Korkmuyorum, o halde varım!
Jiddu Krishnamurti, "Korku Üzerine" adlı eserinde korkunun yaşamlarımızı nasıl sınırlandırdığını derinlemesine ele alıyor. Korkunun derinliğine inerek onu anlamanın yollarını sunuyor. Ayrıca, korkudan zihninizi özgürleştirecek adımları da anlatıyor. "Korkmamanın felsefesini" keşfederek zihninizi özgürleştirmeye hazır mısınız?
Jiddu Krishnamurti; zihin, korku, öğrenme, özgürlük, doğa, düşünce ve yaşam gibi konular üzerine yazan ve derin analizleriyle tanınan bir düşünürdür. "Korku Üzerine" adlı kitabı, bu derin analizlerin en dikkat çekici örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Yazar, kitapta korkunun içsel soy kütüğüne odaklanıyor. “Ne olduğu” ve “nedenleri” üzerine düşünmemizi sağlıyor. Bireysel korkularımızdan toplumsal korkularımıza kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan bir analize girişiyor. Yazarın dili sade ve etkileyici, ezber bozucu olduğu ölçüde de sarsıcı. Kavramları da yeniden değerlendirmemizi sağlama noktasında kapsamlı bir perspektif sunuyor. “Korku ne tür olursa olsun yanılsamayı doğurur; zihni ağırlaştırır, yüzeyselleştirir. Korkunun olduğu yerde, özgürlüğün olmadığı açıktır ve özgürlük olmadan kesinlikle sevgi yoktur” diyor Krishnamurti…
KORKUNUN ANALİZİ
Krishnamurti’ye göre korkudan kurtulmanın yolu, neden korktuğumuzu öğrenmekten geçiyor. Çünkü korku, “kendi başına var olan” bir duygu veya olgu olarak adlandırılamaz. “Bir başka şeyle” ilişkili, temas halinde ve bağlantılı olarak var oluyor: “(…) korku yoktur, her zaman bir şeyle ilişki halinde korku vardır (…) işinizi kaybetme, yeterince yiyecek bulamama ya da para bulamama, komşularınızın ya da toplumun sizin hakkınızda ne düşündükleri, başarılı olamama ya da toplumda sahip olduğunuz konumu kaybetme, küçümsenme ve alay edilme korkusu (…) inancınızı kaybetme korkusu –tüm bunlar ve sayısız diğer korkular- kendinize özgü korkuları biliyor musunuz? Genelde bunlar hakkında ne yapıyorsunuz? Bunlardan kaçıyorsunuz değil mi? Ya da bunları örtmek için fikirler ve imgeler yaratıyorsunuz. Ama korkudan kaçmak onu yalnızca büyütmektir.”
Ona göre bu korkular koşullanmanın ve zihnimize adeta kazınmış kolektif düşüncenin ürünleridir. Korkuyu fabrika misali üreten nedenler arasında geçmiş deneyimlerimizin belleklerimizdeki kayıtları, bilinçaltı, sözcükler ve fikirler de yer alıyor. Krishnamurti, bilinçaltını depolanmış bellek olarak tanımlıyor. Sözcükler ise bir olayı, olguyu ve geçmişte şartlanmış olduğumuz önyargıları çağrıştırıyor. Bu şekilde, bilinçaltı ile çağrışımlar aracılığıyla iletişim kuruyoruz. Onun düşüncesiyle ifade edersek, “geçmiş”, “şimdide” var oluyor.
Öte yandan, karşılaştırma yapmak da korkunun en önemli sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkıyor: “İçsel bağlamda psişik yapımızda da karşılaştırmalı olarak düşünürüz. ‘Ben böyleyim; böyleydim ve gelecekte bundan iyisi olacağım’ deriz (…) Karşılaştırma korkuyu doğurur (…) Başkalarından daha çok bilgi sahibi olmayı istiyorum; başarılı olmayı, birinci olmayı, dünyada daha çok üne sahip olmayı istiyorum. Başarı ve ün, psişik olarak karşılaştırmanın özünü oluşturur, bunların aracılığıyla korkuyu sürekli besleriz.”
Korkudan kaçarak ondan kurtulmamız mümkün mü? Krishnamurti’ye göre korkuyu bastırmaya veya mantıkla uzaklaştırmaya çalışmak, kişinin zihinsel bütünlüğünü bozduğu gibi korkuyu daha da güçlü hale getiriyor. “Korktuğunuzda ne yapacağınızı bilemediniz, ondan kaçtınız, onu bastırmaya çalıştınız ya da mantığınızı kullanarak uzaklaştırdınız. Eyleme geçmeniz gerektiğinde, kendi içinde soyutlayıcı olan korkudan yola çıkarak hareket ettiniz. Öyleyse, bu korkudan doğan bir eylemin parçalayıcı olması gerekir. Parçalanma çelişkiyi getirdiği için büyük çapta savaşım, acı, endişe ile karşılaştınız, değil mi?” diyor Krishnamurti: “(…) ondan kurtulmaya çalışmakta çatışma vardır, bu da yalnızca korkuyu artırır.” Öte yandan, koşullanmış ve ben merkezli bir zihnin “sevgi”yi keşfetmesi veya sevebilmesi zordur.
KORKUDAN KORKMAMAK, NASIL OLACAK?
“Korkuya bakmaktan korktuğunuz an, onun hakkında öğrenemezsiniz; korku hakkında öğrenmeyi istiyorsanız, korkmamalısınız. Bu kadar basit. Yüzme bilmiyorsam, ırmağa atlamam. Bakmaktan korkarsam, korkunun sona erdirilemeyeceğini bildiğimde ve gerçekten bakmayı istediğimde, ‘Önemi yok, bakacağım’ dedim (…) Sürekli öğrenme hareketi içinde hareket ediyorum. Kendim hakkında bilmek istiyorum ve bir şeyi anlıyorum derin bir hakikati.”
Krishnamurti, korkularımızla yüzleşmemizi ve onları anlama noktasında “öğrenme edimini” yaşam boyu bırakmamamız gerektiğini söylüyor. Bu şekilde zihnimizin korkudan özgürlüğe geçiş yapacağını savunuyor. Peki bu nasıl gerçekleşecek? Ona göre öğrenmek için kendi benliğimizi bir yere koymamız lazım. ‘Ben’i (ego) her türlü şartlanmalardan ve önyargılardan arındırmak gerekiyor. “Eğer ben yoksa, siz koşulsuzsunuz demektir. Bu da sizin hiçbir şey olduğunuz anlamına gelir” diyor Krishnamurti… Bu durumu ise zihnimizin imgesiz, düşüncesiz ve belleğimizdeki geçmiş kayıtlardan temizlenmesi diye görebiliriz. Kendinin ari bilgisine ulaşmaktır ki filozof Sokrates’in “Kendini bil” felsefesini hatırlatıyor. Krishnamurti’nin düşünce sisteminde “öğrenme” ve “özgürlük” iç içedir. Şöyle bir formülle ifade edebiliriz: Kişi özgür olmadıkça öğrenemez, öğrenmez ise de özgürleşemez… Öğrenmek için kişinin öncelikle öğrenmeye açık bir zihne sahip olması gerekiyor. Öğrenmeye açık bir zihin, 'yeni'den korkmayan, her 'an'ı yeni olarak gören, sürekli öğrenme halinde olanı önyargısız bakan ve sürekli keşif halinde olan bir zihindir. Düşünüre göre bu bir şeyi (çiçek olabilir) ilk kez görmenin ve deneyimlemenin ruh haline tekabül ediyor ki aynı zamanda ari bir farkındalıktır…
Kitap boyunca bu iki temel kavram vasıtasıyla korkularımızı “anlama” teması işleniyor. Bir ana motif de zeka… Düşünür, zekamızın yardımıyla tehlikelere karşı davranışta bulunmamızın korkuyla karıştırılmaması gerektiğini ifade ediyor: “Söz konusu zeka koşullanmanın bir sonucu olabilir, çünkü sizi uçurumun getireceği tehlikelere karşı koşullandınız, ama bu koşullanma olmasaydı düşebilirdiniz ve bu sonunuz olurdu. Zekanız size dikkatli olmanızı söyler (…) Tehlikeyi ortaya çıkaran, insanları bölen, savaşı getiren bu tür ayrımlarda işleyen zeka mı yoksa korku mudur? Bunu yapan zeka değil, korkudur.”
Zeka, öğrenme, özgürlük… Korkusuz yaşamın panzehridir diyebiliyoruz. Krishnamurti’yi okumak ayrı bir deneyim… “Korku Üzerine” adlı kitabı içsel özgürlüğün kapılarını aralamaya devam ediyor.