Haftanın Kitapları
Biyografiden öyküye, araştırmadan romana, anıdan şiire bu hafta da pek çok kitap okurla buluştu. İşte yeni çıkan kitaplar arasından sizin için seçtiklerimiz... Keyifli okumalar...

ALEF
(Jorge Luis Borges)
Arjantinli yazar, şair ve çevirmen Jorge Luis Borges’in en verimli döneminde yazdığı hikâyeleri bir araya getiren Alef, ekim ayında Can Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı. Zaman, kimlik ve ölümsüzlük temaları çevresinde kurulan Alef, farklı gerçeklik ve anlam katmanları vaat eden bir metin. Zamanın katlandığı, aynaların iç içe geçtiği, evren içinde bir evren... Jorge Luis Borges Alef’te sadece hikâye anlatmıyor, varlığın yapısını yeniden inşa ediyor: “‘Yemek odasının altındaki bodrumda,’ diye ekledi, telaştan telaffuzu bozularak. ‘O bana ait, bana ait! Onu okul çağından önce, çocukken keşfettim. Bodruma inen merdiven epey dik olduğundan büyüklerim inmemi yasaklamıştı, ama birilerinden bodrumda bir dünyanın saklı olduğunu duymuştum. Sonradan bunun bir sandık olduğunu öğrendim, ama çocukken orada bir dünyanın saklı olduğunu sanmıştım. Gizlice bodruma indim, yasak merdivende ayağım kayınca yuvarlana yuvarlana düştüm. Gözümü açtığımda Alef’i gördüm.’”

BİLGE KRAL MARCUS AURELIUS
(Donald J. Robertson)
VakıfBank Kültür Yayınları, psikoterapist ve yazar Donald J. Robertson’ın kaleme aldığı, “Bilge Kral Marcus Aurelius” adlı kitabı okurlarla buluşturuyor. Eser, Roma İmparatorluğu’nun başında, tarihin en çalkantılı dönemlerinden birinde tahtta oturan imparator Marcus Aurelius’un biyografisini konu alıyor. Marcus Aurelius, veba, savaşlar ve sayısız ihanetin ortasında dimdik ayakta kalan bir filozoftu. Kendi ruhunun derinliklerine inerek, tüm zamanların en çok okunan felsefe klasiklerinden birini kaleme alan bir düşünürdü. Bu kitap, tahtın ve savaş meydanlarının ötesinde, bilge bir hükümdarın gerçekte kim olduğuna dair ipuçları sunuyor. Donald J. Robertson, Marcus Aurelius’un özel notları olan Kendime Düşünceler’den yola çıkarak onun iç dünyası ile tarihsel olaylar arasındaki bağı ustalıkla ortaya koyuyor. Aurelius’un annesinden aldığı alçakgönüllülük derslerinden Stoacı hocalarıyla yaptığı sohbetlere; İmparator Hadrian’ın entrikalarından Antoninus Pius’un erdemli yönetimine kadar onun karakterini şekillendiren pek çok durak, kitapta ayrıntılı biçimde ele alınıyor.

EŞİTLİĞİN KISA TARİHİ
(Thomas Piketty)
Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital adlı kitabıyla dünyada büyük yankı uyandırarak “eşitsizlikler” tartışmasına yepyeni bir boyut getiren, ardından çıkan Kapital ve İdeoloji’de eşitsizliği çok daha geniş bir tarihsel perspektif içinde ele alan Thomas Piketty, bu kez karşımıza Eşitliğin Kısa Tarihi ile çıkıyor. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın İnceleme-Araştırma dizisinden çıkan ve Hande Koçak tarafından çevrilen Eşitliğin Kısa Tarihi, önceki dev eserlerin ana derslerini bir sentez halinde sunuyor ama onların tetiklediği tartışmaların ışığında eşitliğin tarihine yönelik yeni bir bakış açısı da geliştiriyor. “İktisadi sorunlar küçük bir uzman ve yönetici sınıfına emanet edilemeyecek kadar önemlidir. Yurttaşların bu bilgiye tekrar sahip çıkması iktidar ilişkilerini dönüştürmenin temel aşamalarından biridir” diyen Piketty, eşitliğe doğru ilerleme mücadelesinin köklerinin çok eskilere uzandığını gösterirken, bu sürecin 21. yüzyıldaki olası evrim çizgileri hakkındaki fikir ve önerilerini de okuyucuyla paylaşıyor.

#eşrefimahlukat
(Songül Öden)
“Unutmak; nasıl hafifletici bir kelime, içinde milyonlarca özgürlük barındırıyor... Sorumluluğu evrenin bilmem neresine bırakıp gitmek... Sorumlu olmamak... Sorumlu tutmamak... Akvaryumda cama ya da birbirlerine çarptıkları anda en başından başlayan, neden orada olduklarını unutan balıklar gibi...” Songül Öden, hayat koşturmacasının gürültüsünde yitirdiğimiz ince sızıları, ansızın beliriveren anıları, insanın kalbini sıkıştıran o tanıdık endişeleri ve en saf haliyle aşkı fısıldıyor öykülerinde. Sevginin, hüznün, heyecanın, bitimsiz korkuların bizi biz yapan asıl hisler olduğunu gösteriyor, her şeyin bu hislerden ibaret olduğunu... Üstelik kendine has anlatımı ve diliyle duygulu, coşkulu, içten, hayal gücünü tüm renkleriyle yansıtan, büyülü ve gerçekçi bir dünya kuruyor... İlitişim Yayınları'ndan çıkan ve Songül Öden'in uzun yıllara dayanan yazma serüvenini görünür hale getiren #eşrefimahlukat, her şeyin, herkesin birbirine benzemeye başladığı çağımızda, hepimizin “biricik” olduğunu hatırlatıyor...

BİR SU DAMLASI KADAR HAFİF
(Cangül Soydemir)
Cangül Soydemir, yeni romanı ‘Bir Su Damlası Kadar Hafif’te modern yaşamın parıltılı yüzü altında gizlenen yükleri, kadının içsel çatışmalarını ve özgürleşme arzusunu incelikle anlatıyor. Eva Yayınları'ndan çıkan roman insanın kendine yabancılaştığı bir dünyada, özüne dönme cesaretini ele alan roman, hayatın ağırlığını bir su damlası kadar hafifletebilmenin ancak farkındalıkla mümkün olabileceğini çarpıcı bir dille hatırlatıyor. Soydemir, Bir Su Damlası Kadar Hafif’te Yunus Emre’nin “yedi kapı” metaforundan ilhamla, insanın kendine varma yolculuğunu çağdaş bir alegoriye dönüştürüyor. Romanın kahramanı Gizem’in içsel dönüşümü, her biri bir farkındalık eşiğini temsil eden bu kapılardan geçişiyle derinleşiyor. Korku, sevgi, teslimiyet, idrak, tevazu, merhamet ve nihayet özgürlük kapıları… Her biri, insanın benliğinden sıyrılıp özüne ulaşma çabasının sembolü. Yunus’un asırlardır yankılanan “Bir ben vardır bende, benden içeri” sözü, bu kez modern bir kadının içsel uyanışıyla yeniden anlam buluyor.

PERİHAN
(Sevda Ceren Mutlu)
Sevda Ceren Mutlu,ilk romanı Perihan'da okurları Beyoğlu'nun gizemli ara sokaklarına ve asırlık Zarifi Apartmanı’nın derinliklerine davet ediyor. Gutenberg Yayınları'ndan çıkan, güçlü atmosferi ve çarpıcı karakterleriyle dikkat çeken eser, kayıp ve sırlarla örülü bir hikâyeyi gün yüzüne çıkarıyor. Beyoğlu’nun ara sokaklarında geçen hikâyede, yüz yılı aşkın süredir ayakta olan Zarifi Apartmanı’nın koridorlarına sinmiş hayatlar, kayıplar ve sırlarla iç içe ilerleyen bir anlatı okuru karşılıyor. Geçmişle bugünün kesiştiği roman, gizemli bir kaybın ardından yıllar sonra açığa çıkan sırları ve tesadüflerle örülü ilişkilerin nasıl yeni bağlara dönüştüğünün hikâyesini ele alıyor. İki hayatın kıyısında yürürken kahraman olmuş bir kadının hikâyesini anlatan Perihan, okurunu geçmişle bugünün iç içe geçtiği, sırların hayatlara yön verdiği bir yolculuğa davet ediyor.

CADI AĞACI
(Ayla Kutlu)
Everest Yayınları, Türk edebiyatının usta kalemlerinden Ayla Kutlu'nun başyapıtlarından Cadı Ağacı'nı yeniden okurlarla buluşturuyor. Bireyin içsel çatışmalarını, geçmişle yüzleşmesini ve varoluşsal sancılarını derin bir psikolojik gözlemle ele alan eser, okuru Nilüfer karakterinin karmaşık dünyasında sarsıcı bir yolculuğa çıkarıyor. Roman, başarılı bir doktor olan Nilüfer'in, eski dostu Tahsinile yaptığı bir tatil sırasında su yüzüne çıkan acı gerçekler ve Kasap Nilüfer olarak anılmasına neden olan geçmişiyle yüzleşmesini konu alıyor. Nilüfer, mesleki başarısına ve dışarıdan görünen güçlü imajına rağmen, hayatını çevreleyen büyük bir boşluk ve anlamsızlık hissiyle boğuşmaktadır. Yılların dostu Tahsin'in acımasız eleştirileriyle tetiklenen bu içsel fırtına, onu geçmişin travmatik anılarına geri götürür: genç yaşta büyük bir aşkla bağlandığı ve zamansız yitirdiği Halil, trajik bir kaza sonucu kaybettiği kızı Suna ve hayatında derin izler bırakan Nahit olayı. Ayla Kutlu, Nilüfer'in anıları arasında yaptığı gelgitlerle, bir kadının kendini yeniden var etme ya da tamamen yok etme mücadelesini ustalıkla işliyor...

BİNLERCE MAVİ
(Cheon Seon-ran)
2035: Bir hipodromun gölgesinde, genç bir kadın hurdalıkta gökyüzünü seyreden bir robot bulur. Merakına yenik düşerek onu yanına alır. Birlikte, ömrü boyunca fazla çalıştırılan ve artık mezbahaya gönderilmek üzere olan Today adında bir yarış atını kurtarmaya karar verirler. Today’in yeniden mutlu olabilmesi için özel bir plan yaparlar: Ona hayatının en yavaş yarışını koşturacaklardır. Fakat bu sıradan bir yarış olmayacaktır. Yarışın hararetinde Coli, Today’in çok hızlı koştuğunu hisseder. Today acı çekmektedir ve yakında sakatlanacaktır. Sevdiği atı kurtarmak için Coli son bir cesurca fedakârlıkta bulunması gerekmektedir... Kore'de 'en çok satanlar' listelerine giren Cheon Seon-ran'ın romanı Timaş Yayınları'ndan çıktı.

TUZLU YÜZ
(Ezgi Tanergeç)
“Sadece bir insan, diye düşündü. Milyarlarca insan arasından sadece bir can... Et, kemik, kas, damar ve sinir yığınından ibaret; derisi, kılı ve tırnağı olan bir yığın benzerinden sadece biri. Teni buğday, tipi tıknaz, göbeği fazlaca olanlardan yalnızca bir tanesi... Her sabah burnunu karıştıranından, her gece gaz çıkaranından, kulak kirini pantolonuna süreninden... Alelade bir örnek. Önemsiz bir güruhun en değersiz üyelerinden. N’olur ki o bir canı ben kaldırsam ortadan? Ne var ki öldürsem?” İlk romanı Devridaim’le Orhan Kemal Roman Armağanı’nın ve Turgut Özakman İlk Roman Ödülü’nün sahibi olan Ezgi Tanergeç, İthaki Yayınları'ndan çıkan üçüncü kitabı Tuzlu Yüz’de insanı emek ve doğal kaynaklar odağında ele alıyor. Bir ailenin vicdanıyla bir köyün alın terinin aynı yazgıda buluştuğu romanda, gündelik hayatın küçük ayrıntılarından tuzun beyazı kadar yakıcı gerçeklere uzanan kurgusuyla hem insan ruhunun çatlaklarını hem de köylünün emeğinin nasıl hoyratça sömürüldüğünü gözler önüne seriyor.

GUREBAHNE-İ LAKLAKAN
(Ahmet Haşim)
Ahmet Haşim’in çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan denemelerinden seçilerek hazırlanan Gurebahane-i Laklakan (1928), Türk edebiyatında türün en zarif örneklerinden biri sayılır. Doğaya, zamana ve insana bakan benzersiz bir gözün, eşsiz bir dil musikisinin takip edildiği bu eser; Batı’ya yönelen yeni yaşam biçimleriyle geleneksel Osmanlı alışkanlıklarının çatıştığı bir dönemin zihniyet haritası olarak değerlendirilir. Modadan edebiyata, mimariden sinemaya, yeni sanat anlayışından kadın-erkek rollerine kadar birbirinden farklı birçok konunun ele alındığı bu denemelerde, şairin ölçülü ve yer yer ironik üslubu öne çıkar. Şiirde olduğu kadar nesirde de kendine has bir estetik duyarlık yaratan Ahmet Haşim, bir yandan melankoliyi incelikle işlerken, öte yandan okuru sessiz bir seyir hâline davet eder. İthaki Yayınları'ndan çıkan, gözlemle düşünceyi, estetikle zekâyı buluşturan bu modern klasik; Türk nesrinde zarafetin ve biçim bilincinin en kalıcı örneklerinden biri.