Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Bahçeli'den ince uyarı: Adalet gecikirse birlik zedelenir
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin siyasi gündemi, son dönemde iç güvenlik ile yerel yönetimlerdeki hukuki süreçlerin ‘kombo’ yaptığı bir dönemden geçiyor.

        MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 11 Ağustos 2025 tarihli açıklaması, bu iki başlığı birbirine bağlayan bir çıkış içeriyordu.

        Bahçeli, bir yandan “terörsüz Türkiye” hedefini tekrar ederken, diğer yandan İBB gibi muhalefete yakın büyükşehir belediyelerine dönük operasyonların doğurduğu siyasi ve hukuki tartışmalara dikkat çekiyordu.

        Bu açıklama, laf olsun diye yan yana dizilmiş söz öbeklerinden oluşmuyordu. Devletin iç güvenlik stratejisi ile demokratik siyasetin alanı arasındaki gerilimi görünür kılan bir gösterge içeriyordu.

        Bahçeli’nin açıklamalarını anlamak, yalnızca parti rekabetlerini değil, içinde bulunduğumuz dönemin siyasal iklimini ve bu iklimde kimlerin neyi öncelediğini de anlamaya yardımcı olabiliyor.

        Belediyelere yönelik soruşturmaların en çarpıcı yönlerinden biri, kamuoyunun bu davaları suç örgütüyle mücadele başlığıyla mı, yoksa siyaseten muhalefeti baskılama yöntemiyle mi değerlendirdiği ile yakından ilgili.

        Bahçeli’nin adli tatilin sona ermesiyle birlikte bu davaların sonuçlandırılması yönündeki çağrısı, bir yandan sürecin daha fazla uzamasının toplumsal kutuplaşmayı derinleştirdiğine işaret ediyor; diğer yandan da halen iddianamesi yazılmamış belediye operasyonlarının terörsüz Türkiye sürecini enfekte edebileceği endişesini taşıyor diye düşünüyorum.

        Siyasetin, hatta bazen klik siyasetlerinin hukuk üzerine yaptığı olgusal ya da algısal baskıların, hem adalet duygusunu yıprattığı, hem de siyasal aktörlerin iyi niyetli hamlelerinin bile şüpheyle karşılanmasına neden olduğu ortada.

        Bu nedenle Bahçeli’nin uyarısı, yalnızca bir hızlandırma önerisi değil, aynı zamanda tansiyonu düşürme arayışı olarak da okunmalı.

        “DEMOKRASİ VE HUKUK GÜVENLİĞİ” VURGUSU

        CHP’nin bu süreçte aldığı pozisyon ise ayrı bir dikkat konusu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun halen tutuklu olduğu cezaevinde Kürtçe öğrenmeye çalıştığını söylüyor. Cumhurbaşkanı adayı hapiste olan parti Meclis Komisyonu’na katılım gösteriyor ve süreci “siyaset üstü” bir mesele olarak değerlendiriyor. Bunlar salt taktik değil; seçim dönemlerinden bugüne edinilmiş bir tecrübenin sonucu. Özgür Özel ve partinin önde gelen kadroları, bu aşamada sertleşip süreç mutsuzlarının desteğini toplamak yerine diyaloğu sürdürme stratejisini benimsediler. Oysa özellikle CHP tabanında hâlâ diri olan İmamoğlu’nun tutukluluğu travması, partinin elini çok daha sert oynaması yönünde bir baskı oluşturuyordu. Bu baskıya rağmen CHP kurmay aklı doğru olanı yaptı.

        Ancak daha önce de dediğim gibi sürecin selameti adına daha fazla tutarlılık daha fazla samimiyet îrad etme görevi hükümette.

        DEM Parti’nin teklif ettiği “kent uzlaşısı” formülüne sıcak bakan Resul Emrah Şahan’ın hâlâ cezaevinde bulunmasının izahı yok mesela.

        Şahan hakkında hangi somut delil ve gerekçeyle bu kadar ağır bir tedbir kararı alındığı netlik kazanmış değil. Bu gibi durumlar, bazı kesimlerde neyin milli birlik ve dayanışması, bu nasıl demokrasi sorularına neden oluyor.

        Tam da bu noktada, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamasında özellikle seçtiği bir ifade dikkat çekiyor: “Demokrasi ve hukuk güvenliği”.

        Bu vurgu, bu süreçlerin toplum nezdinde nasıl karşılık bulduğuna dair bir duyarlılığı da içinde barındırıyor. Bahçeli bu ifadeyle, özellikle muhalif belediyelere dönük soruşturmaların somut delil elde etmesi kaygısıyla da olsa tanıklıklara ve itiraflara fazla ağırlık verilmesinden mütevellit süre sarkmasına da atıf yapıyor olabilir mi?

        Cevap evet ise hem hukuki, hem demokratik meşruiyet açısından risk içeren bir duruma dikkat çekiliyor demektir. Çünkü bir muhalefet partisi iddianamesi yazılmamış davalar üzerinden itibarsızlaştırılıyor, pek çok siyasetçi ve bürokrat tutukluluğunun beşinci ayını sürüyor ise, o partiyle bağı olmayanlarda da devlet kurumlarına karşı korku ve güvensizlik oluşur.Korku ve güvensizliğin oluştuğu yerde “Bakın biz terörü bitiriyoruz” söyleminiz, ne kadar olumlu bir hamleye dayanırsa dayansın kitlelere beklediğiniz kadar anlamlı gelmeyebilir.

        Bahçeli’nin çağrısı, belediyelere dönük soruşturmaların terörle mücadele sürecini gölgelememesi gerektiğine dair bir hassasiyet taşıyor.

        Çünkü “terörsüz bir Türkiye” hedefinin akıbeti operasyonlarla değil; aynı zamanda ortak zeminde yürütülen şeffaf, tutarlı ve kapsayıcı bir siyasal sürecin mümkünlüğüyle doğru orantılı.