Bir zamanlar çocuk olmak sabahları çizgi film izlemek, sokakta lastik atlamak, yakar top oynamaktı. Bizim en büyük derdimiz annemizin “üstünü kirletme” demesiydi.
Fakat bu zaman çocuklar için en büyük dertlerin başında, “Acaba bizim bina sağlam mı?” oldu.
Tamam bizim ülkemiz deprem bölgesi.
Her dönemde deprem sorunumuz vardı. Ben çocukken de vardı. Ancak artık çocuk değilim, değiliz. Ve hala deprem sorunumuz var. Ve ne yazık ki, katlanmış şekilde de hayatımızın tam ortasında kendini çok büyük sarsıntı ile bir kez daha hatırlattı; "Beni ciddiye alın" diyordu.
Bu sarsıntının olduğu gün de; 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'ydı ve neşe dolmalıydı, umutla eğlenmeliydi gün boyu çocuklar. Ama doğa buna izin vermedi, sarsıldık. Çocukların bayram günü deprem, kendini sinsice hatırlattı.
Bizim zamanımızda 23 Nisan sadece bayramdı. Süslü yaka çiçekleri, okul gösterileri, annemizin hazırladığı böreklerle dolu kutlamalar… Şimdi ise çocuklar, korkuyla sarsılıyor. Çok acı değil mi?
Biz büyükler bu kadar sarsılıyorsak, onların minik kalbini düşünemiyorum. Bakın ben depreme 19'uncu katta yakalandım. Beşik gibi sallandım böyle bir sallanma yok. O an ilk düşüncem, "Böyle sallanıyorsa İstanbul yok oldu? Kimse kalmadı, annemi de kaybettim, ablalarımı da, babamın mezarı da kaymış mıdır?" oldu.
Ne acı di mi!? İlk düşündüğüm şeylere bakın; korkunç!!!
Gerçekten korkunç. Kaldım öyle hareket bile edemedim. Hatta, "Tamam bu kadarmış" dedim. Bitti, gitti...
Çünkü öyle böyle sallanmadım. Ve daha fenası bu sallantıyı ben bu kadar büyük ilk kez yaşadım. Bundan önceki depremlerde hiç İstanbul'da değildim. Olmamam, yaşamamam şans mıydı, şanssızlık mı bilinmez ama bu şehirde ve bu topraklarda yaşıyorsan eninde sonunda bu gerçek ile burun buruna geliyorsun işte. Gelmemene imkan yok.
Bakın ben bir yetişkin ve büyük olarak ne yapacağımı bilemezken, çocuklar neler düşündü kim bilir!!!
O duygu, o düşünce, o his hiçbir zaman gitmeyecek ben de. Gerçekten korkunç bir duyguydu.
Ve gerçekten artık sadece sarsılan duvarlar değil bizim yüreğimiz. Ve ne yazık ki, yıkıla yıkıla, sarsıla sarsıla yüreğimiz de paramparça oldu.
Ve tam da bu zamanlarda, kendimizi koruyamadığımız gibi çocuklarımızı da koruyamadığımız gerçeği ile yüz yüze geldik.
Çünkü ne duvarlar sağlam, ne kalpler.
Ve artık gerçekten yeter!!!
Her sarsıntı sonrası birkaç gün konuşulup sonra unutulan bir deprem gerçeğiyle yaşamak, bizlere, çocuklara yapılacak en büyük haksızlık. Artık unutmayalım.
Bu sadece bizim değil, onların da hayatı. Bizim sorumluluğumuz artık sadece onları sevmek değil, onları korumak. Ve bizler bu güzel ülkede bunu hak etmiyoruz.
İstanbul’da, Türkiye’nin dört bir yanında, her sabah “Bugün bir şey olacak mı?” diye uyanan çocuklar varsa, biz bu sınavı geçememişiz demektir. Çünkü 23 Nisan sadece çocukların değil, büyüklerin de sınavıdır.
Artık çok net bir karar alınmalı. Betonla değil, bilinçle büyüyen bir Türkiye olmalıyız. Her bina sağlam olmalı. Her çocuk, güvenli bir evde, korkusuzca oyun oynayabilmeli. Sevgiyle sarılmalı, kahkahayla büyümeli.
Ve artık dönüp kendimize şu soruyu sormalıyız;
Biz neden hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz? Sanki zaman hep var olacak, sanki biz hep burada olacağız…
Binalar yükseliyor, egolar kabarıyor, hayat hızlı akıyor ama hep bir şeyi unutuyoruz: Hayat, bir sarsıntıya bakar. Bir saniyeye… Bir çatlağa… Bir çocuk ağlayınca değil, sustuğunda anlamalıyız neyin eksik olduğunu.
Unutmadan, ertelemeden, “bir gün yapılır” demeden…
***
Ve deprem gerçeklerini artık çok net konuşmalıyız
-Deprem bir doğa olayı değil, ihmalin faturasıdır. Bilim yıllardır uyarıyor. Binalar değil, sistem çöküyor aslında.
-Deprem artık ertelenemez, yok sayılmaz. “Bize bir şey olmaz” cümlesi çoktan iflas etti.
-Deprem siyasete malzeme yapılamaz. İktidarlar değişir, tartışmalar biter ama enkaz altında kalan çocuklar geri gelmez.
-Deprem, sadece afet değil; bir vicdan meselesidir. Bugün önlem almayan herkes, yarın sessiz kalınan her çığlıkta sorumludur.
-Ve deprem bu ülkenin kaderi değil, ihmalkârlığın sonucudur. Kader değil, kâr odaklı zihniyet yıkıyor hayatları.
Bu yüzden hepimiz durmalıyız ve artık geciktirmeden bir şeyler yapmalıyız.