Seinfeld’in bir bölümünde Jerry ile George Costanza kitaplarla ilgili tartışıyordu. Ayrıldığı sevgilisinin evinde kalan kitaplarını alması için yardım isteyen George’a Jerry “O kitapları okudun mu?” diye soruyordu. George “Evet” dediğinden ise Jerry, “E o zaman ne yapacaksın onları, bırak kalsınlar” diyordu! George “Ama onlar benim kitaplarım” diye ısrar edince Jerry noktayı koyuyordu: “İnsanların kitaplarla kafayı bozmasının nedeni nedir ki! Sanki kazandıkları kupalar gibi onları evlerinin baş köşelerine koyuyorlar. Okuduktan sonra o kitaplara neden ihtiyacın olsun ki! Biliyor musun Moby Dick’i ikinci kez okuduğunda Ahap ile balina arkadaş oluyorlar!..”
Bu sohbetin sonundaki George gibi hissediyorum kütüphanemde kapağı bile açılmadan duran kitaplara bakıp: “(Okumasam da) Onlar benim kitaplarım!”
Evet bir zamanlar George Costanza’nın bile kitap okuduğu bir dünya mevcuttu ama artık o günler çok gerilerde kaldı. Bakmayın siz her Allah’ın günü dünyanın dört bir yanında binlerce kitabın basılıp ‘okurlarla’ buluşmasına. Zaten mesele kitapların basılmasında değil okunmamasında!
En kitap kurdu arkadaşım bile son bir yılda eline hepi topu 4 kitap aldığını onları da bitirmediğini söylüyor. Japonların ‘birinin okuyacağından fazla kitap satın alıp, kütüphanesine yığması’ demek olan ‘Tsundoku’dan mustarip olmadığını ısrarla belirtiyor. Son yıllarda kütüphanesini oldukça sadeleştirmiş. Kolilere doldurup okullara yolladığı kitaplardan geriye kalan, eskiden en az haftada bir kez eline alıp sayfalarında kaybolduğu bir avuç klasiğin kapağını bile açmayalı aylar olmuş.
“Bir insan, okunmamış kitaplarla çevrili bir ev olarak düşünülmelidir” diye bir söz hatırlıyorum Umberto Eco mu söylemişti yoksa Borges mi emin değilim. Ama sanırım gittikçe bu cümledeki insana dönüşüyorum… Okunmamış kitaplarla doluyum. Nasıl bu hale geldim bilmiyorum, üzgünüm ama itiraf ediyorum durumum her geçen gün kötüye gidiyor!
‘ÖLÜ KİTAPLAR KÜTÜPHANESİ’NDE KAÇ KİTABINIZ VAR?
Geçen ay The Guardian okuduğum bir araştırmaya göre 2000 yılından bu yana geçen çeyrek yüzyılda, keyif için kitap okuyan Amerikalıların sayısı yüzde 40 oranında azalmış. Florida ve Londra üniversitelerindeki araştırmacılar, 2003-2023 yılları arasında iş ve ders çalışma dışındaki nedenlerle yapılan günlük okumanın her yıl yaklaşık yüzde 3 azaldığını tespit etmişler. Veriler, Amerikan Zaman Kullanım Anketi'ne katılan 236 binden fazla Amerikalıdan alınmış ve çalışma iScience dergisinde yayınlanmış. Anketteki okuma tanımı yalnızca kitaplarla sınırlı kalmamış; basılı, elektronik veya sesli dergi ve gazeteleri de kapsıyormuş. Çalışmanın ortak araştırmacılarından Jill Sonke, bu endişe verici olduğunu söylüyor. Son iki yılda fiziki kitap satışlarında küçük bir artış olsa da bu ‘okumama’ durumunun ‘dijitalleşen kültürle’ yakından alakalı olduğunu belirtiyor araştırmacılar.
Bizde de sık sık dillendirilen öğrencilerin uzun metinleri okurken sıkıldığı ve anlamadığı şikayetiyle ilgili edebiyat profesörü Nicholas Dames, The Atlantic, “Öğrenciler genel olay örgüsünü takip ederken küçük ayrıntılara dikkat etmekte zorlanıyorlar” diyor...
Borges, “Kitaplar açılıp okunana kadar ölüdür” diyor. Kitabın yaşaması için okura ihtiyacı var ama işte maalesef okurlar bugünlerde evlerindeki ‘Ölü Kitaplar Kütüphanesi’nin karşısına oturmuş, yapay zekadan aldıkları iki cümlelik özetlerle mutlu mesut yaşıyorlar.
HAFIZAYI KİTAPLARA BORÇLU OLDUĞUMUZ ÇOKTAN UNUTTUK!
Kimsenin kitap okumadığı günler geldiğinde ne olur acaba? Belki hiçbir şey! Hayatları boyunca hiç kitap okumamış milyonlarca insan yaşayıp gidiyor işte. “Kitap okumayan toplumların cümleleri kısa olur” diye yazıyordu bir yerlerde. Kimi umurunda uzun cümleler, emojilere bir ton duygu sığdırıyoruz ya!
“Hafızayı kitaplara borçluyuz” diyen Eco bugünleri görmediği için onun adına mutluyum... ChatGPT’nin, Grok’un çağında hatırlamak için hafızaya ihtiyacımız yok! “Bu neydi GhatGPT, fotoğraftaki kim Grok, bu metin neyi anlatıyor Gemini?”
Okumadığı için her şeyi ilk kez ‘duyan’ pırıl pırıl kafalar cehenneminde, cenneti dev bir kütüphane olarak hayal eden, Borges’i özlüyor insan.
Geçenlerde ‘yapay zeka çağında okumama’ konulu bir makalede bir tivit alıntısı vardı... Kullanıcı kitap okumak için 2 saatini ayıranlarla alay ediyordu: “İhtiyacım olan bilgiyi tam olarak düşünmek için 2 dakika ayırıyorum, İyi yapılandırılmış bir soru yazıyorum, aracı yapay zekama bunu araştırmamda bana yardımcı olması için seçtiğim 17 modele dağıtmasını söylüyorum, Ardından yaklaşık 1 milyon kitabı tarıyorum, aradığım bilginin 17 farklı versiyonunu çıkarıyorum, sonrasında denetleyici aracım bunları inceliyor, tekrar eden noktaları eliyor, incelemem için tamamen çelişkili olanları vurguluyor ve 3 seviyeli bir özet oluşturuyorum... Sonra 58 dakika kahvemi yudumluyorum. Biz aynı değiliz!”
Haklı biz aynı değiliz; ya siz?!