Üç sezondur Show TV ekranlarında izleyiciyle buluşan “Kızılcık Şerbeti”, yalnızca bir dizi olmanın ötesine geçmeyi başardı. Her bölümünde sosyal yaralara dokunan, tabuları zorlayan, sorgulatan bir yapım olarak gündemden düşmedi.
Fakat son haftalarda dizinin bir karakteri, izleyiciyi derinden sarstı: Pembe…
Pembe, yani Sibel Taşçıoğlu’nun hayat verdiği o güçlü ama kırılgan kadın figürü, diziden ayrıldı. Bu veda öylesine sarsıcıydı ki, izleyenler hem isyan etti hem gözyaşı döktü. Çünkü Pembe sadece bir karakter değil, bu ülkenin milyonlarca kadınının yaşadığı hayatın bir temsiliydi. Onun gidişi; aşkını, ailesini, evini korumaya çalışan bir kadının, en büyük darbeyi yine bir başka kadından alışıydı.
Ve ne yazık ki bu, sadece dizilerde olmuyor. Gerçek hayatta da kadınlar, en çok birbirlerine zarar veriyor.
Oysa mesele Apo’ydu.
Toplumda doğruyu yanlışı ayırt eden, yargı dağıtan bir adam gibi görünen Apo karakteri, özel hayatında her türlü ahlaki sınırı aşıyordu. Sadakatsizlikte sınır tanımıyor, gücü eline geçirdiğinde ilk yaptığı şey evdeki kadından kurtulmak oluyordu. Çünkü o kadın geçmişti, geçmişi biliyordu. Yeni heyecanlar için eskiyi silmek gerekiyordu, tıpkı bazı erkekler gibi.
İzleyicinin öfkesi de buradan yükseldi aslında; Pembe gitmemeliydi.
Giden, bu kadar hatanın sahibi Apo olmalıydı belki de...
Ama olmadı. Olamadı.
Tarihin tozlu sayfalarında adı unutulan kadınlara bir yenisi daha eklendi.
Pembe de onlardan biri oldu.
Pembe karakterinin vedası, yalnızca bir senaryo hamlesi değil, kadınların hayatlarındaki döngüye tutulmuş bir aynaydı. Sibel Taşçıoğlu’nun “Pembe sevilmiyor sanıyordum, izleyicinin sahip çıkması beni çok sevindirdi” sözleri, aslında ne kadar içten bir yaraya dokunulduğunun da göstergesi. Çünkü Pembe de kendini gören binlerce kadın vardı.
O, küçük yaşta evlendirilmiş, hayatını kocasına, çocuklarına ve evine adamış bir kadındı. Sevgiyi, değeri görmemiş ama hep vermeye çalışan yaralı kadın.
Öfkesini, kırgınlığını başka kadınlardan çıkarsa da niyeti sadece sevilmek, ciddiye alınmaktı.
Öte yandan, Pembe’ye üç sezondur hayat veren Sibel Taşçıoğlu da karakteri zirveye taşıdı ve adını dizi dünyasına altın harflerle yazdırmış oldu.
***
Kızılcık Şerbeti’ne sadece bir dizi, Pembe’ye de yalnızca bir “dizi karakteri” deyip geçemeyiz. Neden mi?
Pembe, bazı ailelerin mutsuz kadınlarının simgesi.
Pembe; Ünal Ailesi'nin en mutsuz, en çok sevgiye muhtaç, en çok sevilmeyi isteyen, yaşadığı sevgisizlik ve acının öfkesini başka kadınlardan çıkarmaya çalışan karakterlerinden biriydi.
Küçük yaşta evlenmiş, hayatını yalnızca kocasına, çocuklarına ve evine adamış sayısız Türk kadınından biriydi.
Bu yüzden Pembe, Türkiye’de birçok kadının sesi ve sözü oldu.
Bu yüzden gidişi, birçok kadını öfkelendirdi ve hâlâ konuşuluyor.
***
Alev, Işıl ve diğerleri…
Öte yandan Kızılcık Şerbeti, Pembe ve Apo’nun dışında Alev ve Işıl gibi gerçek kadın karakterlerle de yüzleşmemizi sağladı.
Çünkü bu ülkede kadınların en büyük derdi, yine başka kadınlar. Bu yüzden bu dizi, sadece bir dizi değil, ne yazık ki çok daha fazlası…
***
Peki bu kadınlar yok olacak mı?
Hayır...
Olmayacak, bitmeyecek, var olmaya devam edecek. Ancak bu kadınlar olacak diye evdeki kadın kendini yok etmemeli.
Bu yüzden Pembe karakteri, kadınlara şunu gösterdi: Kendisini terk edip bir başka kadına giden erkeğin peşinden gitmemeli.
Hayatına bakmalı, kendisini yeniden inşa etmeli. “Ben neler kaçırdım, bundan sonra kendi hayatımı yaşayacağım” diyebilmeli.
Yani hanımlar, beyler bunu yapabiliyorken siz neden bir başka kadın için kendinizi harap ediyorsunuz ki?
Unutmayın, siz erkeklerden çok daha güçlüsünüz.
Belki de bu, yapamadıklarınızı yapmanın tam zamanı. Bu yüzden bırakın eşinizin yeni hayatıyla uğraşmayı, kendi hayatınızı kurun. Tamam belki de çok zor. Biliyorum, tahmin edebiliyorum ama yapacak bir şey yok. Erkek seçimini yapabiliyorken, sen de ayağa kalk ve kendi hayatına sahip çık.
Siz Pembe olmayın, kendi hayatınızı yaşayın.
Unutmayın, hayata bir kere geliyorsunuz.