Halep sadece Türkiye için değil ana akım İslam tarihi için, Müslümanların düşünce ve his haritası bağlamında önemli bir yer. Bunu sadece İslamcılar değil sadece Devlet Bahçeli değil seküler Deniz Baykal da ifade etmiş, Halep’in ana akım İslam kimliğinin şekillenmesindeki önemine değinmiş Esad rejiminin ve Rusya’nın himayesine bırakılamayacağını söylemişti. Bu sözlerden kısa bir süre sonra o dönem ABD’nin ve Rusya’nın en az İran kadar Esad’a çalıştığı günlerde Halep’i İranlı milisler aldı. Halep sokaklarının duvarlarında artık İranlı general Kasım Süleymani’nin posterleri vardı. Dört Arap şehrini ele geçirmekle övünen, “Sünniler, Yahudiler, Hristiyanlar Doğu'dan Batı'ya tüm Dünya bir araya gelse Şii'lerin önünde duramazlar. Bu bir ilahi emirdir” diyen Kasım Süleymani’ye bağlı ekipler bir yandan, rejimin askerleri bir yandan, Rus uçak filoları bir yandan büyük katliamlara imza attılar.
Sekiz yıl sonra bugünlerde ise artık Kasım Süleymani posterleri yok. HTŞ, açık adıyla Heyet Tahrir Şam Halep’i ele geçirdi. 237 şehir, köy, ilçe ile birlikte.
Ancak 2020’deki HTŞ ile bugünkü HTŞ aynı aynı HTŞ değil ve diyebiliriz ki bizim bir avuç ulusalcı ve Avrasyacı (dolaylı olarak Esadcı) medya uzmanının haberi olmayabilir ama bugünlerde bütün dünya bunu konuşuyor.
İşin doğrusu , HTŞ’nin lideri Colani aslında El Kaide’den ayrıldıklarını ilan etmişti. Buna rağmen yıllar içinde HTŞ hep El Kaide’ye müzahir bir örgüt, Colani de radikal selefi cihatçı militan muamelesi gördü. Oysa Idlib’de geçen yıllarda adı konmamış büyükşehir belediye başkanı olarak iş görüyordu.
Buna mukabil PYD aslında PKK’dan ayrıldığını hiç ilan etmedi ama kurduğu çatı yapılanma SDG sayesinde hep ayrı, bağımsız, PKK ile ilgisi olmayan bir yapılanma olarak adlandırıldı. Suriye’de hemen her grup IŞİD’le savaştı ama en çok PYD-YPG’nin IŞİD’le savaşması öne çıkarıldı ve taltif edildi.
HTŞ ve beraberindeki muhalif yapılar yıllarca sadece ‘Yabancı terörist savaşçılar’ denilen hatta YTS diye kısaltılan olguyla gündeme gelirlerdi hep, şimdi Colani’nin Suriye’nin yerlisi olduğu, hatta seküler ve elit bir çevrede yetiştiği hatırlanıyor. “Ilımlı cihatçı” gibi ifadelerle isminin tınısı yumuşatılıyor.
YPG’ye müzahir sosyal medya hesapları bile 2015 itibarıyla bu yapıları hep “Tecavüz ettiler kadınları kaçırdılar” diye öne atardı, bugünlerde de denediler olmadı.
Sonra epey Kürt milliyetçisi bazı hesaplar “HTŞ sözünü tuttu, Halep’te Kürtlere dokunmuyor ve müdahale etmiyor. Zaten bunlar Nusra iken de Kürtlere dokunmamıştı. Kusura bakmayın doğruları yazıyoruz diye küfredecekseniz buyrun edin, gerçekler bunlar” yazmaya başladılar.
Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) Başkan yardımcısı ve Suriye Kürt Ulusal Meclisi üyesi (ENKS) Abdulhakim Başer “Biz Suriye Ulusal Koalisyonu olarak HTŞ’yi terör örgütü olarak görmüyoruz” açıklaması yaptı sonra. Bunu Kürt çatı oluşumu ENKS’in parçası olarak söylemesi önemliydi.
Bölgedeki unsurlar Hizbullah’ın çekildiğini, İran’ın yardıma gelmeyeceğini, Rusya’nın başının Ukrayna meselesi ile bağlı olduğunu görüyor çünkü. Halkın HTŞ’ye aşırı bir tepkisinin olmadığını da görüyor. Zaten SDG dediğiniz yapıda bile Arap sayısı Kürtlere yaklaşmış durumda. Durum böyle olduğu için ABD de durumu izlemekle yetiniyor. 2015’ten itibaren Esad yerinde kalabilsin diye verdiği çabayı tekrar baştan vermek istemiyor.
HTŞ BU KEZ NEDEN GİZLİ-AÇIK ONAY GÖRÜYOR?
Peki bunlar birdenbire, boş yere mi oldu?
Hayır. Sebeplere bakalım.
1. Elbette ilk neden beklenmedik bir başarı göstermeleri. Esad rejimi Halep’in alınmasından önceki beş hafta içinde hem topçu atışlarını arttırmışlar hem de Suriye’nin kuzey batısındaki bölgelere 201 drone saldırısı düzenlemişlerdi. Muhaliflerin “Saldırıyı Önleme Operasyonu” olarak başlayan girişiminin sonunda ise Suriye’de yeniden dünyanın gündemine oturan gelişmeler oldu.
2. Pek çok gözlemcinin de kaydettiği gibi, sadece HTŞ değil, muhalif grupların tamamı hem iç savaş döneminden hem de Idlib’de sıkışıp kaldıkları ve o alanı yönetmek durumunda kaldıkları zaman diliminden epey tecrübe edinmiş durumdalar. En önemli etken ‘cihat’ söyleminden ‘devrim’ söylemine geçmeleri oldu. Çünkü ‘cihat’ hele hele ‘küresel cihat’ Suriye’de rejim muhalifi olan herkesi birleştirmiyordu, ama ‘devrim’ dedikleri anda herkes, yerel dinamikler, rejimden nefret eden herkes kulak kabarttı ve kararsızlar -isteksizler de dahil olmak üzere bu kavramın içerdiği çağrıdan ve değişim talebinden etkileniyorlar şu an.
3. Colani ve başta Ahrarüşşam grubunun lideri gayrimüslim azınlıkları korumaktan, çoğulculuktan bahsediyor, Şiiler, Nusayriler kaçmaya çalışırken “Gitmenize gerek yok, güvendesiniz” diyerek durduruyorlar. Hristiyan yerleşim yerlerinden birinde süslenen Noel ağacını yıkan iki HTŞ’li uyarılıyor ve ağaç yeniden ayağa kaldırılıp düzeltiliyor vs. Ötekine saygı ve sivillerin can güvenliği gibi konularda eski yıllara oranla daha dikkatli bir tutum içinde olduklarını göstermeye çalışıyorlar.
4. HTŞ dün Halep’i geçiş hükümetine devredebileceklerinden bile bahsetti. İlk günden beri BMGK’nın 2015 tarihli 2254 sayılı kararını hatırlatma nedenim buydu, ama bu açıklamanın HTŞ’den gelmesi beni bile şaşırttı. Zira ben HTŞ rejimi zorlar geçiş hükümeti kurulur ve HTŞ o noktada veya o nokta gelmeden diskalifiye edilir diye düşünüyordum. Ama eski statükonun çöktüğü varolan aktörlerin öğütüldüğü Suriye’de, içinde gayrimüslimlerin de olacağı yeni bir siyasal sistem ve normalleşmiş bir Halep’ten bahseden, sahada güçlü olan, ve sivillerin "Bunlar nizam düzen kurabiliyor, diğerleri sadece çalıyor, yolsuzluk yapıyor, ya da zulmediyor” dediği bir durumda HTŞ o hükümetin içinde olabilirmiş gibi görünüyor. En taze ve son bilgilere göre Colani Halep’te kurumsal işlerin yürümesi için daha önce görev yapmış memur ve bürokratları maaşlarını da ödeme teklifiyle göreve çağırdı.
5. Colani, Batılı gözlemcilerin ve ‘yetkili organların’ zayıf tarafını iyi okudu ve kullandı. Batılılar, Colani’nin ılımlı yaklaşım ve çıkışları sayesinde Putin’in ’20 ocak’ ile ilgili beklentilerine, "Suriye’de tartışmasız zafer kazandım" tavırlarına ve planlarına taş koyacak bir aktör bulmuş oldular. Rusya’nın Suriye’de kurduğu strüktür, muhalifler yürüdükçe sekteye uğruyor ve Colani tam bu ahvalde dönüp sözlerine ehemmiyet verilecek bir lider gibi davranmaya gayret ederek şu ana kadar istediği ılımlı yaklaşımı elde etmiş oldu.
Peki HTŞ sahiden değişti mi?
Bana kalırsa hayır, ciddi tecrübeler edinmekle beraber henüz değil. HTŞ şimdilik hem ulusal hem uluslararası arenada puan toplamaya, aktör olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Öte yandan değişmek zorunda olduğunu da biliyor. En azından Colani biliyor.
Zira Suriye gibi çok etnik katmanlı, çok mezhepli, iç göç ve diaspora göçü nedeniyle bol travmalı bir ülkenin yönetiminde yer almaya aday olduğunu düşünüyor ve bunu yapabilmesinin yolunun değişmek olduğunun da farkında.