Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Yeni Suriye'nin egemenliği, İsrail'in panik eşiği oldu
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Suriye’nin güneyindeki Suveyda’da Dürzîlerle Araplar arasında patlak veren çatışmalar, İsrail’in Şam’a doğrudan saldırı düzenlemesi için gerekçe olarak kullanıldı. Suriye Genelkurmay Başkanlığı, Savunma Bakanlığı ve Devlet Başkanlığı Sarayı çevresi bombalandı. Bu saldırı, sadece askerî değil; doğrudan siyasî. Hedef, Şam yönetiminin toparlanmakta olan egemenlik iradesi. İsrail’in “önleyici güvenlik adımı” diyerek saldırıya kılıf uydurması, artık kimseyi ikna etmiyor.

        8 Aralık’tan bu yana “Ahmed El Şara İsrail’in adamıdır” diyerek medyada karanlık anlatılar üretenlerin bugün “Bu öngörülebilirdi” tonuyla hâlâ ekranlarda boy göstermesi başlı başına bir manipülasyon pratiğidir. Esad rejimiyle kurulan kirli statükoyu içselleştiren ve vazgeçemeyen bu çevreler, yeni yönetimin temsil ettiği şeyi görmezden gelmeyi sürdürüyor: Yeni Suriye’nin İsrail’in denetlenemeyen bölgesel üstünlüğüne ‘sahiden’ sınır çizebilecek ‘gerçekten’ caydırıcı olabilecek bir potansiyeli olduğunu.

        Zamanlama tesadüf değil. BM destekli anayasa sürecinin yeniden canlanması, HTŞ’nin bazı uluslararası listelerden çıkarılması, Batı’nın Şam’a yönelik yaptırımları gevşetmesi ve Türkiye’nin desteği…

        Tüm bunlar Suriye’yi uluslararası sahneye yeniden taşıyordu. İsrail ise bu tabloyu kendi stratejik tahayyülüne tehdit olarak gördü.

        İsrail’in bu saldırıya “önleyici güvenlik” demesi, Firavun’un oğlan çocuklarını öldürme kararnamesi gibi, potansiyel bir varoluş tehdidini doğmadan boğma arzusudur.

        Bu, bir devletten ziyade, doğacak muhtemel bir dengeyi daha şimdiden sakat bırakma hamlesidir.

        Suveyda’da fiilî alan açma girişimi

        Çatışmaların tırmanmasında, İsrail’e yakınlığıyla bilinen Dürzî lider Hikmet el-Hicri’nin kışkırtıcı çağrıları ve milis örgütlenmeleri rol oynadı. Suriye ordusunun bölgeden çekilmesiyle Suveyda’da fiilî bir özerklik oluştu. İsrail, bu durumu fırsata çevirdi: Şam’a mesaj, sahada kontrol.

        Suriye Devlet Başkanı Ahmed El Şara “Savaşı başlatabilirsiniz ama bitiremezsiniz” diyerek tepki gösterdi. Türkiye ise saldırıyı kınayan bir tezkere yayımladı; İsrail’i kışkırtıcı ve bölgesel istikrarı sabote eden bir aktör olarak tanımladı.

        Ancak bu kınamalar, İsrail’in saldırgan stratejisini durdurmaya yetmiyor. Çünkü mesele yalnızca askeri değil: İsrail, bölgeyi yeniden tasarlama hırsıyla hareket ediyor. Haritalar artık tankla değil; vekil aktörle, enerji hatlarıyla ve medya kurgularıyla çiziliyor.

        Bölünmüş Suriye kurgusu: Tampon bölge mühendisliği

        Suveyda’daki fiilî yapı, sadece yerel bir durum değil; yayılarak istikrarsızlığı istikrarlı hale getirecek bir model. İsrail’in, bu modelle Güney Suriye sınırını tampon bir etki alanına dönüştürmeyi amaçladığı ortada. Bir tür Suveyda Dürzî özerkliği üzerinden yaratılacak bu kontrol alanı, masadaki SDG’nin el yükseltmesine neden olabilir. Ertesi gün başka bir etnisitenin ya da inanç topluluğunun.

        İsrail için bundan iyisi Şam’da kayısı. Çünkü ona göre sahadaki egemen devlet yapısının çökmesi stratejik kazanım sayılır. Bu kazanç sadece Suriye’ye değil, bölgeye yayılan bir şantaj mantığını besler: Biat et, direnme, diz çök.

        Çifte Şantaj: Amerikan siyasetindeki gölgeler

        İsrail’in bu pervasızlığı, sadece Ortadoğu’ya değil, Washington’a da mesaj içeriyor. Trump döneminde kurulan pro-İsrail kabineyi biliyoruz, bu yüzden ABD seçimleri öncesinde de sonrasında da Trump’ın ne tür bir felaket olduğunu hep yazdım ve söyledim. Ama şunu da biliyoruz“Suriye’den çekileceğim, barışı getireceğim” dediğini. Sarı voyvodanın tek doğrusu buydu. Ve bu doğru İsrail saldırganlığı sayesinde boşa düşürüldü.

        İran’a yönelik operasyonlarda olduğu gibi, İsrail yine bir fiilî durum yaratıyor, ABD’yi peşine takıyor.

        Bu güven nereden geliyor?

        Epstein belgeleriyle ilgili dava süreçlerinin akamete uğraması, savcıların görevden alınması, Trump’ın söz verdiği liste açıklamasının geciktirilmesi… Tüm bunlar Amerikan kamuoyunda derin bir soru işareti yaratıyor. “İsrail bu listeyi şantaj için mi tutuyor?” sorusu, artık sadece komplo çevrelerinde değil, MAGA çevrelerinde bile yüksek sesle dile getiriliyor.

        Tarih bazen grotesk nedenlerin siyasi sonuç doğurduğu anlarla ilerler.

        Ve eğer bu iddialar doğruysa, tabloyu anlatan en sade cümle şu olur:

        Amerika uçkurunu tutamadı ve İsrail Ortadoğu’yu ele geçirdi .