Terörsüz Türkiye sürecinde, özellikle Suriye denkleminde önemli gelişmeler yaşanıyor. Ankara’da SDG’nin tavrı yakından izlenirken, şu ana kadar ortaya konulan “kırmızı çizgiler”de herhangi bir değişimin olmadığına dikkat çekiliyor.
27 Şubat tarihinde İmralı’da Abdullah Öcalan’dan gelen tarihi çağrının ardından, örgütün kendisini feshetmesi ve silahların bırakılmasına dair süreç başlamıştı. Hemen ardından bu çağrıya uyulacağına dair terör örgütünün beyanları ve kongre kararı gelmişti.
11 Temmuz’da Kuzey Irak’ta gerçekleşen ve sembolik anlamlar da taşıyan silah bırakma adımının ardından, gözler Suriye’nin kuzeyindeki SDG (YPG/PKK) yapısına çevrildi. Esasen 27 Şubat metninin hemen ardından bu çağrının örgütün tüm unsurlarını kapsadığı, gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve MHP lideri tarafından, gerekse DEM Parti’nin önemli isimleri eliyle ifade edilmişti.
AHMED EŞ ŞARA SÖZÜNÜ TUTTU
Ankara’da dikkat çekilen birkaç önemli nokta var.
Öncelikle 10 Mart tarihinde yeni Suriye yönetimi ve SDG tarafından yapılan anlaşma sonrasında, Şam yönetimi ve Ahmed Eş Şara verdiği sözleri tuttu. Ancak Halep’te birkaç mahalleden çekilmek dışında YPG bir adım atmadı. Şimdi ise deyim yerindeyse işi zamana yaymaya çalışıyor.
MHP lideri Bahçeli, SDG’den gelen açıklama ve mesajlara sert tepki göstererek, bu konuda Öcalan’ın tavrının esas olduğunu ifade etti. Bir noktaya daha işaret etti. Bu tavır Türkiye’nin ve Suriye’nin güvenliğini tehdit ediyor.
ÜÇ AY BİLE BEKLENEMEZ
Mazlum Abdi’den gelen “Üç yıllık entegrasyon sürecine ihtiyacımız var” sözünün Türkiye nezdinde hiçbir karşılığı yok. Net; üç aya bile tahammülü yok Türkiye’nin.
Kafalardaki bir diğer soru, meselenin tekrar bir askeri operasyon noktasına gelip gelmeyeceği. Tekrar yakın geçmişe dönelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu meseleyi ele aldığı tüm konuşmalarında kardeşlik projesinde kararlı olduklarını; ancak gerekli olursa “demir yumruğun hazır olduğunu” ifade etti.
Bugün de durum farklı değil. Türkiye her seçeneğe hazır. Ancak sürecin kendi ruhuna uygun biçimde devam etmesini önceliyor. Bölgeye dair verdiği mesajlar üzerinden şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. ABD yönetimi bu konuda Türkiye’nin yanında olmaya devam edecek.
SURİYE’DE GERÇEK BİR MUHATAP VAR
Konuyla ilgili yine dikkat çekilen bir başka hususu daha aktaralım. Daha önce Suriye’de Esed rejimi vardı ve onlarla terör konusunu doğrudan konuşma imkanı kalmamıştı. Ülkenin sahibi gibi davranan Rusya ve İran ise Türkiye’nin mesafe almasına engel oldular.
Oysa şimdi Şam’da yeni bir yönetim var ve dolayısıyla çözümün yanında bir iradeyle muhatabız. Ankara, bir yandan Şara yönetiminin ittifaklarının artmasını destekliyor, diğer yandan uluslararası meşruiyetini sağlamlaştırma yönünde hamlelere destek oluyor.
SURİYE ARTIK SADECE SURİYE DEĞİL
Buradan hareketle şu söylenebilir. Ahmed Eş Şara, artık sadece Şara değil. Aynı zamanda Suudi Arabistan, Katar ve BAE. Ama hepsinden fazlası Türkiye demek. Dolayısıyla Suriye’nin güvenliği ile kendi güvenliğimizi aynı parantezde görmeye alışmak gerekiyor.
SDG’nin kendisini Öcalan’ın yaptığı çağrının kapsamı dışında gösterme çabasına, yakın bir tarihte İmralı’dan yeni ve sert bir açıklama gelme ihtimali var. Daha önce Öcalan tarafından yazılan bir mektup, DEM heyeti tarafından Mazlum Abdi’ye iletilmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kızılcahamam kampında yaptığı “Türk-Kürt-Arap ittifakı” çağrısı, bölgesel düzeyde çok katmanlı bir anlam haritasına sahip. Ama her şeyden önce barışa dair bir kararlılığı ifade ediyor.