İsrail’in Gazze’ye yaptığı operasyon ve bir yıl içinde 45 bin civarında insan öldürmesinin bölgede pek çok değişikliğe yol açacağı sürekli olarak anlattığımız bir şeydi. Hatta ülkemizde iç siyasetin gözlerini üzerine kilitleyen Devlet Bahçeli’nin Öcalan ile ilgili bir çağrı yapmasındaki en temel neden de bölgedeki durumun karmaşıklığıydı.
İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’la ateşkes yapmasının ardından yani dört gün önce Suriye'de Heyet Tahrir Eş-Şam'ın (HTŞ) başını çektiği muhalif güçler Lazkiye ile yetinebilecekleri bir operasyon başlattılar. Ama o kadar az ve başarısız bir dirençle karşılaştılar ki soluğu Halep’te aldılar.
Demek ki “Esad diye bir aktör yok, İran ve Rusya var” derken haklıymışız.
Demek ki on üç yıldır süren iç savaşta akan kanın çoğunun sorumlusu İran devrim muhafızları, Hizbullah milisleri ve sonunda da Rus uçak filolarıymış. Onlar devreden çıkınca muhalifler kolay ilerledi.
Ayrıca bir yanılgıyı daha gidermek lazım.
“ABD-İsrail bir oldu, Esad’a ve Rusya’ya karşı HTŞ’yi kullanıyor” diyenlerin cehaleti yenilir yutulur değil çünkü.
Suriye’de bu operasyondan önceki son statüko ABD-Rusya-Esad Rejimi şeklindeki güç birliğinin eseriydi arkadaşlar.
ABD de, tasarlayıp sahaya sürdüğü IŞİD de, Esad Rejimine karşı kurşun sıkmadı.
IŞİD’i Rusya’ya anlaşma ile emanet ettikleri Suriye’ye tekrar dönmek için kullandılar, o arada PYD-YPG’yi güçlendirip aktör haline getirerek sadece IŞİD’le savaştılar.
Esad’ın yerinde kalabilmesi ABD ve Rusya sayesinde oldu. Sadece ABD de değil, tüm Batı Suriye’de Esad’la anlaştı.
O yüzden sakız gibi sündürüp çürüttüğünüzbildik ‘emperyalizm’ ezberiyle Suriye’yi "Kahraman Esad emperyalistlere karşı" basitliği üzerindenanlayıp pozisyon seçmek büyük zavallılık.
Maalesef eski içişleri bakanı yardımcısına varana kadar siyaset ve hatta iktidar yanlısı medya bile zaman zaman bu zavallılıkla malul hale geliyor.
15 yıl boyunca 1 milyon insan öldürüp İsrail’e tek bir kurşun sıkmamış olan Esad rejimini “ABD-İsrail eksenine direnen rejim" olarak kodlamak bariz bir yalan olduğu halde ısrarla tekrarlanıyor.
ESAD REJİMİ ZAYIFLARSA SURİYELİLER VATANLARINA DÖNEBİLİR
Elbette ortada taraf olunacak bir durum yok. Suriye’de kimsenin eli temiz kalmadı. Ayrıca Türkiye HTŞ’yi terör örgütü olarak görüyor ve kimse “HTŞ kazanıyor, ooh gerisi lokum” diyecek kadar sığ değil. Ancak muhalefet cephesi rejime karşı isteklerini kabul ettirebilirse BM Güvenlik konseyinin 2015’te aldığı 2254 sayılı karar uygulanma zemini bulabilir, muhalefetin de yer alacağı bir geçiş hükümeti nihayet kurulabilir. Türkiye’deki Suriyelileri göndermeye çok hevesli olanlar da derin bir oh çekebilir. Çünkü Suriyeliler ancak ve ancak öyle bir zeminde vatanlarına dönebilirler. Meselenin Türk toplumunu ilgilendiren boyutu bu.
MUHALİFLERİN MOTİVASYONU NE? ZAMANLAMA TESADÜF MÜ?
Operasyonu yürütenler HTŞ’den ibaret değil. Bazı aşiretlerin, yerli dinamiklerin farklı muhalif grupların da HTŞ’ye bağlı silahlı gruplarla hareket ettiğini görmek lazım. Rusya ve rejimin Soçi antlaşmasına göre gerilimi düşürme bölgesi olarak belirlenmiş yerlere yaptığı taciz atışlarının hiç bitmemesi daha yakınlarda İdlib’de Kuran Kursu’ndabombalanmış çocukların ölmüş olması fitili ateşlemiş olabilir. Ancak muhaliflerin aylardır bu fırsatı kolladığı da biliniyor. Aldığım bilgiye göre Türkiye durduruyordu. Rusya’nın Ukrayna nedeniyle sıkışmış olması, İran’ın kendi derdine düşmesi, Hizbullah’ın komuta kademesinin suikastlarla öldürülmüş olması, Esad Rejiminin ordusunun yarısının uyuşturucu bağımlısına dönüşmüş olması muhaliflere bir fırsat alanı sundu, onlar da kullandılar. Şimdi yanlarında siviller, bazı aşiretler de var.
Son durumda ise Türkiye ne durduruyor ne destekliyor. Suriye’deki gruplara yakın kaynaklar da “Mücadele, buradaki grupların inisiyatifidir, Türkiye'nin çıkarlarını gözeten bir inisiyatiftir. Saldırı kararının genel açıklaması budur. Türkiye'nin tutumu ise şöyledir: Türkiye savaşa karşı çıkmıyor ama aynı zamanda destek de vermiyor. Tıpkı 2016 yılında Halep’te olduğu gibi, Türk topçusu müdahale etmedi ve gruplarda herhangi bir Türkiye silahı ya da cephanesi yok” diyorlar.
Rusya’nın Ukrayna’da sıkışmış olması ölü olduğu ya da toparlanmayacağı anlamına gelmiyor. Ancak daha önceki yıllarda günde 25-40 sorti yaparken son dönemde en fazla 3-4 sorti yapabiliyor Rusya. Lakin elbette "Lazkiye’deki kazanımlarını koruma garantisi almadan" Halep’i muhaliflere bırakmayacaklarını öngörmek zor değil.
Kremlin'den bugün yapılan açıklamayı doğru okumak lazım: "Suriye yetkilileri kontrollerini uygulamaya koymalı ve bu bölgede güvenliği ve düzeni hızla yeniden sağlamalıdır."
Yani, Kremlin açıkça Halep'in savunulması görevinin Suriye rejiminin sorumluluğunda olduğunu ifade ediyor. Bunun alt metni pekala, "Bundan fazlasını yapamayız" olabilir.
Nitekim Esad rejimine bağlı komutanların kendi aralarındaki “Putin destek vermiyor" temalı konuşmaların yarattığı moral bozukluğu yerel kaynakların paylaşımlarında da yansıdı.
Sahada her an her şey değişebilir ama bu yazı yazıldığı sırada muhalifler Halep’i almış, Halep Uluslararası Havalimanının kontrolünü ele geçirmişti. İran destekli milisler Halep sahasından tamamen çekilmiş ancak PYD Arap nüfusun yoğun oluğu Münbiç’te sokağa çıkma yasağı ilan etmişti. YPG’nin meskun mahallerdeki ilerleyişi anlık olarak kırılmış ve muhalifler Hama’yı geri almıştı.
Rejimin "Taktik olarak geri çekildik" açıklamasının altı dolar mı, muhalifler aldıkları yerlerin kontrolünü ellerinde tutarlar mı şimdilik elbette net değil. Ancak operasyonun hızla bu noktaya gelmesinin nedeni yerel dinamiklerin sivillerin operasyonu yapan muhalif birlikleri desteklemesi. Bu durum devam ederse rejimin düşmesi bile beklenebilir.
Ayrıca 20 Ocak, yani ABD başkanlığını Trump’ın alacağı tarih hala kritik; sahada muhalifler lehine seyreden gelişmeleri tersine çevirebilir. Çünkü malum, ABD önce yıkmak istedi ama sonra attığı her adımla Esad’ı iktidarda tuttu.
Suriye’de savaş zaten bitmemişti. Şimdi olan ise 2020’de kurulan statükonun değişmesi.