Okan Buruk, oyuncular ve taraftar bunu istiyor.
4-3 biten Elfsborg maçından sonra Okan Buruk'un açıklamaları önemliydi: "Son 2 sezonun şampiyonuyuz. Geçen sezon Bayern Münih ve Manchester United'a karşı başa baş oynadık. Oyun anlayışımızdan taviz vermeyeceğiz."
Gol yemelerini sorduklarını zaman da Okan Buruk altını çizerek "Biz de 8-9 tane atardık. Biz bunu oynamayı seviyoruz. Bu yolla başarılı olacağımıza inanıyoruz ve bu şekilde devam edeceğiz. Bunu da ispatladık" dedi.
Buna saygı duyulması gerekiyor. Tabii ki yorumlar, övgü kadar zaman zaman eleştiriler de olacaktır.
Her yiğidin bir yoğurt yeme şekli vardır. Okan Buruk'un da geldiği günden bugüne kadar, Galatasaray'da oynatmak istediği önce hücum sonra savunma futbolu ki; rakip ayırt etmeksizin bunu yapıyor. Ligimizde bunun fazlasıyla karşılığı var ama Avrupa'da zaman zaman sıkıntı yaşanabiliyor; sezon başı Şampiyonlar Ligi'nin kaybedilmesi gibi..
Osimhen transferi de Okan Buruk'u başka sistemlere ve farklı oyun anlayışına sevk etti. Ancak felsefesi olan, anlayışı olan hücum oyundan taviz vermedi. Hatta bir kademe daha yükseltti ve daha da ofansif oynamaya başladı. Bu anlayışın artıları çok, eksileri de çok bu yüzden kritik maçlarda sıkıntı yaratabilir. Türkiye'de en az 3-4 maç dışında fazlasıyla yeterli. Ancak sert maçlarda; Örneğin Beşiktaş ve Tottenham maçlarında Icardi ve Osimhen ile birlikte sistemi ve nasıl bir oyuncu grubu ile oynayacağını merak ediyorum. Okan Buruk daha tedbirli olacaktır. Ancak bugüne kadarki uygulamalarında bunu görmedim.
Gülü seven dikenine katlanır derler ya; Galatasaray eğlenceli, ofansif, coşkulu, konsatrasyonu yüksek sürekli hücum yapmaya çalışan bir takım. Bu sezon daha da vites yükseltti. Çok önemli bir eksik de var; Jakobs'un sakatlığı. Jakobs, Galatasaray'ın oyandığı önde baskılı hücum futbolunda hem dörtlü savunma, özellikle üçlü savunma sisteminde ortadaki dörtlü veya beşlinin önemli bir parçası olacaktır. Galatasaray'ın ilk 8'e girmek için çok güzel 3 maçlık periyodu vardı. Umarım 8 hafta sonunda Galatasaray, Letonya'da kaybedilen 2 puana üzülmez.
Fenerbahçe'de geçen seneden kalma önde baskılı oyunu dün ilk kez gördük. Alınan 1 puana rağmen oyun, Fenerbahçelileri mutlu etti. Jose Mourinho'nun felsefesi ile ilgili olarak "Böyle mi devam edecek?" diye soruyorduk. Bunun böyle devam etmeyeceği konusu olumlu bir şekilde zihnimize girdi. Fenerbahçe'nin geçtiğimiz yıldan beri devam eden kadro kalitesinin iyi oyununun sırrı önde baskıdır. Top rakipte ne kadar az kalırsa, Fenerbahçe topu ne kadar çabuk kazanırsa etkili oyuncuları ile sonucu alacaktır. Dün bunu 60 dakika gördük; müthiş bir performans vardı. Rakibin özellikle daha yetenekli 2-3 oyuncusunu soktuktan sonraki ve 60 dakikalık yüksek eforun ardından takımdaki yorgunluk normal. Fenerbahçe'nin geleceği ile ilgili çok ümitliyim.
Beşiktaş'ın son 2 sezonu kötüydü. Doğru ve önemli transferler yapıldı. Kadroya yıldız oyuncular alındı. Camianın, taraftarın, yönetimin, futbolcuların ve Van Bronckhorst'un birliktelikleri görülebiliyor. İlk yarının sonunda Beşiktaş 3-4 puan bandında kalırsa; yönetimin şampiyonluk için 3 tane oyuncu alacağını düşünüyorum ki ihtiyacı da var. 4 tane sıkı Anadolu takımına gitti. Trabzon gibi büyük, Samsun gibi zorlu deplasmana çıktı. Şanssız bir fikstürde Hollanda'nın önemli Almanya'nın önemli takımlar ile eşleşti ve 2 tanesini de deplasmanda oynadı. Lyon karşısında kazanılan 3 puan "Ben Avrupa'da da varım" anlamında çok değerlidir.