Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı 'Kel Diva'nın absürt güzelliği baş döndürüyor!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Japon prensesi hiç tavuk yemeyen babasının tavuklu kazandibine bayıldığını anlatırken telefonuma bir mesaj geldi. Evinin boyasını kendisi yapmaya karar veren 40 yıllık arkadaşım, “2 kat astar, 3 kat boya yaptım ama en alttaki lekeler hala belli oluyor! Ne yapacağım ben bu duvarı?” diye soruyordu. Bırak duvar boyamayı en son sulu boya fırçasını ne zaman elime aldığımı hatırlamayan bana soruyordu hem de, “Ne bileyim ben!” diye cevap yazdım. O sırada prenses, bir arkeoloğun tavuk taklidi yaparak babasına kazandibi tarifi verdiği anısını paylaşıyordu bizimle… Yerden yüzlerce metre yüksekte bir salonda boya badana tartışmasıyla, Japon prensesinin babasının kazandibi sevgisi arasında gidip gelen zihnimde, Züleyha sayesinde, durmaksızın “Oooooooo lambır lambır / oooooooo lümbüş lümbüş…” çalıyordu! Sonra aniden tüm sesler sustu ve bir önceki akşam tanıştığım itfaiyeci, “Ya bu arada, Kel Diva’dan ne haber?” dedi…

        ABSÜRT BİR NEŞE, SAÇMA BİR GÜLÜMSEME, MANASIZ BİR KEYİF, TUHAF BİR COŞKU

        “Alabildiğine İngiliz koltuklarla döşenmiş, basbayağı İngiliz bir evde, her şeyiyle bir İngiliz çift Bay ve Bayan Smith, tepeden tırnağı bir İngiliz akşamında Bay ve Bayan Martin çiftini ağırlar. Ve olaylar gelişir…”

        Eugène Ionesco’nun absürt tiyatro klasiği oyunu ‘Kel Diva’nın konusunu yukarıdaki cümleyle özetlemeye çalışıyorum. “Olaylar nasıl gelişiyor biraz daha açar mısın?” sorusuna nasıl cevap veririm diye düşünüyorum oyunu seyrettiğim andan beri; maalesef gelişen olaylar ya da açabileceğim daha fazla bir şey yok! Zaten konunun açılmasına gerek de yok çünkü ortada elle tutulur bir konu var mı ondan da emin değilim. Ama gözle görülür curcuna var sahnede… Gözlerinizi alamadığınız absürt bir neşe, saçma bir gülümseme, manasız bir keyif, tuhaf bir coşku sahneden salona, seyircilerin içine doluyor. Kulaklarına bir mana veremedikleri şeyler söyleyip kıkırdatıyor. Tıpkı oyunun konusu gibi 80 dakika boyunca yüzlerimize yerleşen tebessümün de nerden geldiğini tarif etmek imkansız. Ama işte orda dudağımızın kenarında duruyor. Ve sahnede buram buram İngiliz kokan, kalpleri ‘burjuva burjuva' diye atan Bay ve Bayan Simth’i gözümüz bir yerlerden ısırıyor ama o yerlerin neresi olduğunu bir türlü çıkaramıyoruz… Aynı yatakta uyuyup birbirini tanımayan, aynı evde yaşayıp iletişemeyen insanlardan müteşekkil dev bir aynayı izliyoruz! Gülüyoruz da gülüşümüz yüzümüzde donmuş fark etmiyoruz!..

        Un ufak olan kelimeler boşlukta sallanıp ele avuca sığmayan cümlelere dönüşürken ateş olmayan yerden duman çıkaran itfaiye şefi “Ya bu arada, Kel Diva’dan ne haber?” diye sorunca aniden kendime geldim!

        80 DAKİKA BOYUNCA BİR ACAYİPLİK DÖNME DOLABINDA DÖNÜP DURDUK

        Haluk Bilginer’in kaç yıldır Bay Simth, Bayan Smith mi Zuhal Olcay, Zuhal Olcay mı Bayan Simth… Hani derler ya eldiven gibi giymiş her ikisi de karakterleri… Ben onları övmelere doyamazken oyunun sonunda Züleyha ile Ece, Haluk Bilginer’in sütun gibi bacaklarını övüyordu, Ionesco’dan ödünç aldıkları repliklerle.

        Özlem Zeynep Dinsel’in oyunculuğu Bayan Martin’in mükemmel saçmalığı kadar mükemmeldi… Gözde Kırgız, Hizmetçi Kız Mary gibi sadece itfaiye şefinin değil tüm seyircinin kalbini çalmayı başarırken ‘İtfaiye Şefi’ Kıvanç Kılınç’ın performansı akıllara seza gibiydi. 80 dakika boyunca seyirciyi bir acayiplik dönme dolabında döndürüp duran curcunanın yönetmeni ve Bay Martin’in Muharrem Özcan’a (Yiğit Özşener'den devralmış rolü) neden bu kadar güldüm umarım bir gün anlarım… Tek bildiğim bu cümleyi yazarken bile içimden kahkaha attığım...

        Kimin kime ne dediğinin bir anlamı olmayan böyle bir metni başka bir dilden kendi diline çevirme absürtlüğüne soyunan Hasan Anamur’a sormadan edemeyeceğim çünkü meraktan deliriyorum: “Ya bu arada, Kel Diva’dan ne haber?”

        HER ŞEY ÇOK GÜZEL DE ‘YA BU ARADA, KEL DİVA’DAN NE HABER?’

        Kel Diva’dan ne anladım bilmiyorum. Belki hiçbir şey. Belki her şey. Belki sahnede olanlar hiç olmadı, ben şimdi uyduruyorum ve uydurduğum 80 dakikalık bir öyküyü övmelere doyamıyorum. Belki de Eugène Ionesco, Japon prensesin babasının sevdiği kazandibiyle, arkadaşımın bir türlü boya tutmayan duvarını karıştırdığı garip bir şarkıyı kafamın içinde Kel Diva’ya söyletiyordur… Saçma olan oyun değil bendim belki de…Kapının zili çaldığında kapıda biri var mıdır yok mudur? Bu sorunun cevabını bulana kadar Kel Diva’yı seyretmeye devam edebilirim… Oyun Atölyesi’nin bu absürtlüğünü siz de seyredin ve lütfen şu sorunun cevabını bana yazın: “Ya bu arada, Kel Diva’dan ne haber?”