmak, “Call Her Daddy” podcast’ine konuk olmak Harris’in basın duraklarıydı. Ama buna rağmen Amerikan kamuoyunun büyük kısmı çok sık görüş değiştiren Harris’in kritik konularda nerede durduğunu hala bilmiyor. Demokrat Parti’nin kemik seçmeninin oyu zaten belli. Ama kararsız seçmen için bu söyleşiler belirleyici olabilir. Ne yazık ki Harris bu fırsatları da şimdilik harcamışa benziyor.
HEP TOP ÇEVİRİYOR
“60 Minutes” söyleşisinde ekonomiyi nasıl düzelteceği, fiyatları nasıl düşüreceği sorusuna “Orta sınıf bu ülkenin omurgasıdır,” diye kaçamak bir yanıt verdi. Biraz üstelenince vergileri artıracağını söyledi. Bu kararı Kongre’den nasıl geçireceği sorulduğundaysa asıl önceliğini vurgulayarak “Seçimi kazanmam lazım,” dedi. Netanyahu’nun ABD’nin hala müttefiki olup olmadığına da “İsrail halkı ve Amerika halkı müttefik,” dedi. En azından “Netanyahu hala müttefikimiz,” demedi.
Dün New York Times’daki analizde de vurgulandığı gibi Harris birçok politikacı gibi kendisine sorulan sorulara kendisinin istediği yanıtları veriyor. Savcı olduğu için avukat dilini çok iyi kullanıyor ve lafı döndürmeyi çok iyi biliyor. Harris’in bugüne kadarki bütün ciddi yanıtları “non-answer” denilen cinsten: yanıt veriyormuş gibi görünüp kayda değer laf söylememek.
Başka politikacıların da başvurduğu bu taktik Harris’te fazlasıyla sırıtıyor. Çünkü seçmen de aptal değil, arada sırada da olsa tatmin edici, içi dolu yanıtlar duymak istiyor. Harris şimdilik bu eşiği atlayamadı.
Bunun bir nedeni karakteri; net konuşmamayı, soruyu sorgulamayı, kaçamak yanıt vermeyi adet haline getirmiş. Bir diğer nedeni idmansızlığı: Tepeden inme aday olduğu için ön seçimlerdeki televizyon tartışmaları, ciddi gazeteciler tarafından sıkılan kurşunları karşılamayı atladı. Bu yüzden de hazırlıksız. Ciddi biri onu sorguladığında zor durumda kalmamak için ister istemez kaçamak yanıtlara sığınıyor.
Bütün bunlardan öte, Harris’in en önemli problemi elinde tatmin edici bir yanıt olmaması. Ekonomistler onun önerdiği programın üç trilyon dolar gibi bir bütçe açığına neden olacağını söylüyor. Harris bunu zenginlerin vergilerini artırarak çözeceğini iddia ediyor, ama bu kanununu Kongre’den geçirmesi imkansız. Demokrat aday başkan seçilse bile partisi Kongre’deki üstünlüğü kaybedecek gibi gözüküyor. Demek ki Harris’in en önemli vaadi boş.
Benzer şekilde İsrail veya Rusya konusunda da elinden bir şey gelmeyecek. Becerebilse ateşkesi Joe Biden getirirdi, ama olmadı. Harris bu konuda da sadece top çeviriyor, çünkü yanıtı kendisi de bilmiyor.
Aslında Harris kampanyasının yaşadığı engeller Türkiye’deki muhalefetin de yakında yüzleşeceği sorunlar. Türkiye’de seçime üç buçuk sene var, ama bu kağıt üzerindeki bir tahmin. Muhalefetin iki muhtemel adayı, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, daha erken seçim olabilecekmiş gibi çalışıyor. Hatta bir buçuk sene sonra seçime gidebilme ihtimali konuşuluyor iki aday tarafından. Her ne kadar bunu kamuoyuyla paylaşmasalar da.
Muhalefetin erken seçim beklentisi ekonomik gidişatı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürdüremeyeceği ve pes edip seçime gitmeye mecbur kalacağı. Emeklilere zam yapılmamasından da görüldüğü gibi Cumhurbaşkanı’nın şapkasından çıkaracağı pek tavşan kalmadı. Olası bir erken seçime iki adayın ne kadar hazır olduğuysa tartışmalı.
HARRİS BİRAZ CHP’Lİ GİBİ
Muhalefet adaylarının bu konuda somut çözümler üretmesi ve bunları yavaş yavaş kamuoyuyla paylaşması gerek. Şu ana kadar sadece CHP lideri Özgür Özel’den rakı da dahil bazı tüketim maddelerinin fiyatlarının düşeceği vaadi geldi. Yapması söylemesinden daha zor olsa gerek, çünkü görevdeki iktidar da seçmenini zamlarla cezalandırmayı istemez herhalde. Zam demek oyların düşmesi demek.
Bu en basit, ama belki de en önemli örnek. İki aday da muhtemelen seçim sürecine gelindiğinde Türkiye’nin önemli sorunları ve bunlara yönelik çözüm önerilerini paylaşacak. Ya da paylaşacağını umut ediyorum, çünkü geçmiş seçimlerde muhalefet adayları hiçbir çözüm önerisinde bulunmadan, sadece “Erdoğan gitsin,” üzerine kampanya yaparak seçime girdi. Ve kaybetti.
Bir önceki seçimde muhalefetin adını unuttuğum adayı çok temel bir mesele olan mülteciler konusunda iki tur arasında fikrini değiştirdi. Koluna bilezik takmak ve kendi kendisini dahi iddia eden reklamcı danışmanının önerisi “air fryer” önünde video çekmek dışında akılda kalıcı bir vaadi, somut bir çözüm önerisi, hatta yara bandı bile olmadı. Bugün hala hangi konuda nerede durduğu, ilkeleri, inançları, neyi savunup neye karşı olduğunu söylemek zor. Harris’te fazlasıyla bu tarz bir CHP’lilik var.
İmamoğlu ve Yavaş önce partilerinin iş yapmaz algısını bozdu. Çalışarak iki kere yönettikleri şehri kazandılar, oylarını arttırdılar. Sıradaki sınav muhalefet adaylarının boş konuşmadığını, somut vaat ve kalıcı çözüm önerileri olduğunu halkla paylaşmak. İkisinin de avantajları rakiplerinin de cephanesinin tükenmesi. Ama tek başına buna güvenmek yeterli olmayabilir.
İyi-kötü akademisyen, emekli büyükelçi gibi danışmanları olan, kendi düşünce kuruluşunu ve ekibini kuran İmamoğlu’nun bu konuda daha hazırlıklı olduğunu söyleyebilirim. Henüz Mansur Yavaş’ın bildiğimiz veya gördüğümüz böyle bir ekibi yok. Ama yarın da çok geç olabilir.