Her ‘bilgi’nin bir ‘tık’ uzağımızda olmadığı çağlarda bir insanın oturduğu yerden dağ bile icat edebileceğini hiç düşünmemiştim! Ama İngiliz haritacı James Rennell’in 1798'de gelmiş geçmiş en acayip icatlardan birine imza attığını Simon Garfield’in ‘Harita Üzerinde’ kitabından öğrendim. Rennell, o tarihte bir ‘sıradağ’ icat etmiş! Evet, yanlış okumadınız öyle ufak tefek de değil Afrika’yı doğu-batı hattında boydan boya kat eden bir sıradağ: Kong Dağları! Garfield, “Kong Dağları katografi tarihinin en büyük hayaletlerindendir” diyor. Louis-Gustave Binger adlı bir Fransız bu sıra dağların olması gereken yere gidip “E burada bir dağ yok!” diyene kadar 100 yıl boyunca haritalarda kendisine yer bulmuş.
Olmayan dağları icat eden insanoğlu olan dağların yükseklikleri konusunda dürüst müdür?
Kraliyet Coğrafya Derneği’nin kurucularından, saygın bir haritacı olan James Rennell’den yüz yıllar sonra Galli John Barnard ile Myrddyn Phillips ve Chester’lı Graham Jackson yapılan ölçümleri inanmadıkları için hafta sonları işi gücü bırakıp “Acaba bu tepeler dağ mı?” diye ülkedeki tepelerin yüksekliklerini ölçüyormuş! Bir tepenin dağ olarak kabul edilmesi için deniz seviyesinden en az 600 metre yüksek olması gerektiğini belirten üçlü, Britanya adasındaki her tepeyi ölçüp eğer hak ediyorlarsa onlara ‘dağ’ unvanı vermeye adamış kendilerini. Bu yazıda dağ, tepe aşıp gelmeye çalıştığım konu da şu aslında: “Dağların yüksekliği nasıl ölçülüyor?” Benim pırıl pırıl beynime bu soruyu sokan kişi ise Kai Xu!
KONU YÜKSEKLİK DEĞİL DE HEYBET OLUNCA EVEREST DAĞI 46. SIRADA
İnternetteki bilgilere göre dağların yüksekliği, deniz seviyesinden itibaren ölçülüyor. Günümüzde ölçüm için GPS ve uydu teknolojileri kullanılıyor. GPS cihazları, dağın tepesine yerleştirildikten sonra uydular, bu noktaya sinyal gönderiyor ve geri dönen sinyallerin analiziyle, dağın yüksekliği milimetre hassasiyetinde ölçülebiliyor. Mesela bu yöntemle 2020 yılında Everest Dağı'nın yüksekliği 8 bin 848 metre 86 santim olarak güncellenmiş. Başka yöntemlerde var. Ancak bugün konumuz Kai Xu’nun yöntemi.
Çocukluğundan beri dağlara hayran olan 23 yaşındaki Xu, Kaliforniya'nın Doğu Sierra Nevada sıradağlarında bulunan ve 4 bin 100 metrelik bir zirve olan Tom Dağı'nın eteğinden hayranlıkla yukarı bakarken bu görkemin algoritmik olarak ölçülüp ölçülemeyeceğini düşünmeye başlamış. Biraz daha açarsak yükseklik ve eğim unsurlarını birleştirerek dağın onu görenler üzerinde yarattığı sayısal olarak ölçmek için çalışmalara başlamış.
“Dağın dramatik cazibesinin hakkını vermek gerekiyor! Dağın sadece deniz seviyesinden yüksekliği değil çevresine göre ne kadar dik ve göz alıcı yüksekliği de önemli” diyor National Geographic’teki haberde. Buna ‘Bakış Açısı Etkisi’ diyor. Bir yıllık çalışmanın ve hesaplamanın ardından dağların yüksekliğini ölçmek için bambaşka bir formül ortaya koymuş. Kai Xu’nun sistemi hem bir dağın çevresine göre yüksekliğini hem de yükselişinin dikliğini hesaba katıyor, ardından ‘çıkıntı’ adını verdiği tek bir nesnel hesaplama ortaya koyuyor; yani, bir kaya yüzeyi gökyüzüne ne kadar aniden çıkıntı yapar? Xu’nun yaptığı şeyin ne kadar tabu yıkıcı olduğunu şu örnekle anlayabilirsiniz. Onun hesaplamasına göre Everest Dağı yükseklik sıralamasında 46. sırada!.
BANA GÖRE O FOTOĞRAFTAKİ AĞRI DAĞI DÜNYANIN ZİRVESİNDE
Kai Xu’nun dağların yüksekliğini ‘görkemleriyle’ ölçmesi fikrine coğrafyacılardan itirazlar var tabii. Kim haklı, hangisi doğru bilmiyorum ancak Xu’nun öyküsünü okurken, yazının sonuna kadar Ara Güler’in 1965 tarihli ‘Ağrı Dağı’ fotoğrafı gözümün önündeydi. Odaları sarı sıcak bir ışıkla aydınlatılmış toprak evin arkasında, omuzlarında beyaz pelerini tüm heybetiyle gökyüzüne doğru uzanan Ağrı Dağı, bu muhteşem fotoğraftaki görüntüsüyle Kai Xu’nun hesaplama yöntemine göre dünyanın en yüksek dağı olabilir diye düşündüm...
Xu’nun ‘romantik’ yaklaşımını sevdim ben... Büyüklük, yükseklik sadece matematiksel rakamlarla değil de üzerimizdeki etkisiyle ölçmek; dağlara bakmak değil onları görmek demek sanki! Yüksek olmakla görkemli olmak arasındaki fark bu… Dağ ya da insan fark etmez!