Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Kürtler kader ortağımız

        Türkiye’de bazı konulara kimin hangi zeminde kafa yorduğunu kestirebilmek güç. Ancak şunu söylemek mümkün. Kendi geleceğine dair kafası bu denli karışık ve aynı zamanda bin türlü manipülasyona uğrayan çok az ülke var dünyada.

        Suriye’de olup biteni bugün başlayıp birkaç ay içinde bitecekmiş gibi değerlendirmek bunun en ilginç örneği. Ülkemizi de doğrudan ilgilendirdiğini unutmadan, gerçekleşen hadiselerin yeni ve büyük bir hikayenin başlangıcı olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle gerek devlet, gerekse de iktidar katında işin bu denli ciddiye alınmasını son derece değerli buluyorum.

        Son haftalarda neredeyse tüm yazı ve konuşmalarımı Suriye’deki yeni dönemin, sadece kendi içinde değil, tüm bölgede muazzam bir değiştirici role sahip olduğunu anlatmaya ayırıyorum. Ne kadar anlatabildiğimden emin değilim. Ama bu değişim rüzgarının varlığını, herkesin kendi bulunduğu pozisyonda bir şekilde hissettiğinden eminim.

        TÜRKİYE TECRÜBESİNİ YOK SAYMAK

        Meselenin gelip düğümlendiği noktalardan birisi, Türkiye’nin demokrasi tecrübesinin ve ayrıca din-devlet ilişkilerinde geldiği aşamanın gereğinden fazla hafife alınması. Hatta yok sayılması.

        Bunu fazlasıyla ağır ve haksız buluyorum. Eksiklik ve arızaları yok sayarak ve daha iyisini arzu etmediğim için değil; var olanı doğru değerlendirebilmek adına. Dolayısıyla Türkiye’nin yakın komşusunda çok boyutlu ve kritik bir değişim sürecine katkı sağlaması ve bu anlamda sözünün ve rolünün önemsenmesi sahip olduğumuz tecrübeden bağımsız ele alınamaz.

        Hangi tecrübeden söz ediyorsunuz diyenlere, pek çok farklı yorumu bünyesinde bulundursa da, aşırılıklardan uzak bir din anlayışına ve geleneğe sahip olmamızın değerini hatırlatabilirim.

        Marjinal örneklerle karşıma çıkacak olanlara ise şunu söylemek durumundayım. Bunca çabaya rağmen Türkiye, Batının içine sokmaya çalıştığı sözde din tanımlarına ve kalıplarına girmeyi reddedebilmiş eşsiz bir örnek. O yüzden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan dünyanın gözünün içine bakarak “DEAŞ, Müslüman toplumlar için bir zehirdir” diyebiliyor. Yine aynı rahatlıkla YPG/PKK’nın gardiyanlık hizmeti verdiği Avrupalı DEAŞ'lılar için sahiplerine seslenip, “Gelin adamlarınızı alıp götürün” mesajı verebiliyor.

        DEĞİŞİM EŞİTTİR PARA MI?

        Önceki yazıda bölgedeki Arap rejimlerinin Suudi Arabistan başta olmak üzere, Türkiye’nin Suriye’deki varlığından rahatsız olduğunu, ancak bu rolü dışlama şanslarının bulunmadığını ifade etmiştim. Yeni Suriye’nin inşası için önemli ölçüde kaynak gerekiyor doğru. Ancak bu değişim ve dönüşüm için paradan fazlası gerekiyor.Bu da sadece kendine özgü ilkeleri olan ve yukarıda ifade ettiğim tecrübenin sahibi bir ülkenin katkısıyla sağlıklı ilerleyebilir.

        Bu konuda benim ülkemizden başka bir adayım yok. Avantajlarımızı iyi kullanır, gücümüzün sınırlarını da doğru tanımlarsak son derece güçlü bir rolümüz olacaktır.

        ABD VAR ABD İÇİNDE

        Bir pencere de ABD’ye açalım. Birbirinden bağımsız ve farklı görünen hadiseleri kim nasıl değerlendiriyor bilemem. Ancak gördüğüm, gitmekte olan Amerikan yönetiminin ve devlet içindeki ortaklarının, yeni yönetime ve özellikle de Donald Trump’a peş peşe tuzaklar kurduğu.

        20 Ocak sonrasında yeni yönetimin bunlardan nasıl bir mesaj alacağı, elbette bizi de yakından ilgilendiriyor.

        Trump ve görünüm itibarıyla politik olmayan ortakları, bu hamlelere boyun eğecek gibi durmuyor. Ortaklarının kamuoyu oluşturma gücünün yanı sıra, geleceğin dünyasında bize yeni iktidar modelleri sunduğunu da dikkatten kaçırmamak gerekiyor.

        ABD, merkezinde bulunduğumuz bölgede kurulacak dengede ağırlığını koymak istiyor. Asker çekip çekmemesi bundan vazgeçmesi anlamına gelmeyecek elbette. Trump, kurmak istediği dengede Türkiye’nin sahip olduğu gücü görüyor ve gayet açıkça buna atıflarda bulunuyor. Ayrıca Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Türkiye üzerinden yaptığı tanımların, sadece Suriye’ye özel olmadığını düşünüyorum.

        TÜRKİYE VE KÜRTLER

        Bu yeni tablo, her meselede anlaşıp uzlaşan bir Türkiye-ABD dönemini işaret etmiyor elbette. En zor test alanlarından birisinin YPG/PKK konusunda yaşanacağı da ortada.

        Amerikan kabalığının örneği olmanın ötesinde kışkırtıcı boyutları olan açıklamaları da var Trump’ın. Bu coğrafyada "Türkiye’nin Kürtlerle doğal düşman olduğu" gibi zırvalar bir yana, gerçek bir kader ortağı olduğumuzu 30 yıldır savunduğum için bunları kayda değer bulmuyorum.

        Ancak şunları önemsiyorum. Öncelikle elinde silah tutanlarla Türkiye'nin konuşacak bir şey yok. Ama bu gerçekleştiğinde, kardeşlik anlayışını, gerek ortak gelecek tasavvurunda, gerekse birinin diğerinden asla ayrı görülmediği bir hak ve özgürlük zemininde güçlendirip sağlamlaştırarak ilerleyebiliriz.

        1 Ekim’den sonra ortaya çıkan tüm çabaların buna yönelik olduğunu hatırlatmaya herhalde gerek yok.