Şehzade Cağ Kebap ★★★
Hoca Paşa Sokak No:6, Sirkeci-İstanbul
Meşhur Filibe Köftecisi
Hoca Paşa Sokak No: 4, Sirkeci-İstanbul
Tarihi Sultanahmet Köftecisi (Selim Usta) ★★
Divan Yolu Caddesi No:12, Sultanahmet-İstanbul
Şehzade Cağ Kebap ve Filibe Köftecisi aynı dar ve kalabalık sokakta karşılıklı iki dükkan. İkisinin da namı Türkiye sınırlarını çoktan aştı. İkisi de gündüz saatlerinde hem turistlerin yoğun ilgisine mazhar, hem de müdavimler mekanı boş bırakmıyor. İkisinin de popülerliğinin haklı nedenleri var, birininki daha çok adının duyulmasından kaynaklansa da. İkisi de tıklım tıklım ve bulduğunuz boş yere oturup hemen karnınızı doyurup kalkmanız gerekiyor.
Şehzade işini hakkıyla yapıyor. Sadece bildiğini yapıyor zaten, kafası karışık değil ve hedefe odaklı bir lokanta. Gerek İstanbul’u gezdirmek istediğiniz misafirler gerekse de gerçek İstanbullular için bu yüzden mutlaka uğranası bir durak.
Cağ kebabı, en basit açıklamasıyla, bir tür yatay döner. Ancak yoğunluğun çok olduğu Şehzade gibi yerlerde, hatta Erzurum’daki kebapçılarda da, çok temel bir sorun var. Biraz fazla kızarınca kuruyor. Biraz fazla kızarmaması da olanaksız gibi, çünkü çoğu zaman kesilen et şişe takılıp yandaki mangalda tekrar pişiriliyor Zamanlamasını iyi ayarlamak gerek; çoğu yer bunu beceremiyor. Ancak Şehzade’de ne zaman kızaracağı, ne zaman ateşten alınacağı yılların tecrübesiyle artık ezberlenmiş. Her gün binlerce şiş satması boşuna değil.
Yine de işin bir sırrı var. “Kosor” diyorsunuz ve kebap yan mangalda ızgaralanmadan geliyor. Böylece “saignant” olmasa da “à point” pişiyor. Kuzu dokusunu kaybetmiyor, daha yumuşak, yağlı ve daha lezzetli kalıyor. Siparişi verirken bunu özellikle belirtmek gerek.
Her iki çeşidini de denemek gerek. Zaten bir porsiyonda iki şiş var ama asla yetmiyor. Lavaş ekmeği de özellikle iyi, üzerine ek herhangi bir malzeme katmadan yemek en güzeli. Zaten burada başlangıç, kafa karıştıracak yan yemekler yok. Acılı ezme, soğan-domates, manda yoğurdu o kadar.
Şehzade’nin bir de kendine özgü saçma sapan bir tatlısı var, bir tür kadayıf. Adı kadayıf dolması. Ancak benim gözüm kebaptan sonra tam karşıdaki Filibe Köftecisi’nde kaldığından bu sefer denemedim. Ayrıca kadayıf yiyeceksem neden bunu cağ kebapçıda yiyeyim, değil mi?
KARŞI KOMŞUDA KÖFTE
Bir daha Sirkeci’ye kim gelecek, bir-taşla-iki-kuş derken kendimi Filibe Köftecisi’nde bir masada bulduğumda siparişimizi alan kişi “Neden kalktınız, biz getirirdik karşıya da,” dedi. İki mekan günün her saatinde dolup taşıyor, benim gibi ikisini de aynı anda denemek isteyenler oluyor belli ki. Böylesi bir sistem oturtmuşlar.
Türk’ün pratik aklı özellikle yeme-içme sektöründe dünyada başka hiçbir yerde eşi benzeri olmayan bir müşteri tecrübesi yaşatıyor. Bir ocabakşında “Tatlımız yok ama istediğiniz yerden aldırırız,” dediklerine tanık olmuştum. Ama ilk kez bir lokantada bir başka lokantadan da sipariş verilebileceğini öğreniyorum.
Filibe Köftecisi de en az Şehzade kadar meşhur. Hatta yüzlerce farklı köfte çeşidinin olduğu Türkiye’de belki de en bilinen köfte çeşitlerinden biri. Duvarda bir zamanlar önemli olan bir gazetenin yaptığı seçmede jürinin ortak kararıyla “Türkiye’nin en iyi köftecisi” seçildiğine dair bir kupür yer alıyor.
Ancak tıpkı o gazete gibi Filibe Köftecisi’nin köftesi de en fazla bir nostalji unsuru olabilir bugün. Belki bir zamanlar iyiydi, belki hiçbir zaman iyi değildi ama biz iyi olduğunu düşünüyorduk.
İstanbul’un pek çok yerinde Filibe köftecileri açıldı, ama orijinali yıllardır Sirkeci’de. Altılı ve dokuzlu olarak sipariş veriliyor; bir porsiyonda altı tane köfte var. Tam adı Meşhur Filibe Köftecisi. İstanbullu olmanın şartlarından biri gibi buraya en az bir kere gitmiş olmak. Eminim, bu şehirde büyüyenlerin hayatının bir köşesinde yer etmiştir. Bir ara insanın yolu Eski İstanbul’a çok sık düşüyordu. Hele hele resmi işlemler için. Ben de hayal meyal çok eskilerden Filibe Köftecisi’ne gittiğimi hatırlıyorum. O heyecanla yeniden denediğimdeyse çok kurumuş, epey tatsız, neden bu kadar meşhur olduğunu tam anlamadığım et parçaları buldum karşımda.
Herkes farklı köfte çeşitleri sever, ama benim için fark etmez. Her türlü köfteyi doymak bilmeden yiyebilirim. İnegöl, Tekirdağ, cızbız, Sultanahmet, Akçaabat, Beşiktaş fark etmez. Hepsini ayrı ayrı severim. Ikea köftesi bile olur. Yakın zamanda İstanbul’da modern bir köfteci keşfedip kendimden geçtim mesela. Herhangi bir köfteci olur.
Filibe Köftecisi’nde ise tattığım sadece nostaljiydi. Belki bu nostaljinin bir nedeni Babıali çalışanlarının burada sık sık yemek yemesindendir. Belki o zaman da gazeteciler bugün olduğu gibi olur olmaz her yeri abartıyordu ve bu yüzden “meşhur” olmuştu Filibe Köftecisi. İlk kez bir daha gitmesem özlemeyeceğim bir köfteci buldum. Piyazın sıradanlığı, zeytinyağının esirgenmesi de buradaki tatsız (tam anlamıyla tatsız) yemek tecrübeme katkıda bulundu.
Köfteyi değil ama şaşırtıcı derecede “yoğurt tatlısı / revani” olarak geçen tatlıyı beğendim. Sadece içine biraz yoğurt katıldığı için neden bu ıslak kek yorumuna “yoğurt tatlısı” deniyor, bilmiyorum. Zengin Türk tatlıları arasında en uydurma olanlardan biri olsa gerek. Ayrıca revani tarifinde de yoğurt yok, dahası irmikle yapılıyor.
Filibe Köftecisi’nin tatlısı ikisi de değil. Lastik kıvamında, neredeyse Bordeaux’nun meşhur canele’sini andıran ıslak bir kek. Bu kıvamı tutturmak başlı başına bir mesele. Şerbetin şekerinin insanın içini bayıltmaması da artı puan. Ama hiç kimsenin Meşhur Filibe Köftecisi’ne sadece tatlı yemek için gittiğini zannetmiyorum.
SULTANAHMET HALA İYİ Mİ
Birkaç gün sonra Tarihi Sultanahmet Köftecisi’ne gittim mesela—yukarıdaki, gerçek olan—ve yıllardır bildiğim mekana. Sultanahmet Köftecisi’nin tanıtacak kadar şuurumu yitirmedim, ama Filibe’den sonra aklıma takıldı: Acaba yeme-içme seçeneklerinin dandik ve turist kazıklamakla sınırlı olduğu Sultanahmet’te köfteci de sadece nostalji mi satıyor diye.
Meşhur köfteler arasında hiçbir zaman favorim olmadı Sultanahmet. Bundan sonra hiçbir zaman yemesem özlemem diye tahmin ediyorum. Uzaktayken aramıyorum mesela. Canım çekmiyor. Ama gittiğimde mutlaka deniyorum ve mutlaka hoşuma gidiyor.
Bu sefer amacım sadece bir porsiyonun tadına bakıp kalkmaktı. Ama kendimi tutamadım, iki porsiyon yedim bir oturuşta. Bildiğim aynı lezzet. Olağanüstü değil ama güvenilir, tanıdık. Ne eskisinden daha kötü ne de daha iyi. Tek numarası nostalji değil, kendine özgü lastiksi kıvamıyla şöhretinin hakkını veriyor. Ancak sıradan bir piyaz, çok daha iyi yapılabilecek bir irmik helvası genel bir özensizlik hissi veriyor.
Bu vesileyle bir de kampanya başlatmak istiyorum: Sultanhamet Köftecisi’nde Türkiye’nin en karaktersiz tatlısı Kemal Paşa var. Mutfağımızdaki daha iyi yüzlerce seçeneğin arasında Türkiye tarihinin en önemli paşasının adını nasıl Türkiye gastronomisinin en kötü tatlısına verdik?
Bu berbat tatlının adı Enver Paşa ya da Cemal Paşa olarak değişmeli. Kemal Paşa adı hak ettiği gibi üstün, sofistike bir tatlıya verilmeli. Umarım Sinan Meydan ve Sunay Akın bu kampanyama destek olur.
Açık
Şehzade, haftanın altı günü 10:00-22:30 arası açık. Pazar günleri 11:00’de açılıyor ve 22:00’de kapanıyor. Sultanahmet Köftecisi her gün 10:30-22:30 arasında, Meşhur Filibe Köftecisi ise Pazartesi günleri 9:00-21:00 arası, Salı-Çarşamba-Perşembe 10:30-21:00 arası, Cuma ve Cumartesi 10:30-22:00 arası açık. Pazar kapalı.
Rezervasyon
Tabii ki yok, gidip oturuyorsunuz ve biraz kalabalıksa her üç mekanda da sıra bekliyorsunuz. Ama o kadar hızlı dönüyor ki masalar, illa bir yere hemen oturtuyorlar. Şehzade’de üst kat yerine sokağı tercih ederim.
Yıldız tablosu
Şehzade Cağ Kebap ★★★
Meşhru Filibe Köftecisi YILDIZSIZ
Tarihi Sultanahemt Köftecisi ★
Yıldızlar sıfırdan dörde kadar. New York Times’dan esinlenilen değerlendirmeye göre sıfır kötü, vasat ya da tatminkar. Bir yıldız iyi, iki yıldız çok iyi, üç yıldız muhteşem, dört yıldız ise olağanüstü.