Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Edebiyat Haftanın Kitapları
        1

        ANNEME VE OĞLUMA
        (Ömür Sabuncuoğlu)

        Gazeteci ve yazar Ömür Sabuncuoğlu, büyük yankı uyandıran “Anneme ve Kızıma” kitabının ardından serinin ikinci kitabı olan “Anneme ve Oğluma” ile okurlarla buluşuyor. İnkılâp Kitabevi etiketiyle yayımlanan kitapta Aslıhan Doğan Turan, Demet Özdemir, Nurgül Yeşilçay, Şevval Sam, Yasemin Sakallıoğlu gibi sanat, moda ve medya dünyasından 19 isim, annelerine ve oğullarına yazdıkları mektuplarla okuyucuyu duygusal bir yolculuğa davet ediyor. Kitabın satışından elde edilecek gelir, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki maddi imkânsızlıklar nedeniyle okuyamayan kız çocuklarının eğitimine destek olmak amacıyla kullanılacak.

        2

        GEÇİCİ MANZARALAR
        (Hakan Bıçakcı)

        “Aylardan Efsane Kasım, günlerden Şahane Cuma’ydı. Fakat manasızca renkli reklam panolarındaki bu hesaplı coşkuya kapılan yok gibiydi. Metronun içi cenaze evini andırıyordu. Birbirinden koyu montlu, birbirinden mutsuz suratlı, birbirinden eğri duruşlu bir yığın insan farklı boşluklara dalıp gitmişti.” Dikkate alınmaması gereken alarmlar, ilaçlanması gereken böcekler, düzeltilmesi gereken yamuk zeminler, bir sabah uyandığında manzarası değişenler, yorumlanamayan rüyalar, biriken çöpler, önemli toplantılar, önemsiz kanamalar, asit yağmurları, akvaryumlar, kafesler, daireler ve betonla kuşatılmış şehrin sanki hem içinde hem de dışında soluk alan hayvanlar... Çoğunlukla tuhaf, şimdilik yeni öyküler... Hakan Bıçakcı’dan Geçici Manzara İletişim Yayınları'ndan çıktı.

        3

        PANTHEON
        (Jörg Rüpke)

        VakıfBank Kültür Yayınları Jörg Rüpke’nin kaleme aldığı “Pantheon” adlı eseri okurlarla buluşturuyor. Antik Roma dini tarihi alanında günümüzün en saygın ve üretken uzmanlarından biri kabul edilen Rüpke’nin uzun yıllara yayılan araştırmalarının doruk noktalarından biri olan çalışma, okuyucuya yalnızca sağlam ve çok yönlü bir bilimsel bakış açısı değil, aynı zamanda sürükleyici bir anlatı da sunuyor. “Pantheon”, kadim inançların dünyasına yeni bir kapı aralıyor. Jörg Rüpke, antik Akdeniz ve Roma’ya ilişkin, antik metinlerden yazıtlara ve çeşitli arkeolojik buluntulara uzanan çok zengin bir malzemeyi, çeşitli kültür kuramlarının kesişiminde ve özellikle din sosyolojisinin “yaşanan din” (İng. lived religion) yaklaşımı çerçevesinde ustalıkla ele alıyor.

        4

        ERGENLİK DÖNEMİM
        (Yukio Mişima)

        Yukio Mişima’nın 1957 yılında Myojo dergisine dikte ettirdiği anılarından oluşan Ergenlik Dönemim, Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor. Japonca dışında başka bir dilde ilk kez yayımlanan kısa ve yoğun otobiyografik metin Ergenlik Dönemim, Mişima’nın yüzüncü doğum yılında onun edebiyatına ve dünyasına selam veren eşsiz bir belge niteliğinde. Ergenlik Dönemim, yazarın çocukluk yıllarından itibaren Japon eğitim sistemine, savaş yıllarının toplum ve birey üzerindeki yıkıcı etkilerine, edebiyatla ve sinemayla kurduğu kişisel bağlara ışık tutuyor. Mişima, geçmişini anlatmakla kalmıyor; düşünsel dünyasını şekillendiren kırılma anlarını, eserlerine yön veren kaynakları ve ölümle yaşam arasındaki gerilimi son derece içten bir dille aktarıyor.

        5

        ÖDÜL SİSTEMİ
        (Jem Calder)

        Jem Calder’ın ilk kitabı Ödül Sistemi, dijital çağda birbirine temas etmeye çalışan insanların yalnızlığını ve aidiyet arayışını keskin bir gözlem gücü ve incelikli bir mizahla anlatıyor. İnsanların sosyal medya üzerinden iletişim kurduğu ama sosyal ilişkilerin kopuk olduğu bu dijital çağda duygular, düşünceler ve davranışlar teknoloji tarafından biçimleniyor. Son derece güncel ve enerjik bir yaklaşımla bugün artık nasıl yaşadığımızı anlatan Ödül Sistemi, algoritmaların ve mesaj bildirimlerinin arasında modern ilişkilerin ve kariyer hırslarının altındaki boşluğu çağımızın sessiz yalnızlığıyla harmanlayarak benzersiz bir edebî ses yaratıyor. Kitap Can Yayınları'ndan çıktı.

        6

        SON AKŞAM YEMEĞİ
        (Rachel Cusk)

        İngiltere’nin kasvetinden ve düzenli yaşamlarının tekdüzeliği ve öngörülebilirliğinden bunalan bir aile, evini satıp İtalya yolculuğuna çıkar. Burada, sanatın hakikati ve sade bir gündelik varoluşun ritmi sayesinde, anlamı önceden belirlenmemiş bir hayatın önlerinde belireceğine inanırlar. Burada gelecek daha açık uçlu, yol sürprizlere gebedir... Rachel Cusk’ın ailesiyle çıktığı üç aylık İtalya yolculuğunun anlatısı olan Son Akşam Yemeği, belli bir edebi türün kalıplarına sığmayan, sonunda tür kavramını da önemsizleştiren o ender ve özel kitaplardan. Rönesans sanatçılarının minyatür biyografilerinden Hıristiyanlık üzerine gözlemlere, İtalyan mutfağının dünyada kazandığı popülerliğe dair düşüncelerden yeni bir dilin labirentlerinde düşe kalka yolunu bulma çabalarına, birçok yan yola saparak gerçekleştirilen bu seyahatin pusulası ise, Cusk’ın insanlar ve mekânlar üstünde gezinen keskin bakışı ve manzarayı ölümsüzleştiren dili... Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Son Akşam Yemeği, İtalya üstüne bir kitap olmanın ötesinde, sanatın tesellisi, hayatta anlam arayışı, yola koyulma ve kaçış arzusu üzerine benzeri olmayan bir kitaba dönüşüyor.

        7

        UZUN BİR KIŞIN EN KARANLIK GECESİ
        (Barbaros Altuğ)

        Barbaros Altuğ’un yeni romanı Uzun Bir Kışın En Karanlık Gecesi Everest Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Roman, Berlin’de yaşayan Güneş adında bir yazarın, Türkiye'de kaybolan adaşı genç subay Güneş T.'nin haberini görmesiyle açılıyor. Şile'de yaşanan bu esrarengiz kayboluş hikâyesi, anlatıcıyı uzun yıllar önce terk ettiği şehre, İstanbul’a geri dönmeye sürüklüyor. Güneş, hem kurbanın sırlarla dolu hayatının hem de kendisini kaçmaya zorlayan geçmişinin "konuşulmayan" gerçeklerinin peşine düşüyor. Altuğ, bu romanda iki Güneş'in paralel kaderleri üzerinden toplumsal baskı, "yabancılık", hafıza ve bastırılmış arzuları merkeze alıyor. Roman, Thomas Mann'ın Venedik'te Ölüm eserine yaptığı güçlü göndermelerle edebi bir yankı kurarken, bir cinayetin ardındaki toplumsal suskunluğu ve inkârı sorguluyor.

        8

        İNSAN NEDİR?
        (Mark Twain)

        Mark Twain, Amerikan edebiyatının keskin zekâsı ve hiciv gücüyle tanınan en özgün kalemlerinden biri. Mizahın ardına gizlediği felsefi sorgulamalarla Twain, yalnızca bir romancı değil, aynı zamanda bir düşünür olduğunu da kanıtlar. İthaki Yayınları'ndan çıkan bu kitapta, onun hiciv sanatındaki ustalığı, insanın kendi iç çelişkilerini açığa çıkaran soğukkanlı bir bilgelikle birleşiyor. Bir ihtiyarla bir gencin karşılıklı sohbeti biçiminde ilerleyen İnsan Nedir? insanın doğası, düşünme biçimleri, özgür irade ve ahlak kavramlarını tartışmaya açıyor. Bilge ve alaycı Yaşlı Adam’ın soğukkanlı gözlemleri, genç muhatabının heyecanlı itirazlarıyla çatışır. Ancak bu fikir alışverişi ilerledikçe soruların yanıtlarından çok, yanıtların doğası sorgulanır hâle gelir. Twain, Sokratik diyalog geleneğini andıran bu eserinde, okuru yalnızca bir tanık değil, aynı zamanda düşünsel bir katılımcı hâline getirir. İnsan Nedir? insanın akıl yürütme yetisini, inançlarını ve kendine dair yanılgılarını yeniden değerlendirmek isteyen herkes için zamansız bir davet...

        9

        DÜŞLENEMEZ DİYARLARIN YOLCULARI
        (Dasha Kiper)

        Klinik psikolog Dasha Kiper, Alzheimer ve diğer demans türleriyle yaşayan insanlara ve onlara bakım verenlere yıllarını adadı. Deneyimlerinden yola çıkarak Düşlenemez Diyarların Yolcuları’nda “kusursuz bakım veren” mitini sarsıyor ve demansın yalnızca hastayı değil, bakım vereni de dönüştüren bir hastalık olduğunu gösteriyor. Eşinin bir yabancı olduğuna inanan bir adam, hayali arkadaşlıklar kuran bir kadın, annesinin geçmiş travmalarının ağırlığı altında ezilen bir oğul… Kiper yargısız ve derin empatiyle anlattığı bu vakalarda, demansın nasıl sessizce ilişkilerin kalbine sızabildiğini, bakım verenlerin de tıpkı hastalar gibi yolunu kaybedebildiğini gözler önüne seriyor. Domingo Yayınları'ndan çıkan Düşlenemez Diyarların Yolcuları, hem hastalığa hem insan doğasına dair algımızı derinden sarsan, şefkat dolu bir keşif: Kimi zaman kalp kırıcı, kimi zaman umut verici ama her sayfasında insan kalabilmenin anlamını sorgulatan ve demansın zihinsel labirentinde pusula olan bir kitap.

        10

        DÖRT KAPI BİR ODA
        (Dr. Dilek Yeşilbaş)

        Bipolar Bozukluk çoğu zaman bir tanıdan ibaret görülür. Dört Kapı Bir Oda, Bipolar Bozukluğu tıbbi bir mesele olmanın yanında, insan deneyiminin bir parçası olarak ele alıyor; okura o tanının ardındaki insanı, o insanın ardındaki hayatı gösteriyor. Dr. Dilek Yeşilbaş’ın sade bir dille kaleme aldığı kitap, dört farklı insan hikâyesi aracılığıyla Bipolar Bozukluğu olan kişilerin ve yakınlarının karşılaştığı zorluklara ışık tutmayı amaçlıyor. Aile yaşamı, çocuk sahibi olmak, iş hayatı, sosyal hayat ve toplumsal etkiler gibi çeşitli konulardaki sorulara yanıt veriyor. Okuyan Us Yayınları'ndan çıkan kitap okuru Bipolar Bozukluğun doğası, tedavi yöntemleri ve eşlik eden başka rahatsızlıklar hakkında bilgilendirirken yaygın yanlış kabullere ve önyargılara değiniyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ