Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Ölümü hatırlatmayı günah sayanların taşladığı keçi
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gassal dizisini sonunda izledim.

        Şahsen şehrin her yerine asılan ve “Ölünce beni kim yıkayacak?” sorusunu soran o afişi de beğenmiştim. Hem dikkat çekiciydi, hem yarınlar yokmuş gibi yaşayanlara "Dur, bir mola ver kardeş, günün sonunda ölüp gideceğiz, sence hayatın senin mi, amacını bulabildin mi?” muhasebesini teşvik eden bir yanı vardı. Hepimizin bu mesajı almaya ihtiyacı olduğunu düşünen biri olarak tek başına bu afişin mesajının bile son derece yerinde olduğunu düşünmüştüm.

        Meğer bazılarının hiç ihtiyacı yokmuş. “Ölünce beni kim yıkayacak?” sorusuyla karşılaşıp moralinin bozulduğunu iddia eden kesimin laik atakları şaşırtıcı biçimde “Zaten Ahmet Kural’ın da kadın düşmanı olduğu” iddialarına karışıp gitti, dizi alabildiğine linç edildi. Herhalde millet oturup bir kerede tüm bölümleri izledi ve diziyi içerdiği din diyanet maneviyat yüklü içeriğinden dolayı sevmediler diye düşündüm.

        İzleyince gördüm ki konu o da değil. Hatta biraz hayal kırıklığına uğradım.

        BİLAKİS FAZLA SEKÜLER BİR GASSAL…

        Zira dizide Ahmet Kural’ın canlandırdığı Baki karakterinin vakit namazı kıldığını bile görmedik. Ölüyü yıkarken okunacak duaları, seremoniyi biliyor ve bu bilgi de zaten onun için ‘teknik bilgi’, yani mesleği gereği lüzum arzeden şeyler. Hepsi bu.

        Kafayı ‘ölüm’ fikrine bile değil, kendi ölümü sonrasında yaşanabilecek sıkıntılara takmış bir karakter sadece.

        Biraz huysuz, annesini küçükken yitirmiş ve babası da epey nobran çıkmış her kimsesiz evlat gibi hüzünlü, yaşama dahil olmak için gereken motivasyonu iç dinamikleri ile üretemeyen, hayata bakabileceği pembe bir gözlük bulamamış biri.

        Sekülerlerimizin ölümle ilişkisi, ölüme yabancılıkları o kadar tuhaf bir düzeyde ki, kendi ölümü konusunda endişeleri olan ve zaten dizi boyunca mesleği nedeniyle dışlanan bir karakter üzerinden bile konuyu “Bu siyasal İslamcılar ölümü sahiplendiler şimdi de, ölüm üzerinden hepimize ayar veriyorlar” noktasına getirebildiler.

        Ölümü siz anlattınız, bu hakikat ile siz yüzleştiniz de tutan mı oldu birader?

        Kaldı ki dizideki karakter de üç aşağı beş yukarı herkes gibi. Taşralı ortalama insanların hayat memat gaileleri etrafında dönen kara mizaha kapı aralayan karakterler ve olaylar söz konusu.

        Dindarlık namına olan şey, sadece inşallahlar, maşallahlar. Cenazenin hangi namaz vakitlerinde kaldırılacağı vs.

        Bu kadar tantana epi topu bir ‘ölüm teması’ için koptu yani…

        İnanılmaz.

        YAPABİLECEK İKEN YAPMADIĞI ŞEYLERDEN DOLAYI TEBRİK EDİLMEYİ HAK EDİYOR

        Küçük bir beldenin tek gassalı olduğu için, ölürse kendisini kimin yıkayacağı sorusuna kafayı takmış olan Baki’nin çevresinde sürekli birileri hayata veda ederken bize ölüm için hiçbir yaşın erken, hiçbir durumun uygunsuz olmadığı söyleniyor, o kadar.

        Hani, gençlerimiz yabancı dizi ve filmlerde izledikleri gibi Müslümanların da ölüyü tabutla gömdüğünü zannediyor ya -evet aynen öyle zannediliyor- bu konuda bir gönderme, bir taşlama bir espri beklerdim, dizide o bile yok.

        Hatta dahasını söyleyeyim, Tabi’de yayınlanan konusu ölüm olan bir diziden, ahiret hayatına dair dolu bir alt metin beklersiniz değil mi? Ben beklerim. Dizide o bile yok.

        Konu ölüm olduğunda, onu yaşama dair bir baskıya dönüştürmek de çok kolaydır. Çünkü yolu mezarlığa düşen ve ortalama bir inancı olan sıradan biri bile mezar taşlarına göz gezdirirken “Kim ‘öte tarafta’ iyi bir yerde, kim kabir azabı içinde?” gibi soruları zihninden geçirir.

        Meselesi ölüm olan bir hikayenin elinde bu türden, sonu insanları rahatça ‘ayrıştırmaya’ gidecek inanç kartları olur. Gassal dizisi bu kozu kullanmaktan da özellikle geri durmuş, yani bazı alanlara hiç girmeyerek kapsayıcılık düzeyini yüksek tutmuş.

        Sadece son bölümde yaşananlar üzerinden ince bir taşranın olağan hayat koşulları vardır ve sınıf atlama öykünmeleri hızla dışarı kusulur mesajı verilmiş, o da yükselttiği duygu seli arasında belirli belirsiz parlayıp sönümleniyor.

        Peki ne söylüyor Gassal?

        Ölüm umulan yerden gelir, hiç beklenmediğinde gelir, göstere göstere gelir, gizli bir ajanda gibi gelir. İllaki gelir.

        Hayatınıza biraz daha ışıltı ve renk getirmek, bir rüyayı gerçekleştirmek için uğraş verirken bile, ölümünüze giden yolu kazıyor olabilirsiniz.

        En janjanlı paketin içinden bile çıkabilir o.

        Bazen mümkünleri imkansız kılmak için gelir. Bazen düğümlenmiş ipleri açmak için.

        ***

        Sade, az aksiyonlu, bol kara mizahlı bir seyri var Gassal’ın. Öve öve bitirilemeyecek bir olay örgüsü ve derin karakterleri, alt metni olan dolu diyalogları yok, ama ‘farklı’ bir hikayesi ve rafine bir anlatımı var.

        Beğendim, ikinci sezonu merakla bekliyorum.

        Senarist Sümeyye Karaaslan’ı ve yönetmen Selçuk Aydemir’i tebrik ediyorum.

        ELEŞTİRİ KONUSU OLABİLECEK TEK ŞEY

        Bana kalırsa bu diziye yapılabilecek tek haklı eleştiri, dizinin kendisiyle ilgili değil, yayın ve tanıtım süreciyle ilgili olabilir.

        Agresif reklam kampanyasıyla fazla güçlü bir giriş yapması, "Billboard maliyetleri kimin cebinden çıktı?" sorusu meşrû bir sorudur. Öyle ya, milletçe büyük bir yokluk döneminden geçiyoruz ve bir “Fazla güzel her iki kızdan biri vergi ödesin” denmediği kaldı.

        Sonra, Gassal’ı izlemek için Tabi platformunun Prime versiyonunu satın almanız gerekiyor mesela. Ayda 99 TL vereceksiniz ve muhtemelen sadece Gassal’ı izleyeceksiniz, henüz izlemediyseniz bir de Yunus Emre ve İbni Sina dizilerini izlerseniz. Zira Tabi’nin hala zengin bir film ve dizi gamı yok. Çeşitlilik az. Ama asıl konu, zaten vatandaşın vergileri ile çekilip çevrilen TRT’nin platformundaki bir dizi için neden extra ücret ödenmesi gerektiği konusu. Kamu yararı için yayıncılık yapma ve bu nedenle vergiler üzerinden finanse edilme gerekçesi Tabi’yi kapsamıyor mu?

        Dediğim gibi, bunlar sorgulanabilir ve sorgulanmalı da.

        Bunun dışında Gassal’a yapılan haksız eleştiri ve yer yer lince giden tutumun iler tutar yanı yok. Gayet temiz ve başarılı bir iş.

        ŞAHİN KENDİRCİ VE TEXT- KONTEXT UYUMU

        Şahin Kendirci’nin sahneye girdiği anlar, dizide sessizce, belki sadece jest ve mimiklerle geçilen yerleri daha yüksek bir duygu durumuna damgalama işlevi görüyor.

        Belki de bu nedenle, başkalarından dinlediğimde sevmediğim pek çok şarkıyı ilk kez hoşlanarak dinledim.

        Meğer gırtlak gırtlağa, boğulur gibi ve hıçkırarak söylenmediğinde arabesk parçaları da güzel olabiliyormuş.

        “İçim yanar” “Bana sor” gibi, daha önce başka şarkıcılar tarafından söylenmiş ama “ben, şahsım ve paşa keyfim” tarafından asla sevilmemiş şarkılar meğer epey iyi şarkılarmış. RTÜK ile olumsuz bir durum yaşamamak için burada kesiyorum. Anladınız siz.

        Diyeceğim o ki, teşekkürler Şahin Kendirci.