Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Ara Güler Müzesi'nde harika bir sergi: İstanbul Uyanıyor
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Hala uyuyorum! Babam elimden tutmuş Çemberlitaş’tan Yeşildirek’e yürüyoruz. Bir hayal gibi, sisli bir perdenin ardından geçip gidiyor her şey. Dükkanların açılan kepenk seslerini hatırlıyorum. Bütün gece kıpırdamadan yatmış, boyunları tutulmuş, şimdi uyanmış gerine gerine açılıyor kepenkler. Babamın sesini duyuyorum. Bir dükkanın önünde durmuş içeriye sesleniyor. Sesindeki neşeyi hatırlıyorum. Tezgaha bir şeyler yerleştiren adam babama beni gösterip bir şeyler söylüyor. Gülüyor da gülüyor. “Bu kadar gülecek ne var” diye düşünüyorum. Sabah sabah dükkanın önünde durmuş, hala uyuyorum, komik mi ki bu! Çaycının çırağı elinde çay tepsisiyle içeri giriyor. O tepside, o kadar çayı hiç dökmeden nasıl taşıyor? Bu acayip yeteneğinden dolayı çaycının çırağını kıskanıyorum. Çay almıyoruz; başka bir yerde içecekmişiz. Dükkandan çıkıp yokuş aşağı yürümeye devam ediyoruz. Ne zaman uyandı bu kadar insan! Islak kaldırımlarda bir telaş bir telaş... Ahmet Muhip Dıranas’ın “Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam / Uyandırmayın beni, uyanamam” dizelerini okumama daha yıllar var ama işte Mahmutpaşa esnafının tüm gürültüsüne rağmen uyanamıyorum. Gözlerimin önünde sisten bir tül perde, belki de uyanmadım rüya görüyorum. İnsan rüyasında koku alır mı? Burnuma sıcak börek kokusu doluyor. Yok yok yatağımda değil bir börekçinin önündeyim... Börekçi çoktan uyanmış. Buhar olmuş camların ardından bir adam içeri çağırıyor bizi. Daha içeri adım atar atmaz sıcak süt kokusu öpüyor yanaklarımdan. Ne Sait Faik’i biliyorum ne Süt öyküsünü o zamanlar…

        ARA GÜLER’İN FOTOĞRAFLARININ TARİFSİZ GÜZELLİĞİ

        Tıpkı ‘senelerden beri ne erken uyanmış ne de süt içmiş’ olan Sait Faik gibi ben de en son ne zaman bir bardak sıcak süt içtim hatırlamıyorum bugün. Ama önceki gün bomontiada’daki Ara Güler Müzesi’nde, usta fotoğrafçının, ‘İstanbul Uyanıyor’ sergisini gezerken 40 yıl öncesine babamla Çemberlitaş’tan Yeşildirek’e yürüdüğümüz güne ışınlandım. Ara Güler’in sabahçı kahvelerinden Galata Köprüsü’ne, Boğaz vapurlarından sokak satıcılarına İstanbul’un ‘bir giysi gibi sabahın güzelliğini giydiği’ anları ölümsüzleştirdiği sergi, bir bardak sütün Sait Faik üzerinde yaptığı etkiyi yaptı zihnimde. Fotoğraflar arasında dolaşırken ‘özlediğim zamanlar’a döndüm. Kafamın içinde bağırış çağırış kavga eden düşüncelerime “Defolun!” diye bağırdım. Dışarıdaki soğuğu unuttum...

        Ara Güler’in fotoğraflarında tarif edemediğim bir şey var; hem insanı hüzünlendiren hem mutlu eden bir şey! Fotoğraflarına bakarken aynı anda hem uzak, çok uzak anıların ‘süt damlası kokusu’nu duyuyorsunuz hem de, hepimizin adını koyamadan hissettiği, o tarifsiz, ‘hayatın hüznü’nü. İstanbul’a hangisi daha çok yakışıyor neşe mi hüzün mü? Bilmiyorum... Bildiğim tek şey onun fotoğraflarına bakarken, içimden tekrar tekrar, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi “Ah, eski İstanbul!” diye geçirdiğim:

        “Ah, eski İstanbul! İçten içe kaynayan hayatıyla, durmadan çarpışan ihtiraslarıyla, kin ve sevgileriyle, birden bire coşan nefretleriyle, kaynayan sular gibi içten dönen ve derinleşen dolaplarıyla, daima kızdırılmış bir kaplan gibi atılmaya, parçalamaya hazır ocaklarıyla, tekkeleriyle, esnafıyla, o kadar dağınık dağınık, parça parça göründüğü halde istediği gün sokakta, çarşıda, meydanda birden bire birleşen, acayip ve korkunç bir mahluk gibi halk halka büyüyen, genişleyen, okyanuslar gibi homurdanan, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan, devirip alt üst eden... Kadınını, erkeğini tamamlayan halkıyla her türlü canlılığın üstünde canlı şehir.”

        PENÇELERİNİ BOĞAZIMIZA SARMIŞ DEV BİR CANAVAR: İSTANBUL

        Börekçiden çıktık! Kaldırımda koşar gibi yürüyen renksiz kalabalık bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. Babamın elinin sıcaklığını hatırlıyorum. En son ne zaman babamın elin tutuğumu düşünüyorum. Bir daha hiç gerçekleşmeyecek bir hayal bul! Avuçlarım bir daha hiç o sabahki kadar sıcak olmayacak biliyorum. O sabah daha ölümün ne olduğunu bilmiyorum; hayatın da daha boyumu aşmadığı günler, o günler. Hayatın ‘iki adım sonrasını göremediğin sisli bir deniz’ olduğunu anlamama daha yıllar var. O sabah İstanbul uyanıyor, ben uyuyorum...

        Ucunda çengel olan uzun bir sopayla dükkanın önüne kıyafetler asıyor bir adam. Babam durup elini sıkıyor. Şimdi adamın elleri başımda gözeniyor. Onu bir yerden hatırlıyorum da uykum “Boşver” diyor, “Boşver, kapa gözlerini sen!”

        Milyarlarca yıllık dünyada, hiçbir şeyin olmadığı, hayatımdaki binlerce sıradan günden biri olan o günün sabahını bana hatırlatan fotoğraflardaki insanlar artık yoklar, babam da...

        İstanbul burada... Artık her biri birbirine benzeyen sokakları, hiçbir şeye tahammülü kalmamış, ortalıkta barut fıçısı gibi dolaşan, bencil mutsuz insanlarıyla, pençesini boğazımıza geçirmiş sıkan dev bir canavara dönüşmüş olarak burada İstanbul!

        Develerin tellal pirelerin berber olduğunu sandığım, benim onu sevdiğim kadar İstanbul’un da beni sevdiğini düşündüğüm günlerden bir günün sabahında babamla el ele Çemberlitaş’tan Yeşildirek’e yürüyoruz. Babam dükkanın önünde duruyor. Elimi bırakıyor. Kepengin kilidini açıyor. Sabaha kadar her yanı tutulmuş bir dev gibi bağıra bağıra, gerine gerine uyanıyor kepenk! İstanbul uyanıyor, ben hala uyuyorum...

        *

        Ara Güler Müzesi’nin ‘İstanbul Uyanıyor’ sergisi, 4 Mayıs 2025 tarihine kadar Pazartesi günleri hariç Salı-Cumartesi 10.00-18.00, Pazar günleri ise 12.00-18.00 saatlerinde Yapı Kredi bomontiada’da ziyaretçilerini bekliyor… Ara Güler’in ilk kez izleyici karşısına çıkan fotoğraflarının da yer aldığı bu harika sergiyi kaçırmayın!..