Filenin Sultanları ve A Milli Basketbol Takımımızın Avrupa Şampiyonası için verdiği mücadeleler hiç unutulmayacak.
Bu hafta yarı final için gittiğimiz Letonya’nın başkenti Riga’da, A Milli Basketbol Takımımız Yunanistan’ı 94-68’lik tarihi bir skorla yenince, bize de final maçında sahada olmamak, kenarda durmamak yakışmazdı. Hep birlikte omuz omuza destek olduk.
Dört gün boyunca Riga’da, üstelik millilerimizin kaldığı otelde yaşadıklarımız heyecanımızı kat kat artırdı. Onların gözlerindeki umut, yüreklerindeki mücadele ve bazen çaresizlikle süzülen gözyaşları bizim kalplerimize kazındı.
Yıllar sonra bile konuşulacak çok özel günlere tanıklık ettik. Bazen gözyaşlarımız sel oldu, bazen tek yürek olup ayağa kalktık, alkışladık.
Biz sadece bir maçı değil, bir tarihi izledik.
24 yıl sonra şampiyonluk için sahaya çıkan millilerimizin heyecanına, gururuna ve acısına ortak olduk.
Ülkemizin zor zamanlardan geçtiği bu dönemde, bize yeniden “Bir olmayı, kenetlenmeyi” hatırlattıkları için bile tüm sporcularımızı ayakta alkışlıyorum. Bizlere öyle bir gurur yaşattılar ki heyecan damarlarımıza kadar işledi.
Evet, çok üzgündüler.
Evet, sevdiklerine sarılarak ağladılar.
Evet, yüzlerinde tebessüm yoktu.
Alperen'in annesi gözyaşlarını hiç tutamadı.
Ama biz yine de millilerimizi, bir an olsun mücadeleyi bırakmadıkları için alkışladık… Çünkü onlar sadece bir mücadele vermediler, bize inancı, umudu, gururu yeniden hatırlatıp, yaşattılar.
***
Ve sadece onlar değil
Final maçına bilet bulamadan, kalacak yer ayarlamadan gelen öğrenciler vardı. İşte orada A Milli Erkek Basketbol Takımı’nın resmi sponsoru Hepsiburada devreye girdi. CEO Nilhan Önal Gökçetekin ve Kurumsal İletişim Direktörü Cem Tanır, gençlere maç bileti sağlayarak onların da bu tarihi ana tanıklık etmesini mümkün kıldılar.
Bu bile görülmeye değerdi… Sporun birleştirici gücü işte tam da buydu.
***
Riga'nın anlamı büyük
Riga sadece Letonya'nın başkenti değil, bizim için artık bambaşka bir anlam taşıyor. 2004 yılında Sertab Erener’in “Everyway That I Can” şarkısıyla Eurovision birinciliğini kazandığımız şehir, şimdi de 12 Dev Adam’ın unutulmaz anılarıyla hafızalarımıza kazındı.
Yunanistan maçı sonrası Riga’da olan herkesle kenetlendik. İşte bu yüzden siz kalplerimize yazıldınız 12 Dev Adam.
Unutulmayacaksınız.
***
Maç sonrası otelde onları karşıladık
#resim#1293624#
-Millilerimizin kaldığı otelin sahibi, gece tüm sokağı kapatıp halaylarla kutlama yapmayı planlamıştı. Ama maç sonunda kutlama yerini hüzne bıraktı.
-Oyuncularımızın aileleri, eşleri, sevdikleri hepimizle birlikte onları alkışlamak, “Gurur duyuyoruz” demek için hazır bekliyordu.
-Alperen Şengün’ün annesi gözyaşları içinde otele giriş yaptı. Çok üzgündü… Oğluna uzun uzun sarıldı.
-Cedi Osman’ın eşi Ebru Şahin de gözyaşlarını tutamadı.
-Oyuncular sevdiklerine sarılıp sessizce odalarına çıkmak istediler.
-O gece belki kimse uyumadı ama buruk da olsa bir gurur hepimizin içinde kaldı.
***
Maç sabahı
#resim#1293625#
-Otel lobisinde sporcularımızın bavulları lobide beklerken sessiz bir bekleyiş ağır bir yük hakimdi.
-Maç günü açan güneş yerini yağmur, soğuk ve karanlık bir havaya bırakmıştı.
-Dönüş yolunda havaalanlarını da Türk basketbol severler doldurmuş, buruk bir sessizlik hakimdi.
-Pasaport kuyruğunda denk geldiğimiz basketbolcularımıza herkes sırasını vermek istedi. Ancak millilerimiz bu jeste karşılık "Hiç gerek yok bekleriz" diyerek pasaport sırasından herkes gibi bekledi.
***
Riga'ya gideceklere
-Riga artık gönlümüzde çok özel bir yere sahip. Hem geçmişin Eurovision zaferi, hem de 12 Dev Adam’ın bize yaşattığı bu anılarla…
-Nüfusu az olsa da şehir muhteşem doğası, yemyeşil parkları ve korunmuş mimarisiyle büyüleyici. Her yıl “Temizlik Bayramı” kutlanıyor. Üç gün boyunca karnaval coşkusuyla şehir temizleniyor, çocuklara doğayı koruma bilinci aşılanıyor. Ne güzel bir gelenek!
-Riga’nın simgesi kediler ve köpekler. Şehrin ruhu adeta onlarla yaşıyor. Hatta geçen yıl Oscar törenlerinde "En İyi Animasyon" ödülünü kazanan film "Flow", Letonyalı bir gencin mahareti. Ve kahraman kedicik görselleri her yerde.
-Organik tarım ve hayvancılık sayesinde yemekler çok lezzetli. Gastronomi tutkunları için kesinlikle keşfedilmesi gereken bir şehir.
-Bir diğer ilginç tarafı ise alternatif tıp ve şifacılık kültürü. Kimileri “cadı” diyor, kimileri “şifacı.” Türkiye’den bile sırf bu sebeple gelenler bile varmış.
-Letonya’nın ulusal içeceği Balzam her köşe başında karşınıza çıkıyor.
-En çok şaşırdığım şey ise Letonya’da kadınların toplumsal rolü. Hakimler, doktorlar, avukatlar ve kamu çalışanlarının yüzde 80’i kadın. “Ben bilmem, eşim bilir” diyen bir kadın görmek neredeyse imkânsız. İşte asıl gurur veren, ilham verici detay bu…
-"Letonya'ya gidelim alış veriş" yapayım derseniz yanılırsınız. Öyle marka mağazalar, lüks bir yaşam yok. Sıradan bir hayat, bol yeşili doğa, lezzetli yemekleri var. Hatta mümkünse hanımlar topuklu ayakkabılarını bavula hiç atmayın.