Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muharrem Sarıkaya Dış politikanın yeni ana ekseni...
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        TÜRKİYE’NİN atıl ve reaksiyoner bir dış politika izleme seçeneği yoktur...”

        Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Türkiye’de yerleşik ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının temsilcileriyle dün yaptığı basın toplantısını dinledim...

        Dinledim diyorum, çünkü Ankara’dan İstanbul’a geliyordum ve radyoda basın toplantısına takılınca da bırakamadım; sonuna kadar dinledim.

        Hakkını bir teslim etmeliyim ki “tek duyuya seslenen radyo sıcak bir araçtır” tespitini on yıllar önce yapan McLuhan yerden göğe haklıymış.

        Çünkü uzun yolda solumdan geçen araçların dışında dikkatimi dağıtacak başka bir görsel, hareket de yoktu...

        Basın toplantısına dönersem...

        Şunu belirteyim ki Fidan’ın basın toplantısındaki ses tonu, soruları karşılayışı, onları önce yumuşatıp ardından istediği kıvama getirip karşı sahaya gönderişi oldukça başarılıydı.

        Bunu en iyi sergilediği yer de "Amerika'nın arkasına saklanarak söz söyleyen ülkeleri dikkate almıyoruz" diye başlayıp gerisini getirdiği Fransa’ya yönelik sözleriydi.

        “NE YAPTIĞINI BİLİYORUZ...”

        Bir diğeri de YPG üzerinden PKK’ya yol verme girişimlerinde bulunan Tahran’a yolladığı “ne yaptığının farkındayız; unutma ki çatın camdan başkasına taş atma” anlamına gelecek sözleriydi..

        Uzun yıllar sürdürdüğü İstihbarat Başkanlığından gelen bir alışkanlıktan olsa gerek, ses tonunda en küçük oynamada bulunmadı, özellikle yabancı basından gelen çok sert soruları da sakinlikle ve kadife eldiven içinde yanıtladı...

        YENİ EKSEN...

        Konuşmasında Türkiye’nin yeni diplomasi ana eksenini da ortaya koydu.

        Avrupa’nın reaksiyona göre diplomasi politikasına karşın, ABD’nin 1950 sonrası geliştirdiği proaktif dış politikasına benzer düzlemde ilerleneceğinin mesajını, Henry Kissinger üslubuyla verdi:

        “İçinde bulunduğumuz konjonktürde Türkiye'nin atıl ve reaksiyoner bir dış politika izleme seçeneği yoktur...”

        “HİKAYEMİZ YENİ BAŞLIYOR....”

        Burada da durmadı, “Suriye konusunda hikayemiz yeni başlıyor...” cümlesiyle de yeni bir dönemin kapılarının açılacağına vurgu yaptı.

        Sözleri 1947’de Doğu Avrupa’da komünist uydu devletler kurmak için harekete geçen Sovyetlere karşı ABD Başkanı Harry Truman’ın ortaya koyduğu doktrinini anımsatıyordu...

        “Bundan böyle yapana karşı biz de gereğini yaparız...” diye özetlenen bir duruşu yansıtıyordu...

        ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere bölge ülkeleri ve komşulara çağrısındaki cümleleri de iyi seçilmişti:

        “Artık çatışma kültürünü, birbirine çelme takma kültürünü, bölgeyi geriletme kültürünü, halkı yoksulluğa itme kültürünü arkamızda bırakalım...”

        “Terörsüz Türkiye...” adını verdikleri, PKK’nın tasfiye sürecine yönelik verdiği bilgiler de sürecin nasıl işlediğinin de çerçevesi niteliğindeydi...

        Konuşmasından çıkardığım şu ki işleyen sürece PKK’nın içinden gelebilecek olumsuz yaklaşımları da göz önünde tutuyor...

        Buna ilişkin şu cümleleri önemliydi:

        “Örgütün malumunuz birçok ülkeyle ve istihbarat servisiyle operasyonel ilişkisi var. Birçok ülkenin askeri yapısıyla ilişkileri var. Bu kadar sızılmış, manipüle edilmiş bir örgütün kendi liderliğinden gelecek talimatla ilgili ne derece güçlü refleksi olabilir, tabii o başka bir sorun alanı. Biz bu konuyu geçmişte de açıkçası tecrübe ettik...”

        Haksız da değil,örgütün yakalanan elemanlarının kimlerle nasıl ilişkide olduklarını aktardığı ifade tutanakları ve kitaplar da hafızalardaki yerini koruyor.

        PKK’YA TEMKİNLİ BAKIŞ

        Bakan Fidan’ın da vurguladığı gibi geçmişte yaşanan da bir örnek var:

        “Geçmişte de bu yönde örgüt liderliği talimat verdi, 'silahları bırakın ve çıkın' diye. Bu yönde bir çıkış başladı ama daha sonra Suriye meselesi bahane edilerek, bunu durdurdular. Başka bir mecraya girdiler...”

        Örgütün dinlememesi halinde tehdidi düşmanlıktan çıkaracak tüm yolları deneyeceklerinin da altını çizdi.

        Sitemi, başta ABD, Fransa ve İran olmak üzere müttefik görünüp Irak ve Suriye sahasında PKK ve YPG’ye destek veren ülkelereydi...

        “Müttefiklik hukukumuzda hiçbir şekilde halel getirmiyoruz” diye söze girdi.

        İran’ın YPG ile olan temasından haberdar olduklarını da üslubunca söylerken, nazik bir uyarı dili kullandı...

        Sorularda da aynı tutumunu açıktan sürdürdü, hatta ülke ismi de açıktan verdi...

        Terörün ülke farkı göstermediğini anımsatıp, Suriye’nin geleceğine yönelik dile getirdiği cümlesi de dikkat çekiciydi:

        “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski düzen devam etmeyecek. Suriye'deki yeni düzende artık hiç kimsenin 'ama'lı, 'fakat'lı ifadeler kullanma lüksü yoktur..."

        FRANSA’YA HAPİSTEKİ DEAŞ’LI VATANDAŞLARINI HATIRLATTI...

        DEAŞ'a katılmış vatandaşlarını Suriye’nin kuzeyinde kurdukları hapishanede tutuyor diye PKK/YPG’ye destek verdiğinin altını çizip devamını getirdi:

        “Avrupa'daki bazı küçük ülkelerin Amerika'nın şemsiyesi altında belli operasyonlara katılıp oradan söz söylemeyle ilgili geliştirdikleri politikaların ne kendilerine ne de bölgeye açıkçası katkı yaptığını düşünmüyorum...”

        Ardından da restini çekti:

        “Amerika'nın olmadığı bir yerde kendileri bölgeye gelip, operasyon ve askeri güç bulundurabiliyorlarsa, görelim... Fransa'nın yapacağı bir şey varsa, anayasayla kendi vatandaşı olarak tanımladığı insanları hapishanelerden alıp, kendi ülkesine getirip, kendi hapishanesine koyup, kendi mahkemesinde yargılamasıdır. YPG'ye, hapishane hizmetleri verdirip, daha sonra 'ben onu destekleyeceğim' demesi değildir.”

        Fidan’ın YPG konusundaki bakışı da yeni perspektifin yansımasıydı...

        YPG içinde teröre karışmış unsurların bölgeyi terk edip üçüncü ülkelere gitmeleri, geri kalanının da Suriye Ordusuna katılmasında bir sakınca görmediklerini söyledi.

        “HER ARAP DEAŞ’LI DEĞİL, HER KÜRT YPG/PKK’LI DEĞİL...”

        Bu yaklaşımı bugüne kadar YPG’nin kontrol ettiği bölgede bulunanları kategorik olarak terörist olarak tanımlayan tutumun ötesinde bir yaklaşımdı.

        Verdiği örnekle de bunu pekiştirdi:

        "Nasıl ki 'DEAŞ' dendiği zaman 'Arap' denmiyor, DEAŞ'a karşı mücadeleyi Araplara karşı mücadele olarak sınıflandırmıyorsak, PKK/YPG'ye karşı olan mücadeleyi de Kürtlere karşı mücadele diye kullanmak doğru bir terminoloji değil...”

        Batılı ülkelerin YPG ile savaşı Kürtler ile savaşılıyormuş gibi yansıtmasına da tepki gösterip noktayı koydu:

        Suriye'deki Kürtler, Irak'taki Kürtler aziz kardeşlerimizdir...”

        Başta da belirttiğim gibi Türkiye’nin yeni dış politikasının perspektifi dün bizzat başında bulunan Bakan tarafından ortaya konuldu.

        İlginç bir o denli de geleceğe ışık tutucu ve öğreticiydi...