Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Türkiye'nin farkında olmamak
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazı anları tarihi olarak tanımlarız. Bu bazen büyük bir başarı, bazen beklenmedik bir gelişme, bazen de yeni bir hamlenin başlangıcıdır.

        Terör örgütünün silahlarını teslim etmesi, yaklaşık 10 aydır adım adım işleyen bir sürecin devamı. Pek çok bakımdan da en kritik aşaması. Terörsüz Türkiye olarak adlandırılan sürecin üzerinde başından itibaren, pek çok kuşku bulutu vardı. Bunların hepsini aynı yere koymanın mümkün olmadığını, toplumsal düzeyde ve geçmişin hafızasının da getirdiği haklı endişeler olabileceğini sıkça dile getirdim.

        Sürecin sonunda Türkiye’nin güçlü ve kârlı çıkmasından rahatsız olanların pozisyonu çok daha farklı elbette. Onların dün ve bugün olduğu gibi, yarın da bu operasyonel tarzlarına devam edecekleri kehanet olmasa gerek.

        SAMİMİYET TESTİ

        Terör örgütünün, İmralı’dan gelen çağrı sonrasında aldığı fesih ve silah bırakma kararının, başından itibaren büyük bir titizlikle yürütülen sürecin pratiği anlamında en önemli test alanı olduğunu söyleyebiliriz. Kendisine doğrultulan bir silahın gölgesinde atılacak hiçbir adımın ve olumlu yaklaşımın olamayacağını kararlı biçimde ifade etti Türkiye. Şimdi bunu sahada somut olarak görmek istiyor.

        Süreci ne kadar yakından takip etmeye çalışsak da her durumda en az birkaç gün geride kaldığımızı söylemekte sakınca yok. Biz bunları yazarken, muhtemelen birkaç gün sonra bize açıklanacak gelişmeler yaşanıyor olmalı.

        TERÖRE KARŞI YALNIZDIK

        Şimdilik belirgin hale gelen tarih 11 Temmuz gibi görünüyor. Sonuçta bu bir başlangıç ve yıllar yılı çok sayıda destekçisi eliyle silahlandırılan bir terör yapısı adım adım bunları teslim edecek.

        Bunun dünyadaki benzerleriyle kıyaslanması pek kolay değil. Türkiye, bu mücadelede hep yalnızdı. Dostları, komşuları ve müttefikleri yanında olmak şöyle dursun, terörü beslediler ve büyüttüler. O yüzden kendi göbeğini kendisi kesti Ankara. Bugün de terörle mücadele konusunda geldiği aşamayı bu tercihlerine borçlu.

        Özellikle iç siyasetteki gündem ve tartışmalar, Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğuna dair gerçeği görmemize engel oluyor. Bölgenin tartışmasız en güçlü ülkesiyiz. Küresel düzeyde etki alanlarımız var.

        Bize uzatılan her el dostane değil, olamaz da. Ama ittifak kurmayı, denge oluşturmayı, bir bölgede çatışma halinde olduğumuz bir ülke ya da güçle, başka bir alanda işbirliği yapabilmeyi başarmak zorundayız.

        İDEOLOJİLERİN ESİRİ OLAMAYIZ

        Türkiye, ideolojik yaklaşımların esiri olamaz. Bunları savunan kesim ya da toplulukların olması, hatta zaman zaman bunların güç kazanması bu gerçeği değiştirmez, değiştirmemeli. Türk devlet aklını besleyen çok sayıda unsur, görüş, tez ve yaklaşım olduğu gibi; bunların tarihsel hafıza ve tecrübenin etrafında yoğrulan bir hamuru da var.

        Sözgelimi Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerin ortaya çıkardığı zemini, ideolojik hamasetle ele almak; dahası konu bir başka ülke olunca böyle bir ilişkiyi her bakımdan haklı ve meşru görmek akılalmaz bir çelişkidir. Şu günlerde Trump yönetiminin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırma kararını, Türkiye ve Suriye’nin bölgede oluşturduğu güç dengesinin sonucu olarak görememek tam olarak ideolojik körlüktür.

        ORTAK DEĞERLERE SAHİP ÇIKMAK

        Terörsüz Türkiye sürecinden daha güçlü ve coğrafyasında geniş nüfuz alanına sahip bir ülke olarak çıkacağımıza inanıyorum. Adım adım ve her aşaması iyi planlanmış bir süreç bu. Aksilikler, sabotajlar olmaz mı, elbette olacak. Bu mücadelenin karakteri bu aslında.

        Yeri gelmişken, bu toplumun kahir ekseriyetinin ortak hassasiyete sahip olduğu değerlere yönelik saldırılar karşısında tavır almamak kabul edilemez. Hele de bu hassasiyeti üç beş grubun sloganı gibi görmek milletimizi hiç tanımamak demektir.