Gazze için sağlanan ateşkes, İsrail saldırganlığı ve son olarak da parlamentoda kabul ettiği “Batı Şeria’nın ilhak yasası”yla birlikte çok daha kırılgan hale geldi. Bakalım ABD Başkanı Trump'ın bu konudaki sert açıklaması, "İsrail, Batı Şeria'yı ilhak ederse tüm desteğimi kaybeder", süreci nasıl etkileyecek.
Hiç kuşkusuz bu sorunun, sadece iki yıldır devam eden çatışma ya da katliamlardan ibaret olmadığının herkes farkında. Yüzyılı aşan geçmişe sahip bir sorunun, kolayca barış zeminine oturmasını beklemek elbette hayalcilik olur.
FİLİSTİN HALKI BÜYÜK ACI YAŞADI
Filistin halkı, sistematik biçimde işgal edilen topraklarında, uluslararası sistemin göz yumduğu katliam çarkının ortasında büyük acılar yaşadı. Bunun ortaya çıkardığı bir hafıza var ve bazı şeylerin geride bırakılmasını beklemek kelimenin tam anlamıyla haksızlık olur.
Yıllar yılı bu meseleye kafa yormuş isimlerin önemli biri bölümü, iddialı biçimde ortaya çıkan planın ve ateşkesin işe yaramayacağı konusunda hemfikir.
Yakın bir tarihte Arap yarımadasını enine katedip Katar’a saldıran ve adeta bir egemenlik ilanında bulunan İsrail’in, Trump’ın baskısıyla özür dilemesine rağmen bu iddialarından geri adım attığını düşünmek için fazlaca bir gerekçeye sahip değiliz.
İSRAİL ASLA GÖNÜLLÜ DEĞİL
Hukuk ve ilke tanımaksızın askeri güç kullanarak hareket eden, hedeflerinden geri adım atmayan ve bir şekilde cebinde tuttuğu “teolojik yol haritası”ndan sapmayan bir anlayışın, birdenbire ateşkese uyup, barışa giden yolu gönüllü olarak açmayacağının herkes farkında elbette.
Nitekim ateşkes için atılan imzalara rağmen onlarca kez ihlalde bulunan, çok sayıda insanı katleden ve yazının girişinde ifade ettiğimiz “yasa”yı kabul eden bir ülke var karşımızda.
İsrail’in güç kullanma kapasitesinin ana mimarı olan ABD’nin, işin bir aşamasında devreye girerek şekillendirdiği plana dair en makul beklenti şöyle özetlenebilir: En azından Gazze’de bir ateşkes sağlamak, insanların temel ihtiyaçlarını sağlayıp inşa faaliyetine başlamak ve bir geçiş süreciyle siyasi zeminin oluşturulma ihtimali güçlendirmek.
İSRAİL EMELLERİNDEN VAZGEÇMİYOR
Bu tezin en güçlü aktörü kuşkusuz Türkiye. Bir yandan Hamas yönetimiyle üst düzeyde temaslarını sürdürürken, diğer yandan ABD’nin ateşkese dair tavrını güçlendirmesi yönünde çaba gösteriyor.
Diğer yandan İsrail’in tam da bu sürecin ortasında, üstelik Lübnan’dan gelen müzakere çağrısına rağmen bu ülkeye yönelik saldırılarını artırması, bölgede emellerinden vazgeçmeyeceğinin bir başka yansıması.
Gazze’de toprak altındaki bedenleri çıkarabilecek hiçbir araç ve ekipmanı kalmamış (İsrail tarafından yok edildiği için elbette) Hamas’ı “cesetleri vermiyorsunuz” diye ateşkesi ihlalle suçlayan İsrail’in, bir de bu görevi üstlenmek isteyen Türkiye’ye itirazı bambaşka anlamlar taşıyor.
TÜRKİYE’DEN RAHATSIZ
İsrail, planın bir yanında ve ateşkes sürecinin tam ortasında Türkiye’nin bulunmasından son derece rahatsız. Oluşabilecek herhangi bir güç içinde de Türk ordusunun bulunmasını istemediğini beyan ediyor.
Bu korkunun anlam haritası çok açık. İsrail adına strateji üreten isimler, Ankara’nın Gazze’deki anlaşma halinden büyük kazanan olarak çıkmasından endişeli. Bunun açık biçimde İsrail’in kuşatılması anlamına geldiğini söylüyorlar.
Türkiye, iki devletli bir çözüm dışındaki herhangi bir seçeneğin bölgeye barış getirmeyeceğini açık ve kararlı biçimde savunuyor. Böyle bir devletin Filistin halkını temsil eden aktörlerin katılımıyla gerçekleşmesini istemesinden daha doğal bir talep de yok.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN KRİTİK GEZİSİ
Türkiye’yi sürekli olarak nüfuzunu artırmakla suçlayan İsrail’in, bölgesinde saldırganlık sınırlarını nerelere kadar taşıdığı ortada. Ama bunu yapan kendisi değilmiş gibi, Ankara’nın mesela Şam’da kurmaya çalıştığı dengeden paranoya düzeyinde endişe ediyor. Aynı ölçüde de başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletini de kabus olarak görüyor.
Kuveyt, Katar ve Umman’dan, hem önemli anlaşmalar yaparak, hem de Filistin konusundaki kararlı tutumunu vurgulayarak ayrılıyor Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Türkiye, kim kabus görürse görsün, bölgenin en büyük aktörü ve barıştan yana olan her adımın yanında.