Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Temsil-i tehir süreci mi desek?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        8 Eylül muhalefetin geleceği açısından son derece üzücü anlara sahne oldu.

        Önce CHP İstanbul İl Başkanlığı binası sabaha kadar binlerce polisle çevrildi. İçeri girmeye çalışan partililere zaman zaman gayet sert olabilen müdahaleler uygulandı; biber gazı kullanıldı. İl başkanlığına varan yollar otobandan başlanarak kapatıldı, sokaklar boşaltıldı. Yaşananlar, bir güvenlik önleminden çok daha fazlasıydı.

        Partililerin binalarına giremediği ve biber gazına maruz kaldığı ama mahkeme tarafından görevlendirilen ismin polisler eşliğinde rahatça hareket edebildiği anlardı bunlar.

        Bir ara milletvekili Ali Mahir Başarır’ın dahi il binasına yaklaştırılmadığını gördüm. Oysa il başkanlığı gibi görevler parti içi tüzükle belirlenirken milletvekillerinin görevlerini yerine getirebilmeleri, temsil haklarını kullanmaları doğrudan Anayasa madde 67 ve 83 gereği güvence altındadır.

        Gürsel Tekin’in parti binasına bu kadar yüksek güvenlik önlemleri ile girmesi ‘bir parti içi çatışma’dan çok daha fazlası olduğu izlenimini verdi maalesef.

        Gürsel Tekin’lepek çok TV yayınında yer aldım, aynı görüşte olmadığımız zamanlarda bile çizgisini, üslubunu koruduğuna tanığım. Ama sahiden neden siyasi kariyerine böyle bir durak -hatta belki de final- atadığını anlamıyorum.

        Çünkü bu denli orantısız bir kamu gücü kullanımından destek almak, kendisinin iyi hatırlanmasını sağlamayacak.

        Üstelik olan şey, bir siyasi partinin kendi iç hukukuna göre yürüttüğü bir kongre sürecinden, delegenin iradesinin fesada uğratıldığına dair iddiaların sonucunda bir asliye mahkemesinin bir tedbir kararı vermesinden fazlası değil.

        Şöyle özetleyeyim:

        38. Olağan İstanbul İl Kongresi (8 Ekim 2023) sonucunda seçilen İl Başkanı Özgür Çelik, il yönetimi ve disiplin kurulu üyeleri ile 196 kurultay delegesi, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2 Eylül 2025 tarihli ihtiyati tedbir kararıyla görevden uzaklaştırıldı.

        Ayrıca, CHP’nin 39. Olağan Kurultay süreci kapsamında İstanbul’daki ilçe ve il kongre seçim çalışmaları durduruldu. (Neyse ki YSK CHP'nin yaptığı itirazın bir kısmını kabul etti ve ilçe seçim kurullarının kongrelerini durduran kararı kaldırdı. )

        Bu kararlar, kongre sonuçlarının fiilen askıya alınması ve etkisiz hale getirilmesi anlamına geldiği için medya ve kamuoyunda “kongre iptal edildi” şeklinde algılandı ve haberleştirildi. Ancak hukuki olarak bu, nihai bir iptal değil, geçici bir tedbir kararı ve yargılama süreci devam ediyor.

        Yani… Bir ara karar nedeniyle alınan tedbirin uygulanmasında mesele güvenlik sağlamaktan öteye geçmemeliydi. Hakkında hüküm verilmiş bir suç yokken, iddiaların kesinliği sabit değilken, partililerin binaya girmesini engellemek için sergilenen aşırılıklar, neden CHP tabanında bu denli bir direnç olduğu sorusunun da cevabı.

        SİYASİ PARTİLER ANAYASA TARAFINDAN SİGORTALANMIŞTIR, KONGRELERİ DE ÖYLE…

        Diğer nedeni ise şu: Türkiye’de siyasi partiler anayasa tarafından sigortalanmış kurumlardır.

        Kongreler de, anayasa tarafından sigortalanmış kurumların temsil mekanizmaları.

        Mekanizmanın kendi içindeki seçimlerin denetimi ise YSK’nın yetki alanında.

        Aksi yönde net yasal düzenleme yok.

        Bu nedenle mahkeme kararı hukuki ve demokratik sorgulamaya muhatap olabilir.

        Çünkü Türkiye çağdaş demokratik sistemler skalasının ne olduğunu az çok deneyimlemiş bir ülke.

        Demokrasi sandığın üzerine koyacağınız bir vazo değil. Kurumların birbirine karşı dengeleyici konumda olduğu merkezsizleşmiş, merkeze bağımlı olmayan yani ‘decentralized’ bir yapı…

        Bu yapıda yargı, yürütmeden bağımsızdır; partiler kendi iç işleyişini dış müdahale olmadan yürütür; kamu gücü yalnızca hakem rolüyle devreye girer.

        Bugün yaşanan ise, tam olarak o hakemin kamuoyunda karşılık bulmaması oldu. Hakem olarak görülmemesi oldu.

        Çünkü yapı aşındı. Decentralized demokrasi için vazgeçilmez bir güvence olan yürütmenin yargıya, yargının da güçsüz olan siyasi kampa “müdahalesizliği” prensibi erozyona uğruyor. Süreçler hukuksal gerekçelerle başlar, siyasi kararlarla şekillenir ve doğal temsil hakkı tehir edilir hâle geldi. En azından kanaat bu, algı bu.

        Sadece CHP’lilerin değil, ülkenin geleceği ile ilgilenen insanların kafası da genel olarak karışık. Küçük bir çevre dışında kimse 2025 yılında iç siyaset cephesinde olanların normal olduğunu düşünmüyor.

        Bugün seçimle teşekkül ettirilen il yönetimi gibi yapılar; kongre gibi süreçler bazı iddialarla harekete geçen yargı eliyle fiilen işlevsizleştiriliyor ve geleceğe dair endişeler direnci de tepkileri de büyütüyor.

        YSK'nın itiraz üzerine aldığı son kararla CHP'nin 24 Eylül'de İstanbul'da olağanüstü il kongresi yapabilmesine izin vermesi demokratik işleyiş bakımından gereksinilen nefes pencerelerinin hala tükenmediğini gösteriyor. Bunun anlamı Gürsel Tekin'in atandığı görevde ancak 25 Eylül'e kadar kalacak olması. Kongre yeni bir yönetim belirleyince tedbir kararı kendiliğinden ortadan kalkacak.

        Umarım siyasetin nefes alabildiği alan genişler. Çünkü mesele CHP İstanbul il yönetimi ve kongresi değil. Mesele seçimle gelenin güvenliği.