Dünya hiç olmadığı kadar şenlikli bir yer haline gelecek.
Ya da biz ona dayanmak için, delirmemek, bu olanların sadece bir kabus olduğuna ve uyanınca geçeceğine inanmak için kendimize türlü şenlikler icat edeceğiz.
Başka türlü olmaz.
Demokrasi, çoğulculuk, insan hakları, çevre bilinci, azınlıklara ve farklılıklara saygı gibi maalesef artık demode olan kavramlara inatla inanmaya devam edenler için bunun dışında ayakta kalmanın yolu yok!
Dün akşam Habertürk rejide mikrofonu takıp Trump’ı bir yandan dinleyip diğer yandan simultane tercümesini yaparken kulaklarım 47. ABD Başkanındaydı ama aklımdan yukarıda yazdıklarım geçiyordu.
Politik doğruculuk akımının cenazesi kalktı
Daha ilk cümleden politik doğruculuğun cenaze namazının kılındığını anladık.
İlk paragrafı tamamlamadan güney sınırına göndereceği askerlerden ve dünyaya uygulayacağı fahiş vergilerden bahsetmişti bile.
Konuyu kendisine yönelik suikast girişimine getirdiğinde ‘eyvah’ dedim! “Dünya işte şimdi ayvayı yedi!”
Şöyle dedi Trump:
“Özgürlüğümü elimden almaya çalıştılar. Hatta hayatımı elimden almaya çalıştılar. Birkaç ay önce Pensilvanya’da bir suikastçının mermisi kulağımdan geçti. Ancak kurtuldum, bunun bir sebebi vardı. Tanrı beni ABD’yi yeniden güçlü yapabilmem için korudu…”
Kutsal görev vurgusu
Yani ABD’nin yeni başkanı olarak açıkça ‘seçilmiş kişi’ ilan etti kendini Trump. Dikkatinizi çekerim, halkın seçtiği değil, Tanrı’nın seçtiği kişiyi kast ediyor.
Megaloman kişiliğini göz önüne alıp bu cümleyi de yanına koyduğunuzda yapabileceklerini hayal edebiliyor musunuz?
Kaldı ki hayal etmeye dahi gerek kalmadan bombaları patlatmaya başladı…
Panama Kanalı, Meksika Körfezi, din, dil ırk ve cinsiyet ile ilgili kullandığı ‘saçmalık’ ifadesi, Mars hedefi, tarihi yeniden yazma vaadi…
Biden ve Harris’in yüzündeki ifade
Yarım saatten fazla süren konuşmada defalarca eski dönemin ABD’yi ne kadar kötü bir duruma soktuğunu anlattı.
Bugünden itibaren tarihin değiştiğini söylerken hemen arkasında oturan Biden ve Kamala Harris’e baktım…
Yüzlerindeki acı ve çaresizliği hiç unutmayacağım.
Onca korkutucu sözün içinde tek umut verici vaat
Trump’ı dehşet içinde dinleyip bir yandan da tercüme ederken söylediği onca popülist söz ve vaadin içinde umut verici olan tek bir şey buldum: Savaşları bitirmek ve savaşlara girmemek.
Bence Trump döneminin belki de avantaja çevrilebilecek tek ögesi bu olabilir. Bu, Türkiye açısından da önemli ve umut verici bir vaat.
Duvarların dönemi
Onun dışında belli ki önümüzdeki 4 yıl duvarların yılları olacak.
Vergi duvarları.
Güvenlik duvarları.
Dünyayı ‘Amerikalılar ve diğerleri’ diye ayıran kalın duvar.
Amerika’yı ‘zenginler ve diğerleri’ diye ayıran ekonomik duvar.
İnsanları cinsel tercihlerine göre ayıran ahlakçı duvar…
Eşitlik ve ifade özgürlüğü adına kat edilen onca mesafenin demode ilan edilmesi ve tüm farklılıkların birleştiği göçmen ülkesi olarak dünya gücü haline gelen ABD’nin en azından şimdilik paranteze alınmasına tanıklık edeceğiz gibi görünüyor.
Daha ilk günden patlayan Panama ve Meksika’ya her an yenilerinin ekleneceği öngörülmesi imkansız, bol gerilimli ama bol krizli bir 4 yıl…
Biden yönetimi Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde çok kötü hatırlanacak. Ancak umarım Trump giderken "Beterin beteri var" dedirtmez.
Çocuklarımız için çok endişeliyim…