Neredeyse 45 yıllık bir keyif bu! 45 yıldır hep aynı heyecan, adını koyamadığım tuhaf bir telaş ve mutlulukla yaptığım bir şey: Sinemaya gitmek!
Karanlık bir salonda, oturduğumda ayaklarımın yere değmediği sandalyeden hallice bir koltukta, başımı 45 derecelik açıyla yukarı kaldırıp karşımdaki dev perdede peleriniyle oradan oraya uçan Süpermen’i izlediğimde ne hissettiysem, oturunca içine gömüldüğüm rahat koltuğumda Gladyatör 2’yi izlerken de aynı şeyleri hissediyorum… Sinemada olmak, içimi aydınlatan o karanlık salonda film izlemek 45 yıldır hayatın ağırlığından, birkaç saatliğine de olsa, beni kurtaran bir keyif. Maalesef bu son cümledeki ‘keyif’ ifadesini belki de artık ‘keyifti’ diye yazmam, söylemem gerek. Çünkü artık sinema salonunda film izlemek sinirlerimi bozuyor. Salonda birlikte film izlediğim insanların film boyunca çıkardığı sesler, telefon ışıkları, mesaj sesleri, salondan çıkıp geri dönmeleri ve daha türlü türlü acayiplikleri beni çileden çıkarıyor. Filme dalıp gitmek için oturduğum koltuğumda kendi kendimi yiyorum öfkeden…
FİLM BAŞLADIKTAN 20 DAKİKA SONRA SALONA SEYİRCİ ALMAK DA NEDİR!
Geçenlerde İstanbul’da ‘arthouse’ filmler gösteren bir salonda ‘Nosferatu’yu izlemeye gittim. 60-70 inç’lik bir TV’den hallice bir perdede, hepi topu 40-50 kişilik bir salonda, 8-10 kişiyle birlikte filmin başlamasını bekledim. Gelecek programdan filmler falan derken salon iyice karanlığa büründü, ben koltuğuma gömüldüm ve film başladı. 5. dakikada salonun kapısı açıldı. İçeri bir çift girdi. Telefonlarının ışığıyla önce şöyle bir salonu kolaçan ettiler. Sonra koltukların arasında gezintiye çıktılar. Bir yandan nereye oturacakları konusunda tartışıp, diğer yandan telefonun ışığını gözlerimizin içine tutarak nihayet bir yer buldular. “Ya sabır!” deyip tekrar filme döndüm 10-15 dakika olmuştu ki salonun kapısı yeniden açıldı. 3 kişi telefonlarının ışığıyla az önce tanık olduğumuz ‘sahneyi’ bize yeniden yaşattılar. 20. dakikada bu kez tek bir kadın ve telefonun ışığıyla içeri daldı! Sinemanın işletmecilerinin film başladıktan 20 dakika sonra hala içeriye seyirci almaları saçmalığına dev perdedeki Nosferatu’nun bile “Ya sabır!” dediğini duyar gibi oldum… 2 saat 15 dakikalık filmin ilk yarım saati insanların koltuklar arasında ellerinde telefonlarıyla gezmeleriyle geçti. İlerleyen dakikalarda mesajlaşanlar, çalan telefonun sesini kapatmak için salonu ayağa kaldıranlar, olur olmaz sahnelerde kahkaha atanlar, her sahneyi kendi aralarında ‘fısıldaşarak’ yorumlayanlar benimle birlikte birkaç sinemaseverin perdedeki filmden daha korkunç bir deneyim yaşamasına neden oldu.
“İNSANLAR SİNEMA SALONLARINI EVLERİNİN OTURMA ODASI GİBİ GÖRÜYOR”
Sinema salonundaki bu saçma davranışlar bugünlerde tüm dünyada konuşuluyor. Sinemada film izlemenin nasıl bir şey olduğunu bilmeyen bir sinema seyircisi kuşağından dertli herkes. Artık sayılarını bilmediğimiz kadar çoğalan dijital platformlar nedeniyle yeni seyirci kuşağının ‘yabancılarla’ bir arada film izlemenin gerektirdiği nezaketten yoksun oldukları söyleniyor. New York'ta arthouse filmler gösteren bir sinema salonunda çalışan Alexandra Coburn, “Birçok insan sinema salonlarını kendi evlerinin oturma odası gibi görüyor ve öyle davranıyor” diyor. Dışarıdan salona yemek getirenler, ayakkabılarını çıkarıp öndeki koltuğa ayaklarını uzatanlar, kendi aralarında konuşanlar, telefonda mesajlaşanların birbirleriyle ilgili şikayetleriyle uğraştıklarını anlatıyor.
Screen Slate’in kurucusu Jon Dieringer durumu şöyle özetliyor: “Biryandan ‘insanlar sinema salonunda nasıl davranacaklarını unuttu’ diyebilirsiniz. Diğer taraftan ise ‘insanlar, sinema salonunda başkalarının nasıl davrandığını unuttu’ diyebilirsiniz.”
BEN ‘FİLM SİNEMADA İZLENİR’ KUŞAĞINDANIM…
Sinema salonlarında hep böyle mi film izleniyordu… Evet zaman zaman ‘kaba’ seyirciler olurdu salonlarda ama genel olarak sinemada film izlemenin bir adabı vardı ve çoğunluk buna uyardı. En azından 80’lerde 90’larda böyleydi diyebilirim. “Nerede o eski sinema salonları” demeyeceğim. Her şey gibi sinema salonunda film izleme şekli ve alışkanlıkları da değişiyor. Bizden önceki kuşak da belki bizim sinema salonunda film izleme şeklimizi beğenmiyordu; bilemiyorum…
Ben ‘Film sinemada izlenir’ kuşağındanım… Evde film izlenmesine karşı değilim. Sadece oturma odasının sinema salonuna taşınmasını istemiyorum. Sinemada film izleme deneyiminin bir parçası olmak, o andaki duygularınızın sadece filmle değil yan koltuğunuzda oturanların tepkileriyle etkileşime geçmesine izin vermek çok özel bir durum. Sinemaya gitmeyi büyülü yapan şey de bu… Deneyin, seveceksiniz!