Terörsüz Türkiye” hedefiyle Meclis’te kurulacak olan yeni komisyon, Feti Yıldız’ın yerinde önerisiyle ‘Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu’ olarak tanımlandı.
Ancak tartışılan tek şey komisyonun ismi değildi, henüz toplanmadan önce temsil, karar yapısı ve siyasi sınırları bakımından önemli bir tartışma doğurdu komisyon.
Bu tartışmanın merkezinde CHP’nin itirazları yer aldı.
CHP, komisyona üyelik verebilmek için iki temel koşul ileri sürdü:
Biri, kararların salt çoğunlukla değil, nitelikli çoğunlukla alınması.
Diğeri, komisyonun anayasa hazırlığına dönüşmemesi.
Komisyonun yapısı şu şekilde: AK Parti 21, CHP 10, MHP ve DEM 4’er, YRP ve Saadet 3’er, TİP, EMEP ve DSP gibi grubu olmayan partilere ise birer sandalye verildi. İYİ Parti sürece katılmayacağını açıkladı. Bu durum, CHP’nin katılımını daha da önemli hale getiriyor. Muhalefetin en büyük partisinin yer almadığı bir komisyonda, sürece mesafeli kesimler hiçbir biçimde temsil edilemeyecekti.
NUMAN KURTULMUŞ’UN ADIMI KIYMETLİ
Bu çerçevede TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Özgür Özel’i arayarak nitelikli çoğunluk önerisini kabul ettiğini bildirmesi, öylesine bir detay değil. Bu adım, muhalefetin komisyon içinde hakikatli bir biçimde temsil edilmesini önemseyen bir yerden geliyor.
Hakeza, CHP’nin, “Bu bir anayasa komisyonu değildir” uyarısı da, şekli bir itiraz sayılmaz. Zira anayasa gündeminin iktidar tarafından daraltıcı bir stratejiye dönüştürülme ihtimali muhalefet çevrelerinde endişe yaratıyor. Bu nedenle komisyonun temel amacı, anayasa yazımı yerine siyasal normalleşme ve toplumsal barış için kurumsal bir zemin hazırlığı olarak tanımlanmak isteniyor.
Bu kaygının yalnızca CHP’ye değil topluma ait olduğunu, AK Parti içinden yapılan açıklamalarla da test etmek mümkün. Partinin genel başkanvekili Efkan Ala, Mayıs ayında yaptığı bir açıklamada, sürecin “anayasa hazırlığıyla karıştırılmaması gerektiğini” vurgulamıştı.
Bu benzerlik, CHP’nin pozisyonunun yalnızca muhalefet refleksi olmadığını, sürecin seçim hesaplarına endekslenmemesi gerektiği yönünde daha geniş bir hassasiyeti temsil ettiğini gösteriyor.
Günün sonunda olması gereken oluyor: Bu komisyon yürütmeye bağlı değil. Bu nedenle, Meclis’in ilk kez bağımsız inisiyatifle şekillendireceği bir alan açılıyor .
Sonuç üretip üretmeyeceği ayrı mesele, fakat başlangıç zemininin adil kurulması, ileride yapılacak her tartışmanın güvenliğini de belirleyecek.
SİYASİ TEKAMÜLÜN AYAK SESLERİ
Bir noktaya daha dikkat çekmek lazım.
Ekrem İmamoğlu, üç aydan uzun süredir tutuklu. Bu durum muhalefetin sinir uçlarına doğrudan temas eden bir travma. CHP’nin, böylesine kırılgan bir atmosferde Meclis Komisyonu sürecine katılması ancak siyaset yapma biçiminde geçirdiği evrimle açıklanabilir. Buna siyasal sarsıntıdan sorumluluk üretmek de denilebilir ve hayırlı bir şeydir.
CHP bu tutumuyla, yalnızca reaksiyon gösteren bir yapı olmaktan uzaklaşıp, travmatik dönemlerde bile süreç yönetebilen bir aktöre dönüşüyor. CHP, muhalefetin en büyük partisi olarak, toplumsal barış başlığında masaya yalnızca sandalye değil, temsil ve meşruiyet de getiriyor.
TUTARLILIK SÜRECİ DAHA SAĞLIKLI KILAR
İşlerin bu noktaya gelmesinde en başta Devlet Bahçeli olmak üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rolü tartışılamaz.
Ancak bu sürecin tam anlamıyla sağlıklı ilerleyebilmesi için iktidar tarafının kararlılığı tutarlılıkla perçinlemesi lazım.
DEM Parti’nin önerdiği “kent uzlaşısı” modeline açık yanıt veren ve bu nedenle güçlü bir yerel destek kazanan Resul Emrah Şahan’ın halen cezaevinde tutulması, bu tutarsızlığın somut örneği sayılabilir.
RESUL EMRAH ŞAHAN ÖRNEĞİ
Şahan’ın hangi gerekçeyle tutuklandığı kamuoyuna açık ve ikna edici biçimde izah edilmiş değil. Oysa bu süreçte verilecek her cevap, yalnızca hukuki değil, siyasal anlamda da sürecin ruhunu belirleyecek önemdedir.
Komisyonun meşruiyetini ve kapasitesini artırmak için sürecin ruhuyla çelişen haksızlıkların ivedilikle giderilmesi elzem.