Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Filistin devletinin öncüsü Türkiye
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gazze’deki ateşkesi sağlayan zirve tamamlandı. Türkiye, ABD, Mısır ve Katar dörtlü bir anlaşmaya imza attı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Mısır dönüşünde önemli mesajlar verdi.

        Dört ülkenin ortak olarak imza attığı metnin daha genel ifadelere sahip olduğunu; ancak çatışma ya operasyonların yerini müzakere ve diplomasinin almasına yönelik vurgularının sürecin ana özelliği olarak dikkat çektiğini söyleyebiliriz. Şu cümleler imzalanan ortak metinden:

        “Aralarında Hristiyanlık, İslamiyet ve Yahudiliğin de bulunduğu kökleri bu topraklarda iç içe geçmiş inanç toplulukları için bu bölgenin derin tarihi ve manevi öneminin farkındayız. Bu kutsal bağlara saygı gösterilmesi ve kültürel miras alanlarının korunması, barış içinde bir arada yaşama taahhüdümüzün temel önceliği olmaya devam edecektir.”

        “SORUN ÇÖZEN BİR BELGE DEĞİL”

        Peki, dün imzalanan metinle birlikte nasıl bir döneme giriyoruz? Ateşkes ve mutabakatın etkisi nasıl bir süreci karşımıza çıkaracak? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendirmesinden bir bölüm aktaralım:

        “Varılan mutabakatın harfiyen uygulanması, bu süreçte Amerika'nın İsrail hükümeti üzerindeki etkisini sürdürmesi çok önemli. Gerçekleşen rehine ve mahkum takası son derece mühimdi. Anlaşmaya Filistin sorununu çözen bir belge gözüyle bakmak yanlış olur.”

        Bu tanımlama, Ankara’nın temkinli tavrının yanısıra, süreci takip ve denetleme noktasındaki kararlılığını da ifade ediyor. Günün sonunda Batılı ülkelerin Gazze ve Filistin konusundaki hassasiyetini aynı düzeyde devam ettireceğini düşünmek fazlaca iyimserlik olur.

        BASİT TANIMA KARARLARI YETMEZ

        Türkiye’nin bu meseledeki rolünü ve sorumluluğunu daha da artıracak nokta burası. Katliama ve yıkıma göz yuman, kendi halklarının tepkisi ve vicdanı üzerinden, ayrıca Trump’ın baskısıyla soruna ilgi gösteren ülkelerin sahada kuvvetli bir aktör olmaları beklenmemeli.

        Cumhurbaşkanı bu yöndeki kaygılarını ve beklentilerini şöyle ifade ediyor:

        “Gelinen aşamada iki egemen devletli çözüm yönünde gayretlerin artmasında fayda var. Birleşik Krallık ve Fransa başta olmak üzere Batılı ülkelerin Filistin devletini tanıma kararlarını basit birer tanıma kararı değil de iki devletli çözüme giden sürecin yapı taşları olarak görmek istiyoruz. Diğer türlü atılan adımlar yarım kalacak, amacına tam manasıyla ulaşmayacaktır.”

        GÖREV GÜCÜ, İNŞA VE İHYA

        Gazze’de bulunması öngörülen görev gücüne dair durum, bazı belirsizlikler taşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada yer alacağımızı geçtiğimiz hafta ilan etti.

        Ancak bu gücün, ağır silahlara sahip askeri bir nitelikte olmayacağının altını çizmek gerekiyor. Daha çok bölgenin iç güvenliğini sağlamaya yönelik ve hafif silahlar taşıyan bir organizasyon olacak.

        Belki de en önemli misyonu, bölgeye yönelik yardımların sağlıklı biçimde dağıtılması, dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ihya ve inşa” olarak ifade ettiği Gazze’nin ayağa kaldırılmasının zeminini sağlayacak. Türkiye’nin burada merkezi bir role sahip olacağını, hatta söz konusu gücün eğitimine katkı sağlayacağını da söyleyebilirim.

        Cumhurbaşkanı, görev gücünün yapısına dair değerlendirmelerin şu anda devam ettiğini ifade ederken, “Gazze'de yapılması gereken çok kritik işler var.” değerlendirmesini yaptı.

        ABD’NİN TAKİBİ

        Sürecin en kritik başlığı, İsrail’in sözüne uyup uymayacağı. Hemen herkes bu konuda aynı yere dikkat çekiyor. Bu anlamda Trump’ın İsrail üzerinde kurduğu baskının devamı kuşkusuz önemli. Erdoğan-Trump hattındaki temasların özellikle bu alanda aktif ve sıcak olarak devam etmesi de İsrail’in yeniden saldırgan politikalara kalkışmaması açısından belirleyici bir dinamik.

        FİLİSTİN DEVLETİNİN ÖNCÜSÜ TÜRKİYE

        Şu bilgiyi ve onu destekleyecek öngörüyü tekrar vurgulamak istiyorum. Türkiye’nin Gazze ve Filistin hassasiyeti, sahici, kalıcı ve tarihsel misyonuyla harmanlanan büyük bir stratejinin parçası. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Filistin’in devlet olma hakkı merkezde olmak üzere atılacak adımların öncüsü olmaya devam edecek.

        Türkiye Cumhuriyeti bir devlet; dernek değil. İnanç ya da anlayışlarını ideoloji haline getirip ülkemizin sırtına yüklemek isteyenlerin, Ankara’nın oyun kurucu iradesini doğru okuyarak, kendi bulundukları alanda katkı sağlamaları da sürecin önemli başlıklarından birisi.