Terörsüz Türkiye sürecinin, özellikle Suriye’den bağımsız okunma gayretinde olan kesimler var. Buna göre Türkiye önce kendi içindeki süreci tamamlamaya odaklanmalı. Sınırötesindeki alanlardaki olayların seyri farklı değerlendirilmeli.
Bu tezin Türkiye’nin izlediği yol haritasıyla uzaktan yakından ilgisi yok. 2024 Ağustos sonunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “iç cepheyi tahkim” mesajıyla hareketlenen, 1 Ekim’de TBMM’de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM sıralarına giderek el sıkışmasıyla devam eden sürecin, sadece Türkiye’nin içine dönük olarak okunması mümkün değil.
SİYASİ SINIRLARI AŞAN BİR SÜREÇ
Mesele Türkiye’nin siyasi sınırları içinde örgütün eylem yapamaz hale gelmesi üzerinden de okunamaz. Ankara, siyasi sınırlarının ötesini de kuşatan, yaklaşan tehditleri doğru öngören ve tüm bunları sınırötesinde göğüslemeyi hedefleyen bir stratejiyle hareket ediyor. Dahası bu, artık sınır güvenliği meselesi olmaktan çıkan bir çerçeveye sahip.
Tam da bu nedenle İmralı’dan Abdullah Öcalan eliyle 27 Şubat’ta yapılan çağrı, ardından örgütün kendisini feshetme ve silah bırakma kararı, geniş bir coğrafyadaki çok sayıda örgüt bileşenini kapsıyor.
Suriye’deki SDG/PKK yapısı bunun dışında filan değil. Öcalan’ın çağrısının doğrudan muhataplarından. Bu yapının PKK’dan kopup ayrı bir yere doğru ilerlediği veya bağımsızlaştığı yönündeki “tespitler”in sahayla ve gerçekle bağı yok.
İÇ VE DIŞ CEPHE AYRI DEĞİL
Türkiye’nin terörle mücadelesi ve sık kullanılan ifadeyle prangalarından kurtulması, kendi sınırları dahilinde yönetebileceği bir sorun değil. İki ana hedef üzerinden başlayan süreç (fesih ve silah bırakma) sadece ülke içinde tanımlanan başlıklar olarak görülemez.
Şöyle ifade etmek daha doğru. Ülke içinde kendi dengelerimizi yeniden tanımlamak ve bazı sorunları çok boyutlu olarak ele almak bir yanıyla elimizi güçlendirirken; diğer yandan terör gibi dayatılan sorunları sınırötesinde bertaraf etmek, bunları yeni bir kurguyla tehdide dönüştürme gayretinde olanları durdurmak için önemli bir zemin oluşturacak.
Dolayısıyla bunları birbirinden ayırmak, “ülke içinde çözelim, ötesine sonra bakalım” demek meselenin özünden uzaklaşmak anlamına gelir.
YENİ PATRON YENİ TEHDİT
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “kendisine yeni patronlar arayanlar” vurgusu, açık biçimde bu yeni tehdit kurgusuna işaret ediyor. Bu uyarının bugün ortaya çıktığını düşünmek akla ziyan olur herhalde.
7 Ekim 2023 itibarıyla Gazze’de başlayan sürecin, İsrail’in sınır ve hukuk tanımayan katliam ve işgallerinin, günün sonunda kimi ne düzeyde etkileyeceği konusunda devlet aklının teyakkuz halinde olduğu ortada. Terörsüz Türkiye sürecini bundan bağımsız okuyamayız.
SURİYE’DEN KOVULANLARIN HESABI
Türkiye’nin Suriye politikasını, işgal ya da benzeri yaklaşımlarla ele alanların, bölgede hesapları bozulan, Şam’da ve pek çok başkentte gücünü yitiren güçler olduğunu söylemek herhalde abartılı olmaz. Şam’daki işgalcilerden zerre rahatsız olmayan İsrail’in, Ankara’nın varlığından bu denli tedirgin olmasını doğru anlamak gerekiyor.
SDG/PKK VE ESED YÖNETİMİ
En az bunun kadar ilginç olan Şam’daki kanlı rejimle uzlaşan, kendi nüfuz alanını genişleten ve bağımsız devlet hayalleri pazarlayan SDG/PKK’nın, şimdi demokratik bir zeminde Suriye yönetimine katılmaktan kaçınması. Yaptığı anlaşmalara uymaması, Cumhurbaşkanının ifadesinden hareketle söylersek yeni patronlara göz kırpması.
Zafer Haftası’nda devletine zirvesinde verilen mesajların, bir yandan barışın tesisine, diğer yandan ülkemizi hedef alan yeni tehdit konseptlerine yönelik olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’nin olmadığı bir zeminde Suriye’de barışın inşası mümkün değil. Şam yönetimini her vesileyle yaftalayanların, biraz da kendi demokrasi sicillerine bakması yararlı olabilir.
KALEM VE KELAM
Suriye’yi örgütler yönetmeyecek. Ankara’nın temel tezi bu. Bu ortaklığı ve inşayı sağlamak için kalemin ve kelamın gücüne işaret etti Cumhurbaşkanı. Bir anlamda kalem yapılan anlaşmaları ve kelam ise verilen sözleri temsil ediyor.
Kılıcın kınından çıktığı yerde onlara yer kalmayacağı uyarısını herkes doğru anlamak zorunda.