MasterChef Murat’ın videolarına denk gelmişsinizdir. Ve eğer denk gelmediyseniz de iyi ki gelmediniz diyeceğim çünkü gördüklerimiz gerçekten yürek burkuyor.
Bir dönem cezaevindeydi, geçtiğimiz hafta infaz düzenlemesiyle tahliye oldu. “İyi hal” dediler, ama videolarda sergilenen hal, hiç de iyi değil! Ve ne yazık ki, korkutucu.
Zaten daha önce de hayvanlara yaptığı eziyet videoları kan dondurmuştu, biliyorsunuz, şimdi de gözü annesinde. Annesiyle birlikte videolar çekiyor ama öyle sevgi dolu içerikler değil bunlar. Bağırıyor, çağırıyor, elini kaldırıyor. Sanki vuracak annesine. Kadın korkuyor.
Ekran başında içim çekiliyor, “Ne olur vurma!” diye fısıldıyorum kendi kendime. Kim bilir bizim görmediğimiz zamanlarda neler oluyor o evin içinde. Allah'ım düşünmek bile istemiyorum
Kurtarın o anneyi!
Çünkü apaçık ortada, bu adam sağlıklı değil. Akıl sağlığı yerinde değil, belli! Eğitim almamıza gerek yok bunu anlamak için. Onu izleyen herkes fark ediyor. Ama fark etmek yetmez, birilerinin elini taşın altına koyması gerekiyor.
Kurtarın anneyi!!!
Kadıncağızın gözleri söylüyor zaten her şeyi. Yazıktır, günahtır gerçekten gidip o kadını kucaklayıp kaçırmak istiyorum.
***
Bu kadarına pes!!!
Benim aklım almıyor gerçekten…
Evladına kıyanı da, annesine babasına şiddet göstereni de.
Bir insan, kendi öz kanına, canına bunu nasıl yapar?
Hadi diyelim ki gerçekten psikolojik sorunları var, belli zaten. Ama o zaman çevresindekiler, aile büyükleri nerede?
Bu tip durumlarda "Aman aile meselemiz, dışarıya yansıtmayalım" demek çözüm değil. Çünkü bazı ruhsal hastalıklar vardır ki evde tedavi edilemez. Uzman desteği gerekir, hastane gerekir, koruma gerekir! Kendi annesinden, evladından korkan bir insan gözünüzün önünde çırpınıyorsa, artık bu sessiz kalınacak bir mesele değildir.
Allah aşkına, birileri artık el atsın bu duruma.
Zavallı kadını kurtarın! Çünkü bazen bir video, bir çığlıktır.
Ve biz o çığlığı duyduk artık… Duymamış gibi yapmayalım!
***
Yine başladı aynı film
Sosyal medyada döne döne karşımıza çıkan bir başka görüntü daha var. Bu kez yer Çeşme’de bir plaj.
İki kadın, bir erkek içeri girmeye çalışıyorlar ama alınmamışlar.
Kadınlardan biri feryat, figan; "Görüyor musunuz? Bizi başörtümüz yüzünden almıyorlar!" diye bağırıyor.
Tanıdık geldi değil mi? İster Alaçatı’da olsun, ister Bodrum’da, ister İstanbul’da bir kafede…
Ve ardından binlerce yorum, RT, story, linç, savunma…
Yıllardır aynı mevzu..
Ama bugün 2025’in ortasındayız. Hala aynı noktaya düşmek gerçekten sinir bozucu!
Ve haliyle "Hayırdır" diye bakıyorsunuz. Çünkü artık insanların başörtüsü varmış, yokmuş konusunun tartışılmasını istemiyorsunuz, istemiyoruz..
Neyse baktım, araştırdım.
Meğer plaj, başörtülü kadınları değil, yanlarındaki erkeği içeri almak istememiş. Neden? Çünkü ismi daha önce yasadışı bahis olaylarında geçmiş. Ve bu kişi ile işletmenin yaşadığı tatsızlıklar olmuş. Haliyle işletme de almak istemiyor. Haklı mı? Yaşadığı şeye bağlı.. Neyse yani mesele, başörtüsü değil.
Mesele tamamen şahsi ve geçmişe dayalı bir güven problemi.
Ama gelin görün ki…
Konuyu bambaşka bir yere çekmek bizim için korkunç bir tehlike.
Toplum olarak başörtüsüne saygı duymayı, onu bir ayrımcılık unsuru yapmamayı öğrendik. Artık hiçbir işletmenin bu tür kurallar koyamayacağı, koymaması gerektiği de ortada.
Ama bazılarının da yaşadığı her problemi bu noktaya çekmeye, konuyu "Daha çok ilgi çeksin” diye hassas alanlara bağlamaya çalışması korkunç.
Artık;
1-Başörtüsü mü varmış?
2-Mini etek mi giymiş?
3-Açık saçlıymış, kapalıymış, şortluymuş lütfen geçelim bunları.
İstediğimiz şey olmuyorsa, her seferinde dini, kültürel, siyasi hassasiyetleri kullanarak konuyu başka yerlere çekmeyelim.
Gün sonunda zararı hep birlikte görüyoruz.