İklim krizinin göbeğindeki Grönland’da buzulların erimesi sonucu dünyada muhtelif kara parçalarının 7.4 metre kadar sular altında kalması, Trump’ın askeri kuvvete başvurarak adaya çökmesinden daha büyük olasılık. Bilimsel veri; dünyanın en büyük adasında petrol, gaz ve mineraller kadar, tamamen eridiği takdirde denizleri 7.4 metre yükseltecek potansiyelde buz da var ve orası “dünyanın kapısı açık unutulmuş buzdolabı” gibi, bazı bölgelerinde 10 dereceye varan sıcaklıktan buzullar hızla eriyor. Araştırmalar gösteriyor, Grönland 1992’den beri her yıl 182 milyar ton buz kaybediyor, bu trendin durması da söz konusu değil.
Grönland'ın serbest gezen buzullarıFakat siyasetin kaygısı iklimden ziyade, Trump’ın Danimarka’ya yönelik tehditlerine odaklanıyor. Özerk yönetimle Grönland’ın sahibi Danimarka ilk başkanlık döneminde adanın satılık olmadığını söylemişti. Şimdi Kopenhag’la birlikte Almanya ve Fransa da tepki gösteriyor Trump’ın yeni çıkışına. Scholz, sınır dokunulmazlığının doğuda da batıda da her ülke için geçerli olduğunu, konuyu Avrupalı mevkidaşlarıyla görüştüklerini söyledi. Trump ikinci döneminde Grönland’ı ilhak etmeye kalkışmasa da Danimarka dahil bazı AB üyelerine yüksek gümrük vergileriyle ve NATO’ya katkı restiyle ticaret savaşı açması pek muhtemel görünüyor.
Aynı durum Kanada için de geçerli; Trump istediği için ABD’nin 51’inci eyaleti olacak değil. Trump’ın yine askeri ve ekonomik seçenekle göz koyduğu Panama Kanalı’nın kaderi bilinmez; bugün konjonktür farklı olsa da ülke 1989’da ABD istilasına uğradı, uyuşturucu baronu fiili lider Manuel Noriega derdest edilip Miami’de hapse atıldı.
Trump’ın Avrupa’ya uzanan eli Elon Musk, istifa çağrılarıyla Keir Starmer hükümetinin asabını bozsa da İngiltere’de erken seçim şu sıra olası değil.
ALMANYA’DA “BRANDMAUER” ÇÖKER Mİ
Aslında Musk’ın en kritik düzeyde sataştığı ülke Almanya. Grafiği hızla yükselen aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin düpedüz propagandasını yürütüyor. 23 Şubat’taki erken genel seçim öncesi Alman siyasetine müdahalesini bütün tepkilere rağmen her geçen gün yeni bir aşamaya taşıyor. Önce “Almanya’yı sadece AfD kurtarabilir” X mesajıyla başladı. Ardından liberal sağdaki Die Welt’e aynı içeriği çeşitli argümanlarla genişleten makale yazdı ki, yer yerinden oynadı ve gazetenin sahibi, Avrupa’nın en büyük medya grubu Axel Springer’in Amerika’daki iş projeleri nedeniyle yayınlandığı ortaya çıktı.
Alice WeidelMusk’ın “AfD aşırı sağcı değil” savunmasında bazı argümanları gülünç. Partinin eş başkanı Alice Weidel’in Sri Lanka’lı hemcinsiyle partner ilişkisini aşırı sağcı olmamaya bağlıyor mesela, Hitler’e ters düşüyormuş.
Elon Musk, AfD’nin geniş seçmen kitlelerine ulaşmasını sağlayan en büyük kıyağı, Alice Weidel ile X canlı röportajında yaptı. İngilizce söyleşide ideolojik kavramlar çorbaya döndü. Weidel’e göre partisi özgürlükçü ve muhafazakardı, ancak ana akım medyadan “aşırılıkçı” damgasını yiyordu; Hitler de muhafazakar değil aslında komünistti, antisemitik sosyalistin tekiydi.” Trump’a olan desteğini de sıkıca belirten Weidel’i artık dünya tanıyor.
Doğu eyaletleri Thüringen ve Saksonya’da seçim kazanan AfD anketlerde yüzde 20 bandında ikinci sırada. Musk, partinin başbakan adayı Weidel’i ülkeyi yönetmeye aday diye tanıtıyor. Merkez partilerin “Brandmauer” ilkesi olmasa belki. Bu “Güvenlik duvarı” hiçbir demokrat partinin AfD ile koalisyon ortaklığına girmemesi esasına dayanıyor, halk iradesine rağmen.
AfD eş başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla (sağda) seçim kutlamasındaAslında o duvarlar yıkılmayacak kadar dayanıklı değil. Avusturya’da da aşırı sağcı FPÖ’ye karşı “Brandmauer” çekildi, yıllarca dayandı ama son seçimde çöktü. FPÖ (Avusturya Özgürlükçü Partisi) geçen eylülde yüzde 28.8’le seçimden birinci çıktı, merkez partiler uzun süre koalisyon görüşmesine yanaşmadı ama aralarında da anlaşamadı ve sonunda Avusturya Halk Partisi (ÖVP) çark ederek koalisyon görüşmelerine hazır olduğunu açıkladı. FPÖ hükümet kurma görevini aldı ve aşırı sağın lideri Herbert Kickl şansölye oluyor. ÖVP aşırı sağa küçük ortak olacağı için Avrupa Parlamentosu’nda muhafazakar grup kabus yaşıyor.
GÖÇMEN DÜŞMANLIĞI NORMALLEŞİNCE
Diğer yandan AfD gerçekten “Brandmauer”i hak ediyor mu, sorgulamak lazım. Veya önüne güvenlik duvarı çekilmesi gereken tek entite AfD’mi? Çünkü ister İsrail’in Gazze kıyımı olsun, isterse Solingen’deki bıçaklı saldırı veya benzeri vakalar, her birine karşı alınan pozisyonlar muhafazakar ve liberal siyasette aşırı sağ söylemi normalleştirmeye başladı.
Musk’ın her çıkışı sert karşılık buldu; Cumhurbaşkanı Steinmeier, adını vermeden seçimlere dış müdahaleyi eleştirdi. Musk’ın “aptal” diye hakaret ettiği Başbakan Scholz’un sözcüsü “Düşünce özgürlüğü saçmalıkları da kapsıyor” diyerek hiciv yaptı. Başbakan Yardımcısı Habeck, “Çek elini demokrasimizden” diye çemkirdi. Die Welt’in pazar gazetesi Welt am Sonntag’da yayınlanan makale Der Spiegel’e göre bütün tabuları yıkıyordu. Tagesspiegel şöyle yazıyordu: “Dünyanın en zengin adamı, İsrail’in ve Yahudiliğin özel korumasını üstlenen medya grubunun gazetesinde kısmen aşırı sağcı, kısmen de Yahudi karşıtı Alman partisinin reklamını yapıyor. Elon Musk hakaret ediyor, manipülasyon yapıyor, karalıyor. Bu böyle devam edemez. Yok mu bu adama sınırları gösterecek biri?”
Tagesspiegel’in yazdıkları doğru: Gazze savaşının başından bu yana giden binlerce Filistinli can Axel Springer’in gazeteleri Bild ve Welt açısından hiçbir değer taşımıyor, her ölüm İsrail’in kendini savunma hakkının tali sonucu oluyor ve Filistin’in haklarını savunan herkes direkt Yahudi düşmanı! AfD içinde, İslam düşmanlığının yanı sıra köklü bir antisemitik damar olduğu da bir gerçek.
Musk’a haddini bildirmek için ise demokrat değerleri gerçekten benimsemiş olmak gerekiyor. Ancak Axel Springer gazetelerinin yıllardır körüklediği göçmen düşmanlığı giderek siyasetin iliklerine işliyor, aşırı sağ zihniyeti meşrulaştırıyor.
İşte Solingen’de üç kişinin öldüğü bıçaklı saldırının ardından neredeyse bütün göçmenler suçlu ilan edildi; Scholz geniş çaplı bir sınır dışı hamlesi için sözler verdi. Koalisyon ortağı SPD ve Yeşiller’e göre, iç güvenliğin tesisi açısından kapsamlı bir deportasyon şarttı ve ortaya koydukları argümanlar AfD’nin etnik milliyetçi çizgisiyle ürkütücü bir benzerlik taşıyordu. Zeit gazetesi gibi liberal yayın organları “Göçmenleri medenileştirmek mümkün mü” diye sorguluyor ve tabii ki Bild daha ileri giderek, Solingen saldırganı Suriyeli İssa el Hasan’ı savunan kadın avukatı da hedef tahtasına koydu; Bild’in deyişiyle “Mültecilerin avukatı bu güzel kadın sayesinde Hasan sınır dışı edilmemiş, suç işlemişti.” Welt ise bütün göçmenlerin Dresden’deki hukuk bürosuna sosyal medyada alkış tuttuğunu yazıyordu.
Olaf Scholz Solingen anmasındaGeçen yıl Filistin davası için kampüs işgalindeki üniversite öğrencilerine şiddet kullanan Berlin polisini alkışlayan Bild, şiddete karşı bildiri yayınlayan 100 akademisyeni suçlu ilan etmiş, Eğitim Bakanı Bettina Stark-Watzinger de gazetenin diline eşlik etmişti. Bild daha önce de göçmenlerin Alman değerlerine saygı göstermesi için 50 maddelik manifesto yayınlamıştı. Kullandığı dil İslamofobik bütün klişeleri içeriyordu.
Dolayısıyla bu tablo Elon Musk’ın Axel Springer ekosisteminde çok da hariçten müdahil olmadığını gösteriyor. WamS’ta makalesi yayınlanmadan önce gazetenin yayın yönetmeni Ulf Poschardt, Musk’ı öven bir yazı kaleme almıştı; Richard Wagner’e, Ernst Jünger’e ve Alman tekno kültürüne ne kadar da hayrandı, ekonomik durgunlukla mücadele için Almanya’nın da Musk gibi bir aktöre ihtiyacı vardı.
Alman medyası Welt’teki yazı çıktığından beri perde arkasını araştırıyor. Çıkan sonuç şu: Gazetede editörler arasındaki yazışma trafiğinde Musk’ın propaganda yazısının yayın ilkelerine açıkça aykırı olduğu dile getiriliyordu. Yayın ilkeleri, “Her türlü siyasi ve dini aşırılığın ve her türlü ırkçı ve cinsiyetçi ayrımcılığın reddini” içeriyordu. AfD’yi savunan yazı gazetenin imajını zedelerdi. Kaldı ki, X platformunun patronu olarak sesini duyurmak için Welt’e ihtiyacı yoktu Musk’ın. Konuk köşe yazarlığı yerine röportaj yapılması teklif edildi, böylelikle eleştirel sorular yöneltilebilirdi.
Başka öneriler de getirildi ama sonuçta gizli eller kanalıyla yazı yayınlandı, yanına da 1 Ocak itibariyle yayın yönetmenliğini üstlenecek olan Jan Philipp Burgard’ın “Musk neden yanılıyor” başlıklı yazısı iliştirildi. Burgard’a göre Musk gerçi haklıydı, Merkel döneminin başarısız göç, enerji ve sosyal politikaları ve ardından gelen trafik ışığı koalisyonu ülke refahını tehlikeye sokmuştu. Teşhis doğru ve fakat Almanya’yı sadece AfD’nin kurtaracağı yönündeki tedavi yöntemi yanlıştı.
Axel Springer'in CEO'su Mathias DöpfnerYazı işlerindeki itirazlara rağmen bu yazının nasıl yayınlandığı önce anlaşılamadı, konuk köşe yazarları sayfasının editörü istifa etti. Gizli el, Axel Springer’in CEO’su Mathias Döpfner’den başkası değildi. Musk ile yakın ilişkileri biliniyordu. “Gezegenin en büyük vizyoneri” dediği Musk’la röportajını yayınlamış, Tesla ve SpaceX muhabbetinin yanı sıra Nietzsche ve Schopenhauer’e dair fikirlerine de yer vermiş, sonra da Twitter’ı satın almaya teşvik etmişti. Elon Musk 44 milyar dolarlık anlaşmadan caymaya kalkınca Twitter’ın açtığı davada Döpfner ile SMS yazışmaları ortaya çıkmıştı. “Neden Twitter’ı almıyorsun, gerçek bir fikir özgürlüğü platformuna dönüştürebiliriz. Demokrasiye büyük katkı olur” diyordu Döpfner. Musk ise “İlginç bir fikir” diye yanıt veriyordu.
Amerikalı yatırımcıların desteğiyle Axel Springer’in çoğunluk hissesine sahip olan Döpfner Amerikan medya markaları Business Insider ve Politico’yu satın alarak gruba katmıştı. Yakın zamanda ise Welt yazı işleriyle ABD’deki markalarını tek yönetim altında birleştirme kararı aldı, yeni yapılanmanın başına Welt’in eski yayın yönetmeni Ulf Poschardt’ı getirdi. Şimdi grup çevrelerinde şu konuşuluyor; Döpfner Batı dünyasının güç simsalarıyla aynı oyun sahasında top çevirmeyi hedefliyor, Amerikan medya piyasasında yeni alımların peşinde ve bunun da yolu Trump’ın en yakın danışmanı Elon Musk ile direkt bağlantıdan geçiyor.