Amerika’da talk show neden önemli
Eskiden Amerikan televizyonlarındaki talk show’lar Türkiye’de de yayınlanırdı. Bu gelenek devam ediyor mu? Gerçi ABD’de bile herkes bu programları artık YouTube’dan izliyor, hiç kimse eskiden olduğu için yatmadan önce televizyonda programın açılış monoloğunu beklemiyor. Talk show’cular da zaten ertesi gün dikey şekilde paylaşılsın diye içerik üretiyor.
Keşke yıllardır ABC’nin gece yüzü olan Jimmy Kimmel’ın ekrandan süresiz uzaklaştırılmasının nedeni değişen izleyici alışkanlıkları olsaydı. Kısa süre önce CBS’deki rakibi Stephen Colbert maddi gerekçelerle işten atıldı; 60 milyon dolara mal olan program son yıllarda düzenli olarak zarar ediyor.
Ama Kimmel açılış monoloğunda yaptığı bir espri yüzünden ekrandan alındı. Amerika’da talk show sadece bir televizyon programı değil, Amerikan geleneğinin bir parçası. Programın belki de en önemli kısmı bu açılış monoloğu. Eskiden çocukların geç yatma izinleri Johnny Carson’ın açılıştaki konuşmasının bitimiyle sınırlıydı.
Pek çok ezberin yerle bir olduğu televizyonda—mesela sitcom neredeyse tarihe karıştı—talk show yılların değişmez formatı. Sunucuları değişse de 50 yıldır aynı şekilde ilerliyor. Açılış monoloğu da bir devamlılık sembolü; giderek izleyicisi azalsa da Amerikan hayatının vazgeçilmez bir parçası.
Bu format icat edildiğinden beri güncel haberler programı sunan komedyen tarafından espri malzemesi yapılır. Hangi partiden olduğuna bakmaksızın bütün başkanlarla dalga geçilir. Mizah siyasetsiz olmaz.
Jimmy Kimmel ne dedi
Jimmy Kimmel önceki akşam Charlie Kirk üzerine olması gerektiği gibi espriler patlattı. Gündemde ne varsa talk show’cu onu konu eder.
Kirk’ün katili Tyler Robinson hakkında maddi hata olarak yorumlanabilecek bir laf etti: “MAGA tabanı katili kendileri dışında her toplulukla iliştiriyor.” Bu cümleden katilin MAGA’cı, Trump destekçisi, olduğu anlamı çıkıyor mu? Belki zorlasanız. İşin doğrusu hiçbirimiz Robinson’ın siyasi düşüncesini bilmiyoruz. Muhafazakar ve Trump seçmeni annesi son yıllarda gay haklarına merak saldığını söylüyor, MAGA’cılar da sola kaydığını.
Kimmel’ın ikinci esprisi de Kirk’ü yakın dostu olarak tanımlayan Trump’ın daha cinayetten bir gün geçmeden bir muhabirin sorusuna verdiği yanıta yönelikti. “Kendinizi toparlayabildiniz mi?” sorusuna “Gayet iyiyim, bakın kamyonlara Beyaz Saray’da inşaat başladı,” diye yanıt verdi. Espri bu kadar. Komedyenin bunun üzerine özel bir şaka üretmesi gerekmiyor, Trump malzemeyi kendi kendine üretiyor.
Bu sözler neden olay oldu
Kimmel’ın Robinson’ın MAGA’cı olabileceğine dair yorumu hatalı belki, ama dünyanın sonu değil. En kötüsü çıkar ertesi gün özür diler, düzeltir. Trump hakkındaki esprisiyse bugüne kadar Amerikan Başkanları hakkında söylenmiş en ağır söz de değil.
Ancak Kimmel’ın sözlerine alınan bir kişi vardı: Brendan Carr. Çoğu kişinin adını düne kadar duymadığı bu bürokrat televizyonlara frekans sağlamakla görevli Federal İletişim Komisyonu’nun (FCC) başkanı. Bizdeki RTÜK’e benzeteceğim ama FCC’nin televizyon kanallarının içeriklerine müdahale etme yetkisi yok. Ancak söz gelimi bir medya grubu rakip kanalı almaya çalıştı mı rekabeti sağlanması ve tekelleşmenin önlenmesi açısından FCC’nin onayı gerekiyor.
Ekonomik şartlardan, özellikle de reklam pastasının küçülmesinden dolayı şirket evlilikleri, medya gruplarının birleşmesi, büyük balığın küçük balığı yutması medyanın “business” tarafının bir gerçeği.
Bu durum FCC’yi hiç olmadığı kadar önemli bir devlet dairesi haline getiriyor.
Washington’daki memurlar ne zamandır işlerini kitaba göre değil, devleti yönetenlerin keyfine göre yapmaya başladı. FCC’nin olası bir şirket birleşmesine keyfi bir nedenden dolayı onay vermemesi medya işini zora sokuyor.
CBS ilk örnek
Redstone ailesi fırsat bu fırsat diyerek Oracle’ın sahibi ve geçen hafta itibariyle dünyanın en zengin insanı Larry Ellison’ın oğluna CBS-Paramount grubunu sattı. Ancak bu satış FCC onayına tabiydi, FCC de Carr gibi Trump yanlısı bir bürokrat tarafından yönetiliyordu.
CBS bu satış zora girmesin diye iki hamle yaptı. Bunlardan ilki Trump’a verilen 16 milyon dolarlık uzlaşma tazminatıydı.
Amerika’nın klasikleşmiş en önemli haber programı “60 Minutes” seçimden önce Kamala Harris’le söyleşi yaptı. Ancak haber bülteninde ve programda aynı soruya iki ayrı yanıtla yayınlandı. İki yanıt da boş laftan ibaretti, “60 Minutes” sadece rutin bir editoryal tercih yapmıştı. Ancak Trump bunu bahane etti, CBS’e dava açtı.
CBS bu davayı kolaylıkla kazanabilirdi. Ama Ellison’a satışı tehlikeye atmamak için uğraşmadı. Milyarlarca doların döndüğü bir anlaşmada küçük bir trafik cezası misali 16 milyon doları Trump’ın emeklilikte inşa edeceği başkanlık kütüphanesine bağışladı. (Trump bu kütüphane bağışlarından şimdiden yüzlerce milyon dolar topladı.)
CBS’in diğer hamlesi Stephen Colbert’in talk show’unu yayından kaldırmak oldu. Talk show’ların kanalların sırtında ekonomik bir yük oluşturduğu kesin, ama bütçesi azaltılarak bu ekran geleneği sürdürülebilirdi. Üstelik Colbert yıllardır üç rakibi arasında birinciydi.
Nasıl mı birinci oldu?
Daha evvel zirvede NBC’de Jimmy Fallon vardı, ancak 2016 seçimi sırasında Trump’ı yayına alıp saçlarını okşadı, onu sempatik gösterdi ve izleyici kaçtı. Colbert ise siyasi mizahın dozunu artırarak, entelektüel çıtayı koruyup aynı zamanda da düzenli muhalefet yaparak zirveye yerleşti. Bir daha da inmedi.
İlk Trump döneminde böyle şeyler olmuyordu. Şimdi neden insanlar işten atılıyor
MAGA hareketi Charlie Kirk’ü bir şehit olarak görüyor. Ama bu olay Charlie Kirk’le ilgili değil. 2016’da Trump seçildiğinde Amerikan medyası henüz yeni normalin farkında değildi. Trump’ın geçici bir anomali olduğunu düşünüyorlardı. Daha da önemlisi Trump’a vurmanın maddi getirisi vardı.
Mesela tarafsız haber kanalıyken bir anda muhalefet yapmaya başlayan CNN’in rating’leri arttı. Washington Post ve New York Times abone rekoru kırdı. Colbert zirveye ulaştı.
İlk dört yılında Trump gürlüyordu ama etrafında ona evet-efendim diyecek kendi kadrosu yoktu. Tecrübesizdi ve devlet aygıtlarının nasıl bir silah olarak kullanılacağını bilmiyordu. İstese bile devlet aklı, akil adamlar, onu engelliyordu.
Şimdi daha tecrübeli, ne istediğini bilen, kendi kadrosunu kuran, kendi bürokratlarıyla çalışan bir Trump var. Bütün tehditlerini şimdilik yasalara uyduruyor, yasaların pek kullanılmayan maddeleri kazarak bulsa da sistemin açıklarından faydalanıyor. Bütün ABD sistemin zaaflarını görüyor aslında, birinin çıkıp çok kolay bu açıkları bulabildiğini ve istediği gibi yontabildiğini fark ediyor. Medya da alışıyor.
Brendan Carr demiştik. Kimmel’la derdi ne
Carr konuk olduğu bir podcast’te Kimmel’ın Robinson sözleriyle kasten yanlış bilgi yaydığını ve cezalandırılması gerektiğini söyledi. Açık açık ABC’yi tehdit etti, “Kolay yoldan mı olacak yoksa zorla mı göreceğiz?” dedi. New York Times’ın haberinde dediği gibi ABC kolay yolu tercih etti. Üstelik bu kararı bir türlü emekli olmayan ve dünyanın en başarılı medya CEO’larından sayılan Bob Iger bizzat verdi. Türkiye’deki—muhalif olduğu iddia edilen—Now TV’nin de sahibi Disney panikle hareket etmişle benziyor.
Panik şundan: Carr’ın tehdidinin ardından yerel kanallar Kimmel’ı boykot edeceklerini, programını yayınlamayacaklarını açıkladılar.
ABD’deki televizyon sistemi bizden farklı işliyor. Türkiye’de İstanbul’da da Konya’da da Yozgat’ta da Show TV’yi açan kişi ekranda aynı Show TV’yi buluyor. Ancak ABD’de büyük kanallara bağlı yerel televizyonlar var. Programlar aşağı yukarı merkezle aynı ama o bölgeye ait haber bültenleri yayımlanıyor, sabah programları bazen farklılık gösterebiliyor. Akşam Kansas’ta ABC’yi açtığınızda haberleri New York’takinden başka biri sunuyor, haberlerin sıralaması da bölgesine göre değişiyor.
Bu yerel ortakların Kimmel’ı yayınlamayı reddetmeleri kartopu gibi büyüyebilir, ABC ülkenin yarısına ulaşamama tehdidiyle karşı karşıya kalabilir. Iger’ın aygır gibi gürleyen dev medya grubu da bir anda kedi gibi miyavlayabilir.
Disney ve Trump daha önce de karşı karşıya gelmişti. ABC haberlerinin yakışıklı yüzü—hakkında “Friends” bölümü bile var—George Stephanopolous’un Trump’a “tecavüzcü” demesi yüzünden dava tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Kanal mahkemede bu parayı kazanırdı, ama 15 milyon dolar ödeyip uzlaşmayı tercih etti. Şaşırtıcı şekilde Stephanopolous hala görevde.
Kimmel olayının Carr’ı ilgilendiren bir tarafı daha var.
Yerel kanallar dedim ya. Son yıllarda bu kanallar da bir grup tarafından satın alındı. Aydın Doğan’ın Anadolu’daki pek çok yerel kanalları teker teker topladığını düşünün. Bir başka medya patronunun da aynı şekilde kalan diğer kanalları. Sonra bu iki grubun birleşmek istediğini.
ABD’deki iki yerel televizyon kanalı grubu birleşme görüşmeleri yapıyor. Onayı kim verecek?
Brendan Carr.
ABD’nin son 24 saatte en kuvvetli bürokratı.
Carr’ın başka ne gibi yetkileri var
FCC kanununda yayıncı kuruluşların “kamu yararı” çizgisinde olacağına dair muğlak ve bugüne kadar tam kullanılmayan bir madde var. “Kamu yararı” genellikle kanalların yayınladığı bilgi içerikli programlar ve haber bültenleri olarak yorumlanıyor.
Televizyon frekansları dağıtılırken halkı bilgilendirmek için her gün en az yarım saat haber bülteni yayınlanması zorunlu kılınmıştı, kanallar da “kamu yararı” maddesi gereği kar etmese, hatta para kaybettirip baş ağrıtsa da haber bültenlerini kaldırmadı.
Ancak Carr şimdi “kamu yararı” maddesini genişletebilir, Kimmel’ın “yalan haber yaymasının” kamu yararının aleyhinde olduğuna kanaat getirebilir. Sonuçta muğlak maddeler yoruma bağlı.
Trump kendisini ekranda eleştirenlerin cezalandırılması gerektiğini defalarca söyledi. Kanalların lisanslarının iptal edilmesi arzusunu da tekrar tekrar dillendirdi.
Amerikan medyasının geri kalanı ne tepki veriyor
Trump dönemine uyum sağlıyorlar çünkü bu sefer Trump’ın günlerinin sayılı olduğunu bilseler de ABD’den Trump’çılığın kolay kolay gitmeyeceğini hesap ediyorlar.
Kanunen Trump’ın tekrar seçilebilme ihtimali yok. Yaşına ve vücudundaki yara izlerine bakılırsa bu dönemi bile tamamlamayabilir. Ama MAGA’cılık, Trump’ı iki kere seçtiren, ölüyken dirilten o toplumsal dalga kalıcı.
Jeff Bezos’un muhalefet kalesiyken Washington Post’u terbiye etmesi, Iger’ın fazla dengeli hali, Tim Cook’un abartılı iltifatları, bütün medya patronlarının ver-kurtul diyerek parayı bastırıp Trump’ın başını ağrıtmamaları bundan. Trump gidince J.D. Vance’in seçileceğini, ABD’nin artık bir daha asla eskisi gibi olmayacağını hesap ediyorlar. Demokratlar şu anda o kadar cılız, muhalefet öylesine basiretsiz ki MAGA şu an için alternatifsiz duruyor.
Kimmel ve Colbert gibi eski ekran yıldızları ne yapacak
Colbert şimdilik rahat, sezon sonuna kadar yayında. Ama birkaç kere işsiz kalacağını ve iş aradığını söyledi.
Türkiye’de işsiz kalan gazeteciler YouTube’a gidiyor, ABD’de de hemen herkes podcast yapıyor. Otomobil ülkesinde, yoğun trafikte ya uzun yolda işitsel iletişim hala güçlü, ancak Joe Rogan gibi podcast’çilerin kanıtladığı gibi bu kayıtların görsel hali YouTube’da da milyonlarca kere izleniyor. Bir taşla iki kuş, programcılar açısından.
Netlix gibi platformlar talk show formatına uygun değil. Netflix defalarca denedi ama başarılı olamadı, hala da David Chang ve John Mulaney ile deniyor. Bir tek David Letterman tuttu ama platformda Colbert veya Kimmel’a da yer var mı, bilinmez.
Talk show formatının başarılı olduğu HBO? O da yakında CBS’in yeni sahibi Küçük Ellison tarafından satın alınacak. Colbert’i işten atan CBS’in yeni sahibi. İki isme de bulaşmazlar.
Yakında eski talk show’cuları yeni podcast’çi olarak görme ihtimali medya medyumları tarafından çok sık dile getiriliyor bugünlerde.