Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Büyülü bir bahçe, büyüleyici bir sergi: Folia

        Birkaç bin yıl önceden, çocukluğumdan, hatırladığım tek tük şeylerden biri ‘Hayat!’ Kayısı ve dut ağaçlarının dalları altında, bir havuzun etrafında, üstüm başım kendi sonsuzluğuma bulanmış bir şekilde koşturup durduğum o küçücük ‘hayat’ı arayıp duruyorum yılardır… O günlerden bugüne önümde uzayıp giden bir dolu ‘hayat’tan geçtim ama hiçbiri onun yerini tutmadı. Gerçek ‘hayat’ların o tanıdık, bildik, tek düze yavanlığının ötesindeki o ‘büyülü hayat’ artık yok biliyorum ama ‘bahçe’ye ‘hayat’ denilen binlerce yıl önceki çocukluğumu özlüyorum.

        Önceki gün İstanbul’un göbeğinde İstanbul'dan yüzlerce yıl uzakta ‘büyülü bir bahçe’ dolaşırken kayısı ve dut ağaçlarının dalları altındaki küçük havuzun etrafında koşturup duran çocukluğumla karşılaştım. Hiç beklemiyordum, şaşırdım… “Bir bahçenin köşesinden gelen kokuyla, geçmişin tüm yükü aniden üzerine çöken” Proust gibi benim için de “o an, geçmiş ve şimdi bir oldu.”

        Yürüyüp geldiğim onca ‘bahçe’nin hiçbirinde yanımda olmayan, yürüyüp geldikleri ‘bahçe’lerin hiçbirinde yanlarında olmadığım insanlarla birlikte yürürken Borges gibi ben de “Yolları Çatallanan Bahçe’mi çeşitli geleceklere (hepsine değil) bıraktım...”

        ‘YUKARIDAN BAKTIĞINDA DÜNYA BAŞKA GÖRÜNÜR: DAHA NET, DAHA KARMAŞIK’

        Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç’un “büyülü bahçe” fikrinden hareketle hayalî bir bahçenin kapılarını aralayarak bitkiler, hayvanlar ve insanlar arasındaki karşılıklı etkileşimleri yeniden düşünmeye teşvik eden, küratörlüğünü Selen Ansen ve Eda Berkmen'in üstlendiği ‘Folia’ adlı sergiyi görmek için Abdülmecid Efendi Köşkü’nün odalarında büyülü bir yolculuğa çıktık.

        Ansen ve Berkmen, sergi için kaleme aldıkları sunuş yazısında, “Yan yana, açık gözlerle düş kurarken, her boşluğun hızla dol­duğu, yeşilin betona dönüştüğü, kuşların yuva yapacak bir ağaç bile bul­makta zorlandığı bu sıkışık şehrin ötesinde bulduk kendimizi. Büyünün yeşerebilmesi için daha da öteye gitmemiz gerekiyordu. Sayısızlaşmalı, çoğalmalıydık ve ‘bahçenin somutlaştırdığı hayatın karmaşıklığına kat­kı sunan herkesle / her şeyle’ bir araya gelmeliydik...” diyor.

        ‘Hayalle gerçeğin, yerle göğün, tuhaf ile tanıdığın, küçük ile devasa olanın’ bir araya geldiği bu ‘bahçe’ye, 360 milyon yıl öncesinden, devâsa bir eğrelti otunun altında geçerek girdiğimde Tanpınar, Mümtaz ve Nuran da benimle birlikte yürüyordu: "Boğaziçi bahçeleri içindeydik. Her şey bizimdi; gökyüzü, deniz, rüzgâr ve her biri ayrı bir âlem olan bu köşkler..."

        15 Haziran 11767’de, 12 yaşındayken, babasına kızıp bahçedeki ağaca çıkan ve ömrünün geri kalanını hiç yere inmeden bahçedeki ağaçların dalları üzerinde geçiren soylu Cosimo’nun küratörlere de ilham veren, “Yukarıdan baktığında dünya başka görünür: daha net, daha karmaşık, daha küçük ama daha derin...” sözleri rehberliğinde insanın ayaklarını yerden kesip dünyaya daha ‘yukarıdan’ baktıran Folia’nın büyüsü tam da burada... 'Bahçe'de gördüğünüz her eser, gündelik hayatın 'derin, karmaşık, küçük' ayrıntıları üzerine yeniden düşünmeye teşvik ediyor. İncecik bir saç telinin ağırlığı altında ezilip, bulutların üzerine binip gökyüzünde dolaşıyorsunuz.

        BU BÜYÜLÜ BAHÇEDE KAYBOLMAK SON GÜNLERDE BAŞIMA GELEN EN GÜZEL ŞEY

        "Yarı saydam kâğıttan kuşlar, kırmızı, mavi, yeşil ve altın tonların­da kanayan bir geyik, ışıldayan yüzlerce kelebek, ipekten tüyler, solmayan çiçekler, ufacık yaratıklar, minyatür tapınaklar, büyütülmüş tohumlar, dev bitkiler, albino mah­lukatlar, dikenli ve tüylü yaratıklar, ete bürünmüş kayalar, insan formunda canavarlar, yarı tanrı tavus kuşları, kurbağalar, kertenkeleler, soyu tüken­miş türler, zehirli mantarlar, haberciler, büyücüler, şifacılar, ormanlar ve korular, bir pofuduk bulut sürüsü, göz kamaştırıcı gün batımları, hem sıcağı hem soğuğu üfleyen rüz­gârlar, mağaralar, nehirler ve grottolar"la dolu bu ‘büyülü bahçe’de kaybolmak son günlerde başıma gelen en güzel şey diye düşündüm...

        Fatoş İrwen gün ortasında bahçeyi karanlığa boğan ‘Zaman Hasadı’, Douglas White’ın göğe doğru uzanan TIR lastiklerinde kapkara palmiyeleri, Rebecca Louise Law baktıkça insanın başını döndüren, ilmek ilmek örülmüş havada asılı duran bahçesi, Anne Wenzel’ ‘büyülü bahçe’nin ortasında tüm organları içeriden dışarıya çıkmış şekilde boylu boyunca yatan muhteşem geyiği, James Webb bal yiyebilmek için insanları bal kovanlarına yönlendiren anasının gözü Büyük Bal Kılavuzu kuşu... Tüm bu cümbüş içindeki ‘büyülü bahçenin iksirler, kokuları, renkleri ve sesleri beni, artık var olmayan bir zamana birkaç bin yıl önceden, çocukluğumdan, hatırladığım tek tük şeylerden oluşan bir ‘Hayat’a fırlatıp attı.’

        Ağaç yaprakları ile delilik anlamını içinde barındıran Folia kelimesinin hakkını veriyor bu sergi. 100’e yakın sanatçıyı ve üç yüzü aşkın yapıtı kapsayan, Japonya’dan Güney Afrika’ya kadar farklı coğrafyalardan, 19. yüzyıldan bu yana tarihin farklı dönemlerinden sanat eserlerini popüler kültür, botanik bilimi ve zanaatla ilişkilenen nesnelerle buluşturan bu ‘büyülü bahçe’de yolculuğa çıkma fırsatını kaçırmayın…

        Oscar Wilde ‘Bencil Dev’ gibi “Benim bahçem benim bahçemdir! Herkes bunu iyice bilsin, burada benden başka hiç kimsenin oynamasına izin vermeyeceğim” demeyip ‘büyülü bahçelerini’ bizimle paylaşan herkese teşekkürler o gün birkaç bin yıl önceden, çocukluğumdan, hatırladığım tek tük şeylerden birine ‘Hayat’ıma döndürdüler beni...