Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BAŞLANGIÇ vuruşu gibi, sürece adını da MHP lideri Devlet Bahçeli koydu…

        Gerisi de Edirne’den geldi…

        Şurası açık ki MHP lideri Bahçeli, bu dönemde herkesin önünde gidiyor, hatta sürece kalıcı güzergah çiziyor.

        Hatta, bazıları sürecin nasıl ilerlemesi, hangi adın verilmesi gerektiğini tartıştığı sırada, MHP lideri olması gerekeni işaret ediyor.

        Toplumun geniş kesimlerinde de kabul görüyor…

        Bunun bir örneğini de dün sergiledi, herkes adının ne olması gerektiğini sorguladığı bir anda sosyal medya hesabından adını “Barış…” olarak koydu…

        Süreç 2013’te ilk adımı atıldığında ve 2014’te yasalaştığında da aynı isimle anılmış, barış süreci olarak tanımlanmıştı.

        Kavramlara yüklenen anlamın önemli olduğu öne sürülerek adı sonradan Çözüm Süreci olarak değiştirilmişti…

        Nitekim, o dönemde de İmralı’da yatmakta olan Öcalan, yine milletvekilleri aracılığıyla terör örgütünün üst yapısına mesaj göndererek silahlarını bırakmalarını istedi.

        O güne kadar dilinden silahlı mücadele düşmeyen örgütün tüm kadrolarından barış temennileri ve dilekleri gelmeye başladı.

        Ancak süreç biraz mesafe aldıktan sonra demokratik açılım, kardeşlik ve barış üzerine kurulu kavramların yerini bu kez çözüm aldı.

        BAHÇELİ’NİN SAĞLADIĞI KOLAYLIK

        Onlara göre önce sorunlar çözülecek, ardından da barış yapılacaktı; tabi işlemedi…

        Görünen o ki o süreçten her kesim ders çıkarmış…

        Nitekim dün MHP lideri Bahçeli’nin de adını koyduğu gibi süreç önce barış sağlanacak, silahların bırakıldıktan sonra çözümün sağlanması gelecek...

        Bu konuda toplumsal olduğu kadar siyasi mutabakat da sağlandığı dün açıkça görüldü…

        Edirne’de hapis yatmakta olan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'tan, hem de kendisini ziyaret eden DEM heyetinden önceliğin çözüm değil "barış" olacağı açıklaması geldi...

        Demirtaş'ı ziyaretlerinden sonra DEM heyeti adına konuşan Sırrı Süreyya Önder, kavramsal açıdan en net açıklamayı yaptı:

        "Kamuoyunda sıklıkla çözümle, barış kavramları birbirine karıştırılıyor. Bu doğru değil. Barış bir sarılmayla bile oluşturulacak bir şeydir. Çözüm, demokratik bir mücadele ve uzun soluklu bir iştir..."

        Demirtaş da “Bizim açımızdan bu süreç,Demokratikleşme, Barış ve Kardeşlik’ sürecidir” deyip sürece ve yönteme katkısını net gösterdi…

        Ardından da Cumhurbaşkanı’nın Diyarbakır konuşmasındaki sürece ilişkin desteği geldi…

        Şurası açık ki süreç kendi mecrasında oldukça sessiz ve sakin bir zeminde ilerliyor.

        TOPLUM NE YAPMAYACAĞINI BİLİYOR

        Birkaç cılız sesin dışında toplumsal bir tepki veya sert muhalefet geçmişte olduğu gibi görülmüyor.

        Bunda toplumdan gelen sessizlik reaksiyonun da etkisi var…

        Toplum bugün neleri yapmaya değil, neleri yapmamaya odaklanmış durumda…

        Çünkü bir insan sessizlik reaksiyonu içindeyse bir şeyi yapmama kararlılığını gösterir…

        Eğer bir proaktif tutum sergileyip bağırıp çağırıyorsa da yapacaklarına odaklanmış demektir.

        Bugün toplumda oluşan sessizliğin anlamı da açık, toplum geçmişten farklı olarak neleri yapmayacağın kararlılığını sergiliyor…

        Sürecin bu kez bozulmasını istemiyor.

        Geçmişin hatalarının tekrar edilmesinin de önüne geçiyor…

        Yıllar boyu "terörle müzakere değil, mücadele edilir" söylemiyle çatışmayı ilk sıraya koyan MHP'nin lideri Bahçeli tarafından "Barış Süreci" olarak ilan edilmiş olması ve devamını getirmesi de bu tutumuna büyük katkı sunuyor…

        Şurası açık ki süreç öncesinden çok daha farklı zeminde ilerliyor…

        AYRIŞMADAN UZLAŞMAYA

        Bunun en açık örneği de dün İstanbul’da katıldığım düşünce merkezi Ekopolitik’in “Ayrışmadan Uzlaşmaya Demokrasiyi Yaşatmak ve Güçlendirmek” konulu panelinin ana aksı da yeni başlayan süreçti…

        Ekopolitik yeni kurulan bir düşünce merkezi ve içinde önemli isimleri barındırıyor…

        ORTAK AKILLA ÇÖZÜM

        Ekopolitik Başkanı Avukat Ramazan Arıtürk’ün tanımıyla, ortak akılla toplumsal sorunların çözümünü arayan” düşünce kuruluşu olarak, toplumsal önyargılar, kimlik siyaseti, muhafazakarların dönüşümü, hukuk ve yargının sorunları gibi konularda akademik nitelikte ciddi araştırmalar yapıyor…

        Toplantıda her siyasi görüşten kişi vardı…

        Daha önceki Akil İnsanlar Komisyonu’nda görev almış olanlar da oradaydı, onlara karşı çıkıp veryansın edenler de…

        Sağ veya sol görüşte olanlar da vardı…

        Panelde birçok kişi söz aldı, farklı görüşleri dile getirdi…

        Ben dört konuşmacının sözlerini yeni süreç açısından etkili bir o denli de önemli buldum…

        İlki, HDP’nin eski eş Genel Başkanı Mithat Sancar idi…

        Yakın dönem demokrasi kırılmalarına ilişkin görüşlerini aktaran panelistlere moderatörlük yaptı.

        Ancak sonunda dile getirdiği yaklaşım önemliydi…

        ÜÇ ANA EKSENDE İLERLEMELİ

        Üç ana eksenin sağlam şekilde yürütülmesi gerektiğinin altını çizerek başladı.

        Bunları, “1-Niyet-Mecburiyet, 2- Güven-Beyan, 3- Hesaplar, hedefler ve ufuklar…” olarak sıraladı.

        Bu kavramların içselleştirilmesi gerektiğine işaret ederken, tek başına süreçten elde edilmesi hedeflenen niyetle hareket edilmesinin sonuç getirmeyeceğinin altını çizdi…

        Aynı şekilde mecburiyetten kaynaklı demenin de doğru olmayacağını, her ikisini de kapsama alacak bir gerekliliğin ele alınması gerektiğini vurguladı.

        Öncelikle hangi kesime ne gibi güvenceler sağlandığının toplumun kabul edeceği söylemle açıklanmasının da önemine vurgu yaparken, sürecin kendi içinde hesap yapmadan ve öteki gördüğüne empati içinde yürütülmesi gerektiğini belirtti…

        Konuşmasını yaptığı sırada MHP liderinin sosyal medya mesajı henüz düşmemişti.

        SANCAR: BARIŞ DA KALICI HALE GETİRİLEBİLMELİ….

        Sancar, arkadaşım Nagehan Alçı’nın neden geçmişteki gibi çözüm değil de barış süreci denildiğini sorması üzerine sürecin barış kavramı üzerinde yürütülmesi gerektiğini belirtip ekledi:

        “Uzun yıllar devam eden çatışma varsa barış süreci denilmelidir. Ama tek başına yetmez. Barışı kalıcı hale getirmek de çözümün de hemen ardından gelmesiyle olasıdır…”

        Bu tutumu geçmişin aksine DEM içinden de sürecin önce barış sonra çözüm zemininde yürütüleceğinin en önemli göstergesiydi…

        Önemli gördüğüm ikinci konuşmacı Tarık Çelenkti, net söyledi…

        Yeni bir hikaye yazılacaksa bunun aidiyet üzerine kurulması gerektiğinin altını çizip devamını getirdi:

        “Toplumsal uzlaşı ile çözülür; Türkiye 2002-2009 arasında bunu başardı. Yine başarabilir…”

        “GEÇİŞ DÖNEMİ ADALETİ SAĞLANMALI”

        Birçok barış sürecinde arabulucu olarak görev yapan Fransız gazeteci yazar Pierre Hazan ise bir geçişi dönemi adaleti olması gerektiğine işaret etti.

        Burada sözünü ettiği adaletin, toplum tarafından içselleştirilmiş, bölünmüş kitlelerden, birlikte hareket eden topluma dönüşmeyi sağlayacak bir yapı olduğunu söyledi.

        Ötekileştirmenin yarattığı ayrışmanın süreçlerin en önemli düşmanı olduğuna da vurgu yaptı; yaraların sarılmasını, kayıpların giderilmesini de göz önünde tutacak bir adalet sisteminin gelmesi gerektiğine vurgu yaptı.

        Bir anlamda şehit yakınlarını, terörden zarar görenleri de kimse görmezden gelmemeli demek istedi…

        “KUTUPLAŞMA YANGIN GİBİDİR…”

        Devamını da Edinburg Üniversitesi’nde kutuplaşma üzerine çalışmalarda bulunan akademisyen Uğur Özdemir getirdi.

        Özdemir, kutuplaşmanın ideolojik, etnik ve duygusal olarak üç ana aks üzerinde hareket ettiğini belirterek, bundan uzak durmak gerektiğine işaret etti.

        Şu cümlesi dikkat çekiciydi:

        “Kutuplaştırma bir yangın gibidir. Kontrol altındaysa demokrasiyi ısıtır. Ama kontrolden çıkarsa her şeyi yakıp geçer…”

        Panelin bütününden çıkardığım sonuç şu ki herkes yoğurdu bu kez üfleyerek yiyor ve geçmişin hatalarının tekrar etmemesi için birbirine saygılı ve bir o denli de nezaketle yaklaşıyor.

        Toplumda oluşan terör bıkkınlığının getirdiği aşırılığın engellenmesine, uzun süredir devam eden terörsüz ortamın da ne denli fayda sağladığı da açık görülüyor.

        Herkes barışa daha yakın duruyor…