Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Güntay Şimşek Madencilikte geriyseniz gelişmeniz zor!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu yıl madencilerin günü daha fazla dikkat çekici oldu. Her yıl 4 Aralık “Madenciler Günü” olarak anılıp, kutlanıyor. Ancak ülkemizde madenciliğe bakıştaki tuhaflıklar sebebiyle bugün hatırlanmıyordu. Bu seneden itibaren tablo değişecek gibi görünüyor.

        Böyle düşünmeme medyadaki yansımalar sebep oldu. Yer altı kaynaklarıyla ilgili kesimler, kendilerini daha iyi anlatabilmek için harekete geçtiler. Zira artık madencilik tüm dünyada çok değerli hale geldi. Amerika ve Çin arasında son günlerde nadir madenler üzerinden soğuk savaşlar yürütülüyor. Nadir elementler ülkelerin gelişiminde çok büyük roller oynamaya başladığı için bu çağda madenler olmadan modern bir hayat tahayyül dahi edilemiyor.

        Ülkemizde sivil toplum kuruluşlarının madencilik hususunda daha fazla öne çıkıp, atılım yapmalarında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın açıklamalarının da etkisi olduğunu söylemek mümkün. Zira madenleri kamu desteği olmadan işleyip, ekonomiye kazandırmanın başka yolu yok. Bakan Bayraktar’ın, “katma değerli madencilik” vurgusu yaparak yeni düzenlemelere işaret etmesi sektörü hareketlendirdi.

        Aslında ülke olarak yıllardır madenciliği ihmal etmiş bulunuyoruz. Hâlbuki Türkiye maden çeşitliliğinde dünyanın önde gelen 10 ülkesi arasında yer alıyor. Son yıllarda üzerinde kıyametler koparılan altındaki durumumuz ise her şeyi ortaya koyuyor. Altın rezervine sahiplikte dünyada 11’inciyiz. Ama üretime gelince 27’nci sıradayız.

        Daha vahimi ülkemizin en fazla dış ticaret açığına sebep olan kalemlerinden birisi de altın. Çok basit söylemler ve eylemlerle altın madenciliği eleştiriliyor. Örnek İliç altın madeni kazasında yaşananlar. Kazalarda madenlerin kapısına kilit vurulması için eylemler yapılıyor. Fakat bu malum çevreler kazaların sebeplerini sorgulayıp, daha iyi madencilik için gayret göstermiyor. Kısacası madenciliğimize karşı eyleme geçenler de kalitesiz.

        Bir başka mesele ise çıkardığımız madenlerin mamule dönüştürülmeden yurtdışına ihraç edilmesidir. Madenlerimizin mamule dönüştürülmesi için çaba sarf edilse, devletimizin ilgili kuruluşları da bu tarz çalışmaları teşvik edip, desteklese bambaşka bir ülke oluruz. Çünkü böyle bir yaklaşım aynı zamanda teknoloji kazanımına yol açıyor ve maden kökenli mamullerin yeni birer sanayi ürününe dönüşmesine de kapı aralanıyor.

        Bu hususta kamu otoritelerinin üzerine düşen iki husus var: Birincisi madencisine sahip çıkıp, madencilikte gelişmiş ülkeleri örnek alarak iyi bir kanuni düzenleme yapmak. İkinci husus ise yer altı kaynaklarının ekonomiye kazandırılması için şeffaf, adil bir ortam sunmak. Maalesef bu iki konuda da ülkemizin eksiklikleri söz konusu.

        Geçen yüzyılda petrolün oynadığı rolü günümüzde maddenler üstlendi. Ülkeler kritik madenlerle ilgili düzenlemeler yapıyor. Mesela Avrupa Birliği (AB) bu yıl kritik hammaddelerde dışa bağımlılığı azaltmak için yasa çıkardı. AB, sanayinin en fazla ihtiyaç duyduğu alüminyum, bor, kobalt, bakır, galyum, lityum, magnezyum, titanyum ve nikel stratejik kritik ham maddeler arasına sokuldu.

        AB’nin böyle bir karara neden ihtiyaç duyduğunu şu verilerden anlamak mümkün: Günümüzde milli geliri en yüksek ilk 20 ülke, madenlerin yüzde 75’ini tüketiyor. Türkiye’de durum nedir? Böyle bir karar henüz yok. Ayrıca sahip olduğumuz bu kritik madenlerin yer altından çıkarılması için yeterli adım da yok. Çünkü madencilik sektöründe kamu kurumlarına karşı da bir güvensizlik söz konusu. Her yatırımcı arkasında bir güç olmadan madencilik alanına girmede zorlanıyor.

        Türkiye Madenciler Derneği’nin şu açıklaması dikkat çekici: “3,5 trilyon dolarlık bir yeraltı potansiyelimiz var, ama hâlâ açık veriyoruz.” Dernek Başkanı Mehmet Yılmaz, yeşil dönüşümde bugünkünden daha fazla, 6 ila 9 kat daha fazla madencilik yapmak durumunda kalacağımıza dikkat çekiyor. Ben de zaman zaman bu hususa dikkat çekiyorum. Yeşil dönüşümün anahtarı nadir elementler ve yeni teknolojiler. Bizim “Yeşil Dönüşüm” eylememizin bir kez daha elden geçmesi lazım. Çin’den veya başka ülkelerden gelen ürünlerle “Yeşil Dönüşüm” ne kadar yeşil ve sürdürülebilir olabilir.

        Tekrar altın meselesine dönersek; Türkiye’de altına olan talebin üretimin yaklaşık beş katı olduğu belirtiliyor. İşte bu talep dış ticaret açığı olarak karşımıza çıkıyor. Sektör yetkilileri ise 40 ton civarındaki üretimin, 5 yılda 100 tona çıkabileceğini yani altında dış ticaret açığının kısa sürede azalabileceğini ifade ediyorlar. Yıllık 200 tona yakın altın talebi var. Üretim ise yıllık 40 ton seviyesinde. Açığı kapatmanın tek yol kendi altınımızı çıkarmak, ama nasıl?

        Dünya Altın Konseyi’nin rakamlarına göre de küresel altın talebi bu yılın üçüncü çeyreğinde yıllık bazda yüzde 5 artarak rekor seviyeye ulaşmış. Yani sadece altına ilgi gösteren Türk vatandaşları değil. Yanlış değerlendirme yapılmaması için bu bilgilerin dikkate alınması gerekir.

        Türkiye, yaklaşık 20 yıldır altın üretiyor. Şu an toplam altın madeni sayısı da 20 civarında. Bu zaman dilimi içinde 2020’de 42 tonla altın üretiminde en yüksek seviye yakalanmış. Bu üretimin yüzde 24’ünü ise Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çöpler Madeni yapmış. Şu günlerde ise bu maden kapalı. Yeniden ekonomiye katkı sunmak için bekliyor. Erzincan’dan yaşananlar iyi tahlil edilirse madenciliğimizin de önü açılır.

        Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) 75 yılda yaptığı maden arama çalışmasını gelişmiş ülkeler iki yılda yapıyor. Ben de daha önce Kanada’yı bu çerçevede incelemiştim.

        Türkiye’nin 1923’ten bu yana yer altı kaynakları konusunda yaptığı çalışmaların toplamı Kanada’nın 2-3 yıl çalışmasına ancak denk geliyor. Bu nicelik açısından bir kıyaslama. İşin bir de nitelik tarafı var.

        Ülkemizde halen daha madenler 50-100 metre aralığında aranıyor. Daha derinlere inilemiyor. Yani 35 km’lik yer kabuğunu henüz değerlendiremiyoruz. Neden? Sermaye yok! Destek yok! Yeraltı kaynaklarının nasıl ele alacağımıza dair bir vizyon yok!

        Gelişmek ve ilerlemek için yeraltına inmek zorundayız.