Cezayirli boksör Imane Khelif'in 2023'te "cinsiyet uygunluğu testini" geçememesine rağmen 2024 Paris Olimpiyatları'nda kadınlar boks müsabakasında yarışması, rakibi İtalyan Angela Carini’nin ilk raundun 46. saniyesinde aldığı sert yumruklar sonucu “ can güvenliği” nedeniyle maçtan çekilmesi ile ilgili tartışmalar sürüyor.
Tartışmalara İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de girince olay bu Olimpiyatların en popüler konularından birisi oldu.
Meloni açıklamasında, Cezayirli boksörün oyunlara alınmasını eleştirdi. Meloni'nin "Erkek genetik özelliklerine sahip sporcuların kadın müsabakalarına katılmasına izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Benim bakış açıma göre bu eşit şartlarda bir yarış değil" diye tepki vermesi tartışmaları alevlendirdi.
Bu tartışmalar üzerine Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Sözcüsü Mark Adams, Cezayirli boksör Imane Khelif'in 2023'te "cinsiyet uygunluğu testini" geçememesine rağmen 2024 Paris Olimpiyatlarına katılması ile ilgili açıklama yaptı.
Adams, cinsiyet testleri yapılmasının, 1999'da durdurulduğu, sporcuların katılım izinleri için sadece Pasaport ve resmî belgelerde yazılan cinsiyet ve yaş bildirimlerini kriter olarak aldıklarını söyledi.
Açıklamasında "Olayı daha geniş şekilde ele alacak olursak, bu konuda hala ne bilimsel ne de siyasi bir fikir birliği var. Bu siyah-beyaz bir mesele değil. IOC olarak varsa böyle bir çözümü, böyle bir fikir birliğini duymayı çok isteriz. Ancak, dediğimiz gibi henüz böyle bir durum söz konusu değil" dedi.
İşte tam bu noktada bir endokrinolog olarak konuyu araştırmaya karar verdim. Önce bu konunun tarihçesini araştırdım.
OLİMPİYAT TARİHİ BOYUNCA CİNSİYET TANIMI
Olimpiyatlarda özellikle kadın sporcular için cinsiyet tanımı konusu aslında yüz yıla yakın bir süreden beri tartışma konusu.
İkinci Dünya Savaşı sonrası 1945’ten sonra bir dönem bazı ülkelerden gelen kadın sporcuların feminenliği hakkındaki spekülasyonlar üzerine, sporculara “çıplak geçit” olarak adlandırılan ve sonradan çok tartışılan anatomik denetimler uygulanmış.
İtirazlar üzerine 1968 Olimpiyat Oyunları’nda, sporcuların genetik inceleme için cinsiyetlerinin belirlenmesi amacıyla DNA tayini için bukkal (ağız içi) smear uygulaması başlamış.
Bilindiği üzere kadınlar 46-XX kromozomlarına sahipken, erkekler 46-XY kromozomlarına sahip.
Güvenilirliği az olan bukkal smear uygulaması, özellikle androjen duyarsızlığı gibi cinsiyet gelişimini etkileyen genetik bozukluğa sahip hastalıklarla ilgili durumlarda anlam taşımadığı için eleştirilere yol açıyor.
Bilim dünyasında “cinsiyet gelişim bozuklukları” olarak adlandırılan sorunlarla ilgili tıbbi tartışmaların artması üzerine ( JAMA dergisinde özel makale yayınlandı) 1990’da Monako’da Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu tarafından düzenlenen bir çalıştayda, laboratuvar tabanlı cinsiyet belirleme testlerinin artık bırakılması gerektiği ve doping testlerinin doğrudan görsel gözlem altında alınan idrar örneği ile testosteron tayini yapılması öneriliyor.
Bununla birlikte 2000 Avusturalya Yaz Olimpiyatları’na kadar cinsiyet belirleme genine yönelik çok daha özgül / spesifik testler Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından devam ettiriliyor.
Tam o yıllarda 2009 Berlin Dünya Atletizm Şampiyonası sırasında Caster Semenya ve Dutee Chand olayı patlıyor.
Her iki kadın sporcu, farkında olmadan Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) ve Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği’nin (IAAF) “Hiperandrojenizm” (testosteron) politikalarının değiştirilmesinde önemli rol oynuyor.
Semenya ilk olarak 2009 yılında Berlin’de düzenlenen Dünya Şampiyonasında, 800 metrelik yarışı kazandıktan sonra dış görünüşü nedeniyle itirazlar üzerine ve cinsiyeti konusunda kapsamlı tıbbi değerlendirmeden geçiriliyor.
Yapılan tetkikler sonucunda Güney Afrikalı atlet Caster Semenya'nın cinsiyetinin, 'ara cins' olarak tanımı olasılığı ortaya çıkıyor.
Tetkiklerde “Komplet Androjen Duyarsızlık Sendromu, Testosteron Duyarsızlığı ya da Testiküler Feminizasyon” olarak da bilinen bir genetik sendrom (Androgen Insensitivity Syndrome) düşünülüyor.
Bu sendromda kişi erkek 46XY genotiğine sahip olmasına rağmen, hücresel düzeyde androjen reseptör mekanizması bozukluğu nedeni ile çoğu kez testosteron düzeyi normal olmasına rağmen hormona direnç nedeniyle hücre düzeyinde etkili olamaz ve hem medikal hem psikososyal hem de yasal açıdan çocukluktan itibaren kadın olarak yetişir.
Sonuçta bu tetkikler, bayan atletler için üst eşiği 10 nmol/L (288 ng/dl) olarak belirlenen ve kan testosteron sınır düzeyi ve bu sınırın üzerindeki hiperadrojen kadınlar konusunda yeni kararlar alınmasına yeni politikalar geliştirilmesine neden oluyor.
Ayrıca kadınlarda testosteron gibi erkek cinsiyet hormonlarının fazlalığı ile seyreden “Hiperandrojenizm” ya da polikistik over sendromu sık görülen bir endokrin bozukluk.
Semenya’nın durumunun ne olduğu kişisel bilgilerin gizliliği prensibi doğrultusunda resmî olarak açıklanmasa da, kadın olarak yarışmalara katılmaya devam etmesine izin veriliyor.
Tüm bu kaos bilimsel tartışmalar, mahkeme kararları vb. sonucunda Olimpiyat komitesi geçen olimpiyatlardan itibaren cinsiyet ya da hormon testleri incelemesini kaldırdı, herhangi bir risk almamak için sadece pasaport ve resmi belgelerde yazan yaş ve cinsiyeti kabul etme kararını aldı.
Sonuçta bu olimpiyatlarda da alınan önceki kararlar gereği komite Cezayirli boksör Imane Khelif'in yarışmalara devamı konusunda kararını değiştirmedi.
TIBBİ OLARAK OLİMPİYAT KOMİTESİNİN KARARI NEDEN YANLIŞ, İTALYA BAŞBAKANI MELONİ NEDEN HAKLI
Tıbbi olarak incelendiğinde Olimpiyat Komitesi’nin kararı bana göre hatalı.
Öncelikle belirtmek isterim ki Cezayirli boksör Imane Khelif'in cinsiyeti üzerinde spekülasyonlar sürüyor olmasına rağmen resmi kayıtları, doğum belgesi ve özgeçmişi transgender birey olmadığını destekliyor.
Ama bir sporcunun erkek olması ayrı bir konu erkek genetik özelliklerini taşıması ayrı bir konu.
Bu sporcunun kayıtları düzgün tutulmuş ve kadın cinsiyeti genleri ile dünyaya geldiğini varsayarsak, o zaman Cezayirli kadın boksör için mevcut durumda iki ayrı olasılık var.
Birinci olasılık, diyelim ki Cezayirli boksörün tanısı “Komplet Androjen Duyarsızlığı” sendromu ya da Hiperandrojenizm.
Bu durumda kişiler kadın genleri 46 XX olarak doğsa bile testosteron ve hiperandrojenizmin etkisiyle ve kas kütlesi ve gücü artacaktır.
O zaman bu sporcu, ara cinsiyet olarak, özel sağlık sorunu olmayan ve hormonları cinsiyetine uygun fizyolojik düzeylerde olan sporculara karşı haksız bir üstünlük sağlayacaktır.
Nitekim İtalyan sporcu ile yaptığı maçta da aynı olay olmuş, orantısız bir güç nedeniyle sporcu hayati tehlike endişesiyle yarışmadan çekilmişti.
İkinci bir olasılık da diyelim ki Imane Khelif kadınlık genleri ve cinsiyeti ile kadın olarak doğdu ve ayrıca başka bir genetik ya da sağlık sorunu yok. Ama spor hayatı boyunca kas gücünün artması için yüklü Androjen Hormonlar, Testosterona vb. kullandı.
Aşırı testosteron hormonu kullanan ve hiperandrojenizm klinik tablosuna gösteren sporcularda kas kütlesi ve gücünün bu ilaçları kullanmayanlara göre çok daha yüksek olacağı kesin.
Sonuçta hiperandrojenik kadın sporcu ile kadınlık hormonları fizyolojik düzeyde olanlar arasında kas gücü açısından ciddi bir haksızlık ve eşitsizlik olacaktır. Bu nedenle fizyoloji dışı bu hormonların aşırı kullanımı doğrudan doping olarak kabul edilmesi gerekir.
Bunların dışında bir endokrinolog olarak vurgulanması gereken diğer önemli konu, müsabaka öncesi yapılacak bir testosteron testinin tek başına yeterli olmayacağı ve bu testin negatif çıkmasının bir anlamı olmadığıdır.
Yıllarca androjen hormonlar kullanmış, vücut fizyonomisi değişmiş, fizyolojik hormanları baskılanmış, maskülen bir yapı kazanmış, sesi kalınlaşmış, kas kütlesi artmış bir kişinin müsabaka öncesi testosteron hormonunun normal çıkmasının bir anlamı yok.
Tüm bu kriterler göz önüne alındığında, durumu tartışmalı sporcular uzman bir tıbbi kurulda hem hormon düzeyleri hem de sekonder seks karekterleri gelişimleri birlikte değerlendirilmelidir.
İtalya Başbakanı Meloni haklı.
Imane Khelif, eğer böyle bir tıbbi değerlendirmeden geçseydi büyük olasılıkla olimpiyatlara katılmazdı.
Cezayirli boksörün ciddi tıbbi değerlendirilmeden geçmeden müsabakalara çıkarılma izninin verilmemesi gerekirdi.
Benzer iddialar Türk boksör Busenaz Sürmeneli’yi mağlup eden, hakkında benzer iddialar bulunan Taylandlı boksör Janjaem Suwannapheng için de geçerli.
Olimpiyat Komitesi kadın spor oyunlarında bu kuralları değiştirmezse yakın gelecekte olimpiyatlar kadın sporcuların değil hiperandrojenlerin yarışması olacak.
Bu yıl ilk kez muhtemelen, cinsiyet olarak kadın, hormonal ve fiziksel görünüm olarak erkek iki “Hiperandrojenizm”li sporcu boks şampiyonasında yarışacak.
Olimpiyat Komitesi Khelif ya da Suwannapheng insan hakları kadar diğer tüm kadın sporcuların insan hakları olduğunu unutmamalı.