Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Trump'ın makulü ve "1984"
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Donald Trump’ın ikinci dönemi, dünyayı sarsmaya devam ederken kendi içinde de derin çatışmaların sinyalini veriyor.

        Aslında göçmenlere yönelik tutuklamalar üzerinden başlayan ve “bir eyalete federal müdahale”ye dönüşen olayların birdenbire ortaya çıkmadığını görmek gerekiyor. Trump’ın daha ilk döneminde ortaya koyduğu “biz ve onlar” ayrımı, siyasetin yanısıra güçlü bir ideolojik ve teolojik arkaplana sahip.

        “ONLAR”IN KAPSAMI GENİŞ

        “Onlar”, Meksikalılar, Latinler, Müslümanlar. Liste uzun. Kapsamı hayli geniş. Vize uygulamaları da bu anlayışın bir parçası.

        Daha ilk dönem itibarıyla Trump’a bu konulara dair bazı uyarılar yapmak isteyenler oldu. Göçmenler üzerinden başlayan bu ayrımcılığın, bir yanıyla ABD’nin küresel itibarını sarsacağı, diğer yandan ülke içinde “aidiyet duygusu”nu zayıflatacağı söylendi. Bir de işgücü piyasası üzerinde olumsuz etkiler uyandıracağı.

        Trump’ın temsil ettiği zihin dünyasına dikkatle bakılmadığında, makul bir başkanın bu uyarıları önemseyeceğini düşünebilirsiniz. Tekrar vurgularsak neden “makul” bir yönetici ülkesinde bir sadakat ya da aidiyet sorunu yaratsın ki. Ya da göçmenlerin oluşturduğu işgücü ağına zarar verecek hamleler yapsın.

        TRUMP’IN MAKULÜ FARKLI

        İşin çok sade bir açıklaması var. Trump için böyle bir “eşitlik” dengesi oluşturmak makulü değil, dengesizliği oluşturuyor. Zihni (aslında onu sahneye çıkaranların zihin dünyası) son derece berrak hiyerarşiler içeriyor. “Biz ve onlar”ın anlamı da öyle karmaşık değil aslında. Belli bir zaman diliminde düşmanlaştırmayı, mümkün olan “ayrık otları”nı tasfiye etmeyi, kalanlar üzerinde “mutlak bir itaat” ilişkisi kurmayı hedefliyor.

        Başkanlık ofisinde kendisini kutsayan birtakım insanların dünyası bu aslında.

        DESTEĞİ AZALIR MI?

        Trump geri adım atabilir mi, elbette. Ancak bu herhangi bir şekilde hedeflerinden vazgeçtiği anlamına gelmez. Onun Kaliforniya örneğinde uyguladığı müdahale politikasının, kendisine yönelik desteği azaltacağı ve böylece siyasi tasfiyesinin önünü açacağı tezi ise, Trump’ın dünyasını hafife almakla eşdeğer.

        20 eyalette Trump yönetimine açılmış davalar var. Bunların ana vurgusu, yönetimin “eyaletlere yönelik federal fonları kesme” tehdidi. Harekete geçen savcılar bu durumu kongre yetkilerini yok saymak ve eyaletleri kendi politikalarına uymaya zorlamak olarak tanımladı. Açılan davaların öncülüğünü Kaliforniya başsavcısının yaptığını söylemek herhalde tabloyu daha iyi açıklıyor.

        DEMOKRATLAR ZAYIF

        Demokratlar hala zayıf. Üstelik bu ülke içinde olduğu kadar küresel ölçekte de geçerli. Dolayısıyla Trump’ın “göçmen eşittir suç” tezine karşı koyacak teorilerinin, ABD’nin kendisini yeniden tanımladığı/dönüştüğü bir zaman diliminde yeterince karşılığı yok. Trump bu karşıtlığı, mutlak itaat çizgisine kadar sürdürmenin peşinde.

        Demokratların zayıflığı karşısında Trump “tam teşekküllü bir ideoloji” sunuyor. Aile, muhafazakar değerler, sansür, göçmen karşıtlığı gibi.

        Amerikan devlet yapısının ana omurgasını oluşturan elitlerin ( ideolojik ve ekonomik seçkinler) bu dönüşüme dair rolleri ya da tepkileri üzerinde konuşmak için biraz erken. Ancak tehlikeli kapılar açmış olsa da mevcut dönüşümün tamamen dışında olduklarını söylemek “demokrat bir hayal” olur herhalde.

        George Orwell'ın 1984'ünde şöyle deniliyordu: "Aşağı kesim açısından, hiçbir tarihsel değişiklik, efendilerinin adının değişmesinden başka bir anlam taşımamıştır.” Birkaç sayfa sonrasında ise şu cümle: ”Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülmez.”

        Kimbilir neler bekliyor dünyayı.