Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Mehmet Açar Gerçeklerden umutların güzelliğine…
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Aydınlık Hayallerimiz” (All We Imagine as Light) herhalde en çok açılış ve final sahneleri arasındaki kontrast ile aklımda kalacak. Açılış gündelik hayatın olağan ritmine ve gerçeklerine hazırlıyor seyirciyi, final ise hayallere, umutların güzelliğine götürüyor.

        Mumbai’nin pazar yerini andıran düzensiz, kalabalık, yoğun arka sokaklarında açılıyor film. Tam bir belgesel gibi… Sabah karanlığında kaldırımlardaki yükleri, malları çöplerden ayırt edemiyoruz. Hayatı geçim mücadelesiyle geçen işçiler görüyoruz her yerde. Ses kuşağında da işçiler var. Hindistan’ın Mumbai kentine nasıl geldiklerini ve şehir hakkındaki duygularını düşüncelerini anlatıyorlar. Yönetmen Payal Kapadia, sabah kalabalığını ve trenle işlerine giden emekçi kadınları biraz daha gösterdikten sonra kamerasını Prabha’da sabitliyor.

        Farklı kuşaklardan gelen üç kadının hikâyesini anlatıyor bize. Prabha (Kani Kusruti), tecrübeli bir hemşire… Mesai arkadaşı genç Anu (Divya Prabha) ile aynı evde oturuyorlar. Her ikisi de Malayali kökenli… Yaşça onlardan daha büyük olan Parvathy (Chhaya Kadam), hastanenin kantininde çalışıyor. Kendi rızası dışında ailesinin seçtiği bir erkekle evlenen Prabha, artık yalnız bir kadın. Çünkü Almanya’ya çalışmaya giden eşi ile arasında hiçbir bağ kalmamış durumda. Ama kendini bekar olarak görmüyor veya göremiyor. O yüzden klinikteki doktorlardan birinin gösterdiği ölçülü ve kibar ilgi karşısında ne yapacağını kestiremiyor, çekingen davranıyor. Anu, ailesinden gizli olarak Müslüman Shiaz (Hridhu Haroon) ile klinikte dedikodulara neden olan bir ilişki yaşıyor. Eşini yıllar önce kaybeden Parvathy’nin sorunu ise 20 yılı aşkın bir süredir başını soktuğu, oralarda “chawl” olarak adlandırılan küçük evini kentsel dönüşüm nedeniyle kaybedecek olması…

        “Aydınlık Hayallerimiz”, Prabha ve Anu üzerinden gittiğimizde, öncelikle geleneklerin kadınlar üzerinde oluşturduğu baskıya odaklanan bir film… Orta kuşak Prabha, gelenekleri sorgulamıyor başlangıçta. Hatta geleneğin baskısını kendi üzerinde bizzat kuruyor. Anu ile olan konuşmalarında ailesinin planladığı anlaşmalı evliliğe karşı çıkmadığını öğreniyoruz. Ayrıca eşini özlediğini ve döneceğine dair hâlâ bir umut taşıdığını hissediyoruz. Genç kuşak Anu ise Prabha’nın aksine kadınların özgür iradesini yok sayan gelenekleri sorguluyor, ailesinin kendisi için planladığı evlilikten kaçmanın yollarını arıyor. Malayali cemaatinin asla kabul etmeyeceği Shiaz ile ilişkiye girmesi, cesaretinin göstergesi… Prabha’ya oranla cinsellik konusunda daha rahat ve cesur biri aynı zamanda. Tüm bunlar Prabha ile aralarında bazı çatışmalara yol açıyor ama film ilerledikçe, Anu’nun özgürlüğüne düşkünlüğü, Prabha’yı da dönüştürmeye başlıyor. Hikâye kadınlar arasındaki dayanışma ve etkileşim üzerine kurulu. Aynı zamanda özgürleşme ve kendini bulma üzerine bir film seyrediyoruz.

        Parvathy’nin film içindeki yan öyküsüne baktığımızda ise alım gücü yükselen orta sınıf için şehrin yeniden yapılandırıldığını ve dar gelirlilerin merkezdeki semtlerden uzaklaştırıldığını görüyoruz. 20 yılı aşkın bir süre yaşadığı yerden, ölmüş eşinden kalan tapusunu bulamadı diye atılan Parvathy’nin başına gelenler, sistemin acımasızlığının göstergesi.

        “Aydınlık Hayallerimiz” feminist bakış açısı taşıyan bir işçi sınıfı filmi... Kapadia, ilk sahnelerden itibaren Mumbai’nin veya Hindistan’ın gelişen ekonomisinin ardındaki insan emeğinin altını çiziyor. Ama filmde sınıfsal çatışmalardan ziyade patriyarkal toplumun kadınlar üzerindeki baskısını öne çıkardığı kesin. Kapadia’nın başarısı, eril iktidarı erkekler üzerinden değil, kadınların gündelik hayatta yaşadığı baskılar üzerinden göstermesi… Prabha’nın kendi içindeki çatışmaları, dramatik yapının en sağlam yanı… Anu’nun Shiaz’ın mahallesine girmek için türban takmak zorunda olması gibi detaylar da iyi.

        “Aydınlık Hayallerimiz”, duygusu giderek güçlenen bir film. Başlarda her şeye uzaktan mesafeyle bakıyoruz. Kapadia’nın anlatımı değişmiyor ama film giderek bizi daha çok içine çekiyor. Karakterleri tanıdıkça, iç dünyalarında olup bitenleri hissettikçe onları daha çok seviyoruz. Kapadia’nın filminde, İtalyan Yeni Gerçekçilik akımındaki hümanizm boyutunu akla getiren bir yaklaşım var.

        Kapadia ilk uzun konulu filminde her şeyiyle sade, fazlalıklardan arınmış bir anlatımla ilerliyor. Minimalist demiyorum çünkü minimalizm, özünde yönetmenin biçimsel yapı üzerinde bilinçli olarak sınırlamalar yaptığı bir akım... Kapadia’nın ise böyle hedefleri yok gibi görünüyor. Standart film gramerini hiç zorlamıyor ve belgeselci yaklaşımla hikâye anlatma sinemasını birleştiriyor. Aydınlatma ve renk paleti konusunda mütevazı, iddiasız bir anlayışı var. Görüntü yönetmeni Ranabir Das, Arri Alexa Mini ile dijital olarak çekmiş filmi. Gerçi seyrederken “Acaba 16mm formatta mı çalışmışlar?” diye düşünmeden edemedim; çünkü birçok sahnede görüntüler hafif grenli geldi bana. Dijitalin keskin ve net görüntülerinden uzak durulduğu belli. Ama “Aydınlık Hayallerimiz”in hikâyesine tam da böyle belgesel tarzı, sade bir görsel estetiğin uyduğunu düşünüyorum.

        Kapadia’nın yönetmenliği ve sinema duygusu baştan sona gayet iyi işliyor. Özellikle, Mumbai şehrini filmine dahil etme konusunda sağlam iş çıkarıyor. Şehirde yaşanan değişimi, sürüp giden inşaatları, gökdelenlerin oluşturduğu yeni kentsel dokuyu vurguluyor. Mumbai’yi turistik ve egzotik bir bakış açısıyla göstermiyor kesinlikle. Şehri karakterlerin ruh halini yansıtan bir imgeler toplamı olarak görüyor. Sözgelimi, Anu ile Shiaz için Mumbai, geleneğin baskısından kurtuldukları, hatta özgürleştikleri bir metropol… Kırsal kökenli Shiaz’ın Mumbai’nin özellikle akşam saatlerini sevdiğini söylediği sahnedeki kalabalık ve ışıklı caddeler, şehri iki sevgilinin insanların içinde kaybolup gittiği canlı, sıcak bir yer gibi gösteriyor.

        Şehir bir yana, film bazı sahnelerdeki şiirsel imgeleriyle de öne çıkıyor. Gecenin karanlığındaki şehir ışıkları, ilk yarıdaki yağmurlu sahneler, karakterlerin özlemlerini, hüzünlerini yansıtan Dhritiman Das Topshe imzalı elektronik müzik, aklımda kalanlar… Gece yarısı deniz kıyısındaki salaş kafede geçen finalin duygusunu çok sevdiğimi de söyleyebilirim.

        “Aydınlık Hayallerimiz”in bir başyapıt veya iddialı büyük bir film olduğunu iddia edemem. Ama baştan sona ilgiyle seyrettiğim ve güçlü bir duygusal bağ kurduğum kesin. Bugün başta Hollywood olmak üzere dünyanın her yerinde, teknik açıdan kusursuz, prodüksiyon açısından pahalı binlerce film üretiliyor; ama çoğu, inandırıcı ve sahici duygular uyandırmakta çok zorlanıyor. “Aydınlık Hayallerimiz” ise hiç zorlanmıyor. Dolayısıyla, geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde birçok iddialı ve önemli filmi geride bırakarak Büyük Ödül’ü (Grand Prix) kazanması, açıkçası beni hiç şaşırtmıyor.

        Buna karşılık, “Aydınlık Hayallerimiz”i sevmeyecek veya önemsemeyecek kişilerin çıkacağına da eminim. Mesela, kendi ülkesi Hindistan’da çok iyi eleştiriler almasına karşılık En İyi Uluslararası Film Oscarı’na aday gösterilmedi. Hindistan Film Federasyonu’nun (The Film Federation of India - FFI) oluşturduğu jüri, kararın çok tartışılacağının hiç kuşkusuz farkındaydı. Oscar’da En İyi Uluslararası Film kategorisinde Kısa Liste’ye girmesinin nerdeyse kesin olduğunu, hatta ilk 5 şansının yüksek olduğunu elbette biliyorlardı. Hindistan sinemasının 30 yıl sonra Cannes ana yarışmasına seçilen ilk filmi olmasını ve orada kazandığı Büyük Ödül’ü de hiç umursamadılar.

        Gerekçe olarak filmin tekniğini çok zayıf bulduklarını; Oscar’a aday gösterdikleri “Laapataa Ladies” adlı filmin kendilerine göre Hindistan’da yaşayan kadınları daha doğru yansıttığını öne sürdüler. Dahası “Aydınlık Hayallerimiz”in “Hindistan’da çekilen bir Avrupa filmi” olduğunu iddia ederek estetik açıdan milliyetçi denilebilecek bir tavır sergilediler.

        Ülkelerin Oscar’a aday gösterdiği filmler konusunda benzer başka birçok tartışmaya tanık olduk geçmiş yıllarda. Kaldı ki, Hindistan’ın resmi Oscar adayı diğer filmi görmediğimiz sürece hangisi iyi diye yorum yapmamız da mümkün değil. Ama seçimi yapan jürinin öne sürdüğü gerekçeler, sinema kültürlerinin seviyesi hakkında öylesine net fikirler veriyor ki bu işi yaptıkları sürece Hindistan sinemasından doğru filmleri bulup çıkarmalarının pek kolay olmadığı görülüyor.

        Tüm bu tartışmalar bir yana, dünya üzerindeki genel kanı “Aydınlık Hayallerimiz”in son yıllarda Hindistan’dan gelen en iyi filmlerden biri olduğu yönünde…

        7.5/10