Türkiye, kırk yıla yaklaşan bir karanlık döngüyü ardında bırakmak üzere.
Bugün, 11 Temmuz Cuma günü, PKK’ya bağlı bir grup, Süleymaniye kırsalında silahlarını teslim edecek. Bu sembolik bir tören değil “Terörsüz Türkiye” idealinin ilk somut adımı. Aynı zamanda binlerce hayatın yitirildiği kederli bir tarihin sonuna dair kararlı bir merhale.
Abdullah Öcalan, yayımladığı videolu mesajında, “Artık silahların değil, siyasetin ve barışın gücü konuşmalı” diyerek bu geçişin tarihî bir eşik olduğunu ilan etti.
Bu adımın büyüklüğü, sadece istatistiklere yansıyan bedellerle değil; kuşaklar boyunca süren travmanın, öfkenin ve zan altında bırakılmış kimliklerin nihayet nefes alabileceği bir zeminin kuruluyor oluşuyla da ölçülmeli.
Tören ayrıntıları
Tören, Süleymaniye kırsalındaki güvenli bir bölgede yapılacak. Güvenlik, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, Bağdat hükümeti ve MİT tarafından sağlanacak. 30–40 kişilik öncü grup, silahlarını teslim ederek bölgeden ayrılacak. Teslim edilen mühimmatlar MİT gözetiminde imha edilecek.
Sürecin tamamının 3–5 ay içerisinde bitirileceği öngörülüyor. Yaklaşık 2.000 kişinin silah bırakması bekleniyor.
Ardından Meclis çatısı altında barış süreci komisyonu kurulacak. Komisyon hukuki regülasyonlarla ilgilenecek. Suça karışmamış olan örgüt üyelerinin nasıl ne şekilde ülkeye döneceği gibi.
11 Temmuz neyi simgeliyor?
11 Temmuz’un anlamısilahların bırakılmasıyla beraber, artık sözün yükseleceği bir tarihin şafağı olması itibariyle de kıymetli.
Artık operasyonların değil, siyasetin iş göreceği, mevzuatın tartışılacağı , yasalarla fiili durumlar arasındaki makası daraltmanın, belki anayasa maddelerinin tartışılacağı bir evreye geçişin miladı olabilir.
Bu önemli gün, çözümün ancak demokratik temsil yoluyla sağlanabileceğini anlamanın, kavganın yerini söz hakkının aldığı yeni bir siyasal tahayyülün umut ışığı olabilir.
Meclis’in sınavı: Hukuk ve eşitlik
Barış sürecini yönetecek Meclis komisyonunun sorumluluk alanı ister istemez geniş olacak:
Bu başlıklar, barışın sadece bir güvenlik politikası değil, aynı zamanda bir adalet projesi olduğunu gösterecek.
Hafıza tazelemek için…
Her iki tarafta da zaman ödenen bedele karşı alınan karşılığı hayret verici bulanlar ve küçümseyenler oluyor.
Onlara belki yaşanan tahribi hatırlatmak gerekir.
1984–2025 arasında 40 bini aşkın insan hayatını kaybetti. Çatışmalar yüzünden en az 350.000 kişi yaşadığı topraklardan sürüldü. Bu yalnızca fiziki değil, kimliksel ve kültürel bir kopuştu.
İnsan kaybı en mühimiydi. Bu yüzden insan hayatının yanında ekonomik bedelden çok fazla bahsedilmezdi. Fakat orada da son derece yıkıcı sonuçlar vardı.
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in Mayıs ayında yaptığı bir açıklamayagöre çatışmanın Türkiye’ye maliyeti 1,8 trilyon dolar.
GSYH ise teröre bağlı nedenlerle %14 daha düşük kaldı. Son 20 yılda doğrudan yapılan harcamalar 500 milyar doları aştı.
Yapısal Yıkımın boyutları yüksekti.
Bölgesel kalkınma durdu. Nusaybin gibi kentler harabeye döndü. Okullar kapandı, fabrikalar sessizliğe büründü. Eğitimin, sağlığın ve altyapının yokluğu sadece geçmişi değil, geleceği de rehin aldı.
Bundan sonra ne olmalı?
Her şey yolunda giderse Türkiye sadece terörden kurtulmuş değil, kalkınmaya açılmış bir ülke olarak yeniden tanımlanabilir.