Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Boş tencereleriyle geldiler, İsrail askerlerinin hedefi oldular

        Yarbay Anthony Aguilar, Yeşil Bereliler arasında 25 yıl boyunca cepheden cepheye taşınmış bir savaş makinesi. Afganistan, Irak, Suriye, Tacikistan, Doğu Asya… Filipinler’deki Moro İslâmî Kurtuluş Cephesi’yle yürütülen çatışmalarda fiilen görev aldı. Mor Kalp Madalyası taşıyor. Her adımı kana batmış topraklardan geçmiş biri olarak, Gazze’ye yardım için gittiğinde zihninde hâlâ şu motto vardı: “De oppresso liber” — ezileni özgürleştir. Fakat Gazze’de gördükleri, bu sözü bir ironiye çevirdi. O artık mazlumları kurtarmaya gitmemişti; sistemin eliyle onlara kurşun taşıyordu.

        Aguilar, GHF (Gazze İnsanî Yardım Vakfı) bünyesinde çalışan bir sözleşmeli güvenlik görevlisiydi. Ama çalıştığı şey yardım dağıtımı değil, ölüm organizasyonuydu. Bu sistemin kodları; çöl kumları, yardım çuvalları ve çocuk bedenleri arasında yazılıydı. Amir gibi küçücük hayatlar üzerinden sahnelenen infazlar, artık bir trajedi değil, uygulanan stratejiydi

        YARDIM ADI ALTINDA “İNFAZ”

        GHF tarafından belirlenen dört yardım sahası, bilinçli biçimde Gazze’nin güneyine kuruldu. Kuzey halkı, ellerinde boş tencerelerle bu noktalara ulaşmak için 8 ila 12 kilometre yürümeye zorlandı. Hiçbir araç geçişine izin verilmedi. Ne yönlendirme vardı, ne güvenlik. Tam anlamıyla terk edilmişlik içinde kurulan bu sahneler, yardım değil, pusuydu.

        Bu alanlara ulaşan insanlar sosyal medya üzerinden duyurulan dağıtım saatlerinde bir araya geliyor, ardından IDF tankları, havan topları ve makineli tüfeklerle kuşatılıyordu. Hedef gözetmeksizin ateş açılıyor, kalabalıklar yere seriliyordu. BM verileri sadece bu “yardım” alanlarında 766 Filistinlinin öldüğünü, 6.000’den fazlasının yaralandığını kaydediyor.

        Aguilar’ın tanıklığı, bir vicdan muhasebesi değil. İçeriden, birebir yaşanmış, tasarlanmış bir düzeni ifşa ediyor. GHF’nin “güvenli bölge” diye kurduğu alanlar, aslında açık hava mezarlıklarıydı. Kum yığınlarıyla çevrili, sığınaksız, çıplak düzlüklere yığılan insanlar, önceden duyurulmuş saatlerde toplandı. Ve bu toplu toplanmalar, birkaç dakika sonra katliama dönüştü.

        “Silahları iletişim aracı olarak kullanıyoruz,” diyor Aguilar. Bu cümle, operasyonun ruhunu ifşa ediyor. Başlangıçta uyarı atışıyla başlanan saldırılar, çok geçmeden tanklara, hedefli ateş sistemlerine ve doğrudan infaza dönüşüyordu. Yardım için gelen sivillerin üzerine, yardım kolileriyle birlikte mermi yağıyordu. Her çuvalın arkasından bir kurşun yükseliyor, her aç çocuğun gölgesi bir mezara uzanıyordu.

        BM açıklamaları da bu tespiti doğruluyor: GHF’nin dört yardım noktası, tamamen militarize edilmişti. Eski sistemde BM’nin işlettiği 400 noktaya kıyasla bu dört nokta, açık hedef hâline getirilen sivillerin ölüm saatine dönüştü. Yüz binlerce insan bu dört noktaya ulaşabilmek için yürümek zorunda kaldı. Kimisi aç kaldı, kimisi sakat kaldı, kimisi geri dönemedi.

        AMİR’İN TİTREYEN ELLERİ

        28 Mayıs günü yaşanan bir sahne, Aguilar’ın anlatımıyla tüm bu sistemin sembolüne dönüştü. Ayakları çıplak, bedeni açlıkla titreyen bir çocuk—Amir—yardım sahasına ulaştı. Aguilar’ın elini öptü. Çünkü yiyecek getirmişlerdi onlar. Amir minnettarlığını böyle ifade etmek istemişti.

        Birkaç parça yiyecekle uzaklaştı çocuk. Kalabalık dağıtıldığında, makineli tüfekler yeniden devreye girdi. Amir’in bedeni, kum yığınlarının ortasında kaldı. Aguilar’a göre bu bir kazâ ya da hata değil. Bu bir “planlı infaz”dı.

        YARDIM ORGANİZASYONU DEĞİL ÖLÜM TUZAĞI

        Aguilar’ın ifadesine göre, GHF sahada hiçbir zaman bağımsız davranmadı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), doğrudan “müşteri” olarak tanımlanıyordu. Yardım alanlarının nerede, ne zaman ve nasıl kurulacağına IDF karar veriyor; GHF yalnızca uygulayıcı rolünü üstleniyordu. Bu organizasyonun insani değil, askeri disipline tabi olduğu çok açıktı.

        Bir noktada, kalabalığı dağıtmak için çocuklara doğrudan ateş açılması emri verildi. Aguilar bu emre karşı çıktığında, şirketteki pozisyonunun riske girdiğini fark etti. Safe Reach Solutions yöneticisinin ona söylediği şey, bu yapının özeti gibiydi: Dağıtılan şey yardım değil, ölüm rutinine sadakatti.

        Bu tanıklık yalnızca sosyal medya infialine yol açmadı. 21 ABD senatörü, GHF’ye sağlanan fonların derhal kesilmesi ve BM şemsiyesi altındaki yardım mekanizmasına geri dönülmesi çağrısında bulundu. Çünkü Gazze’de sahaya indirilen yardım sistemi, tüm insani ilkelere meydan okuyan bir yapıya dönüşmüştü. Artık hiçbir çocuk bu yardımlara ulaşmak için yürümemeliydi. Çünkü o yürüyüş, çoğu zaman mezara doğru atılan bir adım anlamına geliyordu.

        Birleşmiş Milletler’in raporları, Dünya Gıda Programı’nın acil çağrıları ve yardım bölgelerinde oluşan mezar sessizliği bu tanıklığın arkasında birleşti. 900 bin çocuk akut açlıkla boğuşuyor; 70 bini ölüm çizgisinde. Fakat yardım araçları, koliler ya da çadırlar değil; hedefleme sistemleriyle donatılmış militer senaryolar sahaya iniyor. Kurşun paketleniyor, dağıtılıyor, kimi zaman babalarının omzuna oturmuş minik çocuk kafalarına atılıyor.

        Ve hâlâ çocuklar, ellerinde tencerelerle yardım noktalarına gidiyor. Umdukları şey bir öğün sıcak yemek. Karşılaştıkları ise soğuk mermiler. Bu yardımlar, açlığa çare değil; örgütlü bir ceza düzeninin sahaya indirgenmiş hâli.

        Aguilar’ın ifadesiyle: “Gıda değil, cephane taşıyoruz. İyilik değil, korku dağıtıyoruz.” Bu cümle, yardım adı altında yürütülen organizasyonun neye dönüştüğünü tek başına anlatıyor. Gazze’de insani yardım artık bir maske. Ve bu maskenin ardında kurulan şey, modern çağın en rafine ceza sistemlerinden biri.