Hayat bir koşuşturma…
Sürekli bir yerlere yetişme telaşı, sürekli bir acele hali. Özellikle İstanbul'da.
Ama bazı yerler var ki, sanki zaman bile oralarda elini eteğini çekmiş gibi.
İşte Assos tam da böyle bir yer.
Giden bilir, gitmeyen de bir gün kendini mutlaka burada bulur.
Assos’la ilk tanıştığımda 20’lerimdeydim. O zaman da âşık olmuştum, şimdi de…
O zamanlardan tek fark; buraya göç edenlerin sayısı.
Malum şehirlerin karmaşasından sıkılan çoğu insan, fırsat bulur bulmaz İstanbul'un yakın yerlerine kaçıyor. Assos da bunların en başında gelen cennet köşelerden. Hatta kimisi şehir hayatından kaçıp yerleşiyor, kimisi de bizim gibi küçük bahaneler yaratıp birkaç günlüğüne soluğu burada alıyor.
Bu hafta sonu da, Türkiye’de ilk kez çekilen dikey dizilerin yapımcısı sevgili arkadaşım Bihter Günaydın’la birlikte Assos yollarına düştük.
İki hafta önce de gelmiş ve aynı hislerle ayrılmıştık buradan.
Çünkü Assos bir yer değil, bir ruh hali…
Tarih boyunca filozoflardan sanatçılara kadar yolu buradan geçen herkes, bu taşların arasında kendine bir sessizlik bulmuş.
Ve hâlâ, çağın hızına inat, Assos’ta zaman ağır ağır akıyor. Biz de bu sessizliğe iki gün bile olsa ortak olduk.
Toksik aşkımız İstanbul’un gürültüsüne, stresine, koşturmacasına inat Assos, hem yakın hem de eşsiz güzelliği ile büyülüyor.
Daha doğrusu zaman bile kıyamıyor Assos’a… O kadar zarif, o kadar özel.
Ve burada aslında yapılacak çok şey var. En başta dostluk var, uzun uzun sohbet var.
Zamanın kıymetini bilmek var.
Uzun zamandır görmediğiniz dostlarla karşılaşmak, güzel yemekler yemek var.
Ve en önemlisi; ruhunuzu dinlendirmek var.
Ve tam da ruhunun en dinlendiği noktada da, Assos bir bilge gibi fısıldıyor kulağınıza ve “Dur. Bir nefes al. Kendine bak" diyor.
Buraya her gelişimde, Assos’a yerleşenleri daha iyi anlıyorum. Başta da Saadettin Saran'ı…
Kendisi artık adeta Assos’un muhtarı gibi. Yıllardır buraya yatırım yapıyor ama onun için burası sadece bir yatırım değil; bir kaçış, bir nefes alanı. Her fırsatta dalıp kendi vurduğu balıkları misafirlerine ikram ediyor. Bu hafta sonu, onun muhteşem çiftliğinde kahve içip, 40 yıllık dostluğa dem vururken bir kez daha hissettim ki, Assos, insanın kendisiyle barıştığı nadir yerlerden biri.
Ve tabii hayatta geriye kalan en güzel şeylerden biri de; güzel sohbetler, huzurlu anlar ve dostluklar değil mi zaten?
Biz de Assos’ta zamanı durdurduk, ruhumuzu dinlendirdik ve büyüsüne kapılarak döndük.
Henüz gitmediyseniz, geç kalmayın derim.
Ama şunu da bilin; burada lüks yok, gösteriş yok.
Assos’un tek lüksü; doğallığı, sessizliği ve samimiyeti. Bavulunuzu hafif tutun, ama kalbinizi kocaman açın.
***
Assos'ta yapılacaklar
Kadırga Koyu’nda denize girin.
Behramkale köy kahvesinde yaşlı amcalarla çay için.
Eski limanda sabah serinliğinde yürüyün.
Ve dönerken, valizinizde birkaç taşın yanı sıra, kalbinizde tarifsiz bir huzurla geri döneceğinizi garanti ederim.
***
Unutmadan
Antik tiyatrosunda bir an durup sesinizi dinleyin.
Athena Tapınağı'nda gün batımını izleyin.
Eski Limanda sabahın ilk ışıklarında kahvaltı edin.
Sokak aralarında yürüyüp taş evlerin gölgesinde kaybolun.