Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Erdoğan-Trump, geleceğe bakan yeni dönem
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la ABD Başkanı Trump arasındaki görüşme öncesinde, tansiyonu yüksek tartışmalar veya gergin anlar bekleyenler vardı. Hatta daha önce Washington’a gelen kimi liderlerin yaşadığı sorunların benzerinin olabileceği gibi endişeler vardı.

        Bunları anlayabildiğimi söyleyemem. İki nedenle.

        Birincisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Zelensky veya benzeri isimlerle kıyaslamak daha baştan anlamsız bir yaklaşım. Şu ana kadarki siyasi hayatı boyunca bu tarz görüşmelerde veya zeminlerde Erdoğan’ın nasıl bir duruş sergilediğini hatırlamak bile yeterli olur sanırım.

        İkincisi, Trump göreve geldiği günden itibaren gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, gerekse de Türkiye’yle ilgili görüşlerinde son derece tutarlı bir çizgi izledi. Trump’ın inişli çıkışlı veya çelişkili bulunan politik tarzının, bu noktada geçerli olmadığını dikkate almak zorundayız. Özetle, Erdoğan’ın güçlü liderliğine, özellikle Suriye konusundaki başarısına ve iyi bir müttefik olduğuna dair sözlerini her zeminde tekrarladı.

        GÜÇLÜ LİDERLİK VE UYUM

        Güçlü liderlik demişken, dün tüm dünyanın yakından takip ettiği iki liderin tarzına dair birkaç değerlendirme yapmakta yarar var.

        Trump, kelimenin tam anlamıyla bir tüccar. Düşündüğünü söylemekten sakınmıyor, müesses nizamla ilgili eleştirilerini de aynı cesaretle ortaya koyuyor. Hedefe odaklı ve oraya doğru ilerlerken yöntem, araç ya da aktör değiştirmekten çekinmiyor. Çoğumuzun çelişki veya bir öyle bir böyle diye tarif ettiğimiz yanı bu. Kendisini çelişki içinde görenleri dert etmiyor, onun için aslolan ne pahasına olursa olsun hedefe ulaşmak. Tarih bilgisi başta olmak üzere en temel konularda yaptığı hataları düzeltme ihtiyacı bile duymuyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, gençlik yıllarından itibaren siyasetin içinde. Yasaklar, kapatma davaları ve birbiri ardına gelen e-muhtıra ve darbe girişimlerine rağmen ayakta kalmayı başaran bir lider. Çeyrek yüzyıla yaklaşan iktidar döneminde atlattığı badirelerin yanısıra, devrim niteliğinde pek çok değişime imza attı. Güçlü liderliğinin ve uzun yıllara dayalı tecrübesinin bunda payı büyük.

        Trump, sezgileri çok güçlü bir isim. Bunu ticari becerisiyle birleştirerek sonuç odaklı hareket etme konusunda sınır tanımıyor. Kavgasıyla barışı birbirine komşu adeta. Bunu kendisinin siyasi akıldan yoksun olmasına bağlayanlara asla katılmıyorum.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Trump’ın birbirlerini dinleme ve anlama konusunda ciddi bir uyumun olduğuna günlerdir dünya basınında önemli atıflar var. Nitekim görüşmede bunun hayli sıcak örneklerini gördük.

        Bu görüşmeye dair gündemde olan F-16’lar konusunun hayli hızlı ilerleyeceğini öngörenler bir hayli fazlaydı. Ancak F-35’ler konusunda da beklenenden daha hızlı bir mesafe alınacağını düşünenlerin sayısı görüşme sonrasında hayli arttı.

        TÜRKİYE YÜKSELEN GÜÇ

        Gayet açık, Trump ve kuşkusuz arasındaki devlet aklı Türkiye’nin çok kutuplu dünyada yükselen bir güç olduğunun farkında. Ticari hacmin genişlemesinde geniş bir mutabakat var. Sürecin akışına göre CAATSA’nın kaldırılması da aynı şekilde hız kazanabilir.

        Kuşkusuz tüm bunların ötesinde iki liderin iki ana gündemi vardı. İlki Gazze-Filistin konusu ve İsrail saldırganlığının durdurulması. İkincisi, Suriye’nin yakın geleceği, devlet yapısının şekillenmesi ve elbette SDG’nin entegrasyonu.

        Dün akşam gerçekleşen kritik görüşmenin Suriye özelinde hangi dengeleri kuracağını, Türkiye’nin ana tezlerinin ve kaygılarının ne düzeyde sahaya yansıyacağı boyutu elbette önemli. Çok dikkat çekici olan şu. Zirve devam ederken, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Barrack bu konulara dair kritik açıklamalar yaptı.

        TÜRKİYE-SURİYE İTTİFAKI VAZGEÇİLMEZ

        Amerikan yönetimi, Suriye rejiminin gerek siyasi dengeler, gerekse de yönetim kurgusu açısından Türkiye tarafından desteklenmesinden rahatsız değil. Önce Riyad, ardından BM zirvesinde Ahmed Eş Şara’nın uluslararası zeminde kabul görmesi net biçimde Türkiye’nin katkısı olmadan gerçekleşemezdi.

        Suriye’de bebek adımlarıyla ilerleyeceklerini söyledi büyükelçi. Ancak tarafların çözüme yakın olduğunun da altını çizdi. SDG’nin ABD’de gerçekleşen zirveden beklediği mesajları alamadığını söylemek mümkün. Trump’ın özellikle Türkiye-İsrail arasında daha ciddi bir gerginlikten endişe duyduğu da çok açık.

        Gazze ve Filistin konusu. Türkiye’nin tavrı çok açık, sağa sola çekilecek bir yanı yok. Gazze’de katliam duracak, iki devletli çözüm esas alınacak.

        Bunların adım adım hayata geçmesi Türkiye’nin olmazsa olmazı.

        Eğer özet ya da benzeri bir tanımla bakarsak Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir döneme giriyoruz. Her şeyin kolayca çözüme kavuştuğu değil, deyim yerindeyse kora kor müzakere edildiği bir dönem. Türkiye’nin farkında olmak önemli, güçlü roller üstlenecek bir tarih, hafıza ve kapasiteye sahip. Trump yönetimi bu konuda hayli dikkatli ve özenli. ABD’de verilen tüm kareler bunu gösteriyor.

        Olumlu ve her bakımdan geleceğe bakan bir görüşme. Bu yönüyle de Türkiye açısından ciddi kazanımların kapısını aralayabilir.