Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Güntay Şimşek ABD'nin İran saldırısı barışla nasıl bitecek?
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ABD Başkan Trump’ın görünmez uçak B-2’ler İran'ı neden bombalamaya karar verdiğini önümüzdeki günlerde daha çok tartışacağız. İran’ın nükleer silah yapmasına ramak kaldığı iddiası, nükleer faaliyetlerini sivil amaçlar doğrultusunda devam etmek için Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile yaptığı “Eylem Planı” anlaşmasına uymadığına dair iddialı raporlar ve İsrail’in İran’ın nükleer çalışmalarına yönelik sürekli teyakkuz hali sebebiyle bugünleri yaşamaya başladık. Ancak anlaşıldığı kadarıyla taraflar arasında anlaşma olsa dahi nükleer konusu sürekli gündemde olacak.

        Öte yandan ABD’de başka ilginç tartışmalar da söz konusu. Vadedilmiş topraklarda İsrail’e alan açmak için teolojik gerekçelerle karar verildiği ve ABD kamuoyuna, Irak müdahalesinde olduğu gibi yalan söylendiğine dair iddialar da ABD’nin gündeminde olduğuna göre bu saldırılar uzun süre konuşulmaya devam edecektir.

        Mesela Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard’ın ABD’nin İran’a saldırılması için haklı gerekçesi olmadığı ve karşı olduğu ABD'de medyaya yansıdı. Gabbard, 25 Mart'ta, Temsilciler Meclisi’ne, “İran'ın nükleer silah üretmediğini değerlendirmeye devam ettiğini ve İran dini lideri Ali Hamaney'in 2003'te askıya aldığı nükleer silah programına izin vermediğini” açıklamasının ardından gelen İran saldırısı, ABD’nin elinde somut maddi deliller olmadan dini referanslarla hareket ettiği şeklinde değerlendirilmeye devam ediliyor. Daha doğrusu somut delil bulunamayıp herhangi bir gerekçe de üretilemeyince dini referansların kullandığı dikkat çekenler de söz konusu. İlginç olan ABD’nin yaklaşımı da İsrail’in tutumları da İran’ın açıklamaları da maalesef kimseye güven telkin etmiyor.

        ABD Başkanı Trump’a Tulsi Gabbard’ın tespitleri hatırlatıldığında, “Gabbard’ın ne dediği umurumda değil, bence bir taneye sahip olmaya çok yakınlardı.” Şeklinde cevap vermesi, ABD’nin Irak’a saldırmadan önce gerekçeler üretme amaçlı olduğu yorumları yapılmasının siyasi bir anlamı veya karşılığı olur mu? Bilinmiyor.

        İran, ABD, Rusya, Çin ve Avrupa Birliği 2015'te nükleer çalışmalar konusunda eylem planı imzaladı. Anlaşma ile İran’ın o tarihte yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretimini yavaşlatması isteniyordu. Bunun için de iki denetim süreci söz konusuydu. Müfettişlerin denetimleri ve çalışmalara erişimlerine izin verilmesi isteniyordu. Müfettişlerin sahada olmadığı zamanlarda ise faaliyetlerin elektronik olarak izlenmesi talep ediliyordu. Ancak 2018’de Trump, İsrail’in baskısıyla İran ile yapılan bu anlaşmadan çıktı. Ve yine İsrail’in tespit ettiğini iddia ettiği bulgular eşliğinde ABD, İran’a sert yaptırımları gündemine aldı.

        Öte yandan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (IAEA) raporlarına göre de İran, Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA) anlaşmasından çekilmedi, ancak denetimleri sınırlamaya başladı. Elektronik monitörleri kaldırmak da dahil olmak üzere denetimler için gerekli olan sistemleri kapatmaya başladı. Hatta IAEA yetkilileri, İran'ı, müfettişlerin erişimi olmayan yerlerde uranyum zenginleştirmek için üç gizli tesisi işletmekle suçladılar. İran’ın denetim ve kontrol sınırlarını aştığını açıkladılar.

        Peki, İran nükleer çalışmalarda hangi denetim sınırları aştığı iddia edilmişti? Uranyum miktarı, zenginleştirme seviyeleri, santrifüjlerin sayısı, türleri, füze geliştirmede kullanılan metal bileşikler için araştırma ve geliştirme faaliyetleri konusunda IAEA’nın belirlediği çizginin dışına çıktığı belirtilmişti. Hatta Fordo gibi dağların içine saklanan tesislerde sivil amaçlı nükleer çalışma yapılmasının da mantıklı olmadığı eleştirileri yapılmıştı.

        Trump’ı harekete geçirdiği iddia edilen en vurucu argümana gelirsek… Eğer İran’a müdahale edilmez ise 2035 yılına kadar 60 kıtalararası balistik füzeye sahip olacağına sıkça vurgu yapılması ve İsrail’in de yoğun baskısıyla ABD, İran’ın Fordo’daki başta olmak üzere diğer iki nükleer tesisine saldırı gerçekleştirdi. Hatta İran’ın 2035'e kadar geliştireceği füzelerle ABD’ye nükleer saldırı yapabilecek kabiliyeti kazanacağına da dikkat çekiliyordu. Sadece İsrail’in değil, ABD’nin de İsrail’in nükleer başlıklı füzelerinin hedefine gireceği yönündeki yaklaşımlar sonrası ABD savaşa dahil oldu. Ancak ABD’nin saldırısıyla birlikte İran-İsrail savaşına bir süper gücün de eklenmesiyle birlikte bu sıcak gelişmelerin nasıl gelişeceği gerçekten bir barışa dönüşüp dönüşmeyeceği hususu artık tüm dünyanın meselesi haline geldi. Dolayısıyla asıl endişeli sürecin ABD saldırıları sonrası başlamış olduğunu söylemek yanlış olmaz.

        ABD, İran-İsrail savaşına dahil olan kadar, Netanyahu, ülkesi için tehlikeli gördüğü Hamas ve Hizbullah’a büyük darbe vurarak başarı elde etti. Suriye’de Esat gitti. İsrail’in en büyük problem olarak gördüğü İran’dan geleceği düşünülen nükleer tehdidin de ABD ile ortadan kaldırıldığı düşünülürse bir taraf için barış yapılabilir durum söz konusu. Ancak barış hangi şartlarda yapılacak? İran, aldığı ağır darbeler sonrası barışa “evet” diyebilecek mi? Kabul etmezse bölgede savaş ortam nasıl gelişecek? Rusya ve Çin, İran’a destek olacak mı veya hangi ölçülerde destek olabilecekler? Bu soruların cevabı bilinmiyor?

        Öte yandan her iki ülkeyi; İsrail ve İran’ı sadece bölgenin değil dünyanın problemi olarak görenlerde çok. Birbirlerini ezmesine sevinenler az değil. ABD ile İsrail güç dengelerini bozarken, İran’a benzer desteğin gelme ihtimali bilinmediği için Ortadoğu’da önümüzdeki günler veya aylarda neler olabileceği de kestirilemiyor. Ayrıca ABD’nin saldırısı sonrası İran’daki nükleer tehlikenin ne kadar ortadan kalktığı da tam olarak tespit edilmiş değil. Hatta İran, “hiçbir şey kaybetmedik” açıklamaları yaptığı için savaş tehlikesi de devam ediyor olabilir...

        Evet, İsrail, kendisi için en büyük iki tehdidi binlerce insanı öldürerek büyük oranda ortadan kaldırdığını söylüyor. Ancak üçüncü tehdit olarak saydığı İran’ın nükleer çalışmalar için atmış olduğu adımlara ve yoğun saldırılara ABD’yi de sokmasıyla kendini de bölgeyi de daha büyük tehlikeye atmış oldu. Sanılanın aksine barışa giden yolların da problemlerle dolu olduğunun unutulmaması lazım. Ortadoğu, bu haliyle öyle görünüyor ki önümüzdeki aylarda da barıştan çok kargaşayı, savaşı konuşacak gibi…