Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Esin Övet Lahmacun daha fırına girmedi, biz tartışmaya başladık
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yaz geliyor ve öncesinde, bayram tatili kapıda. Otel arayanlar, arabaya atlayıp Ege’ye inmeyi düşünenler, memlekete dönecek olanlar… Hepimizin kafasında aynı soru: “Bu tatil ne kadara patlayacak?”

        Henüz valizler kapanmadan, ayaklar denize değmeden, Bodrum sahillerinden lahmacun fiyatları on gün önce konuşulmaya başladı. Muhabirlerden gelen haberlere göre bu sene lahmacun; 2 bin 500 TL!

        Yani yaz resmen başlamadan tartışma on gündür sürüyor.

        Ve her yaz olduğu gibi, herkesin dilinde yine aynı tepki: “O paraya iki kilo et alırım” oluyor.

        Fiyat açıklamasından sonra Bodrum Belediye Başkanı Tamer Mandalinci, "Bodrum turizminin zarar görmesini isteyen kesimler tarafından ortaya atılıyor. Daha pide fırınlarına odun atılmadı, odun ateşi yanmadı, lahmacun fiyatı konuşulmaya başlandı. Bir iki yer de bu fiyatlar var. Oraya da gitmek sizin tercihiniz. Siz o lahmacunu değil, onun sunulduğu ortamı, manzarayı, çatal bıçakla yaşama hürriyetini satın alıyorsunuz" dedi.

        Şimdi oturup düşünelim. Biz bu lahmacunla neyi tartışıyoruz aslında?

        -Gerçekten yemeği mi?

        -Yoksa tatilin, lüksün, görünürlüğün, bir fotoğrafın, bir anın bedelini mi?

        Tamam Bodrum’da 2.500 TL’lik lahmacun olabilir. Ama hemen iki sokak arkasında, belediye kafeteryasında ya da sahil köylerinin birinde hala 100 liraya da yiyeni var. Tamam biraz daha az lüks olan yerlerde 400 TL'ye de lahmacun var.

        Yani mesele aslında lahmacun değil.

        Mesele, her yaz aynı başlığı yeniden atmamız.

        Ve her seferinde de şaşırmamız.

        Bu yaz yine aynı: Gidecek olan gider, kalacak olan kalır, ama o lahmacun konuşulmadan yaz başlamaz. Ve işte biz bu döngüyü seviyoruz. Tatil öncesi şöyle bir "Yok artık!" diyerek içimizi dökmeye bayılıyoruz. Bodrum’a gitmesek de orada olup biteni anlamaya çalışmayı hatta "O 2.500 TL'lik lahmacunu kim yiyecek, paylaşacak" demeye bayılıyoruz.. Ya da "Bu lahmacun 2.500 TL'lik değil bu lahmacun bilmem ne kadar" diye paylaşmayı seviyoruz.

        Ama şunu unutmamak lazım:

        -Bodrum lahmacun değildir.

        -Yaz bir tabaktan ibaret değildir.

        -Tatil bazen sahilde kitap okumaktır, bazen aileyle çay demlemektir, bazen yollarda olmaktır.

        -Kimi için manzaradır, kimi için sessizlik.

        -Lahmacun sadece bahanedir. Bana göre olmazsa olmazdır. Lahmacun inci çizgimizdir.

        Bu bayram nereye giderseniz gidin, menüye fazla takılmadan, biraz da kendinize bakın derim.

        Yani her Bodrum'a giden lahmacunu 2.500 TL'ye yemiyor hani... Sonuçta güneş bedava, manzara bedava. Çünkü en güzel tatil, cebinizi yakmayan, kafanızı dinlendiren tatildir.

        ***

        Lahmacun ince çizgimizdir

        Tabii lahmacun olmazsa olmazlarımız arasında gelir. İnce çizgimizdir. Sevmeyen bizden değildir. Diyetisyenlerin de bol bol verdiği lahmacun kilo aldırmaz. Yiyin gari...

        Kilo demişken, diyet demişken, yemek demişken...

        Malumunuz Sağlık Bakanlığı, 81 ilde eş zamanlı olarak bir kampanya başlattı: Sokaklarda boy-kilo ölçümü yapılıyor. Vatandaşın yoğun olduğu alanlarda sağlık personeli artık vücut kitle indeksi hesaplıyor. Yani siz parkta otururken bir anda tartıya davet edilebilirsiniz. AVM çıkışında çantanızdan çok bel çevrenizle ilgilenen biri karşınıza çıkabilir.

        Güler misin, kaçar mı? Bilmem, ancak Bakanlığın açıklamasına göre amaç; 10 milyon kişiyi ölçüp obezite riskini tespit etmek, kişileri sağlıklı yaşam merkezlerine yönlendirmek.

        Bunu daha nazik, daha kibar, daha farklı yöntemle çözebilir miydik? Çözerdik elbet. Böyle sokaklarda olmadan, böyle göz göre göre, "Bu kilolu, bu obez" diye bağırmadan. Çünkü durum kişisel. Yani öyle sokakta ölçülüp "Hadi bakalım diyetisyene” demekle olmuyor bu işler.

        Kilo herkesin ince çizgisi. Ve haliyle espriler gırla.

        “Şişman arkadaşına 'Sakın dışarı çıkma, bakanlık toplar' diyen mi dersin", "Bir anda arkamdan ‘Obez gel buraya!’ diye seslenirler mi?” diye endişelenen mi?

        Tamam Avrupa’nın en tombik ülkesiyiz. Durum bu kadar vahimken, insan sokakta yürürken, yanına gelen bir görevlinin elinde metreyle, baskülle yaklaşması biraz kötü gözüküyor.

        ***

        Vah gidene

        Bazı haberleri ne okuyabiliyorsun, ne sindirebiliyorsun. Bu da onlardan biri.

        Yaklaşık bir yıl önce…

        Henüz 17 yaşında, ehliyetsiz bir şekilde araç kullanırken yol kenarındaki üç ATV motoruna çarpan ve Oğuz Murat Aci’nin ölümüne neden olan Timur Cihantimur…

        Annesi Eylem Tok tarafından apar topar yurt dışına kaçırılmıştı. Türkiye’nin vicdanını yerinden oynatan o olay…

        Ve şimdi, bir yıldır adaletin yerini bulmasını bekleyenlerin yüreğine yeniden ağırlık çöktü.

        Çünkü, gelen son habere göre ailenin bazı fertleri şikâyetten vazgeçmiş. Ve bu vazgeçişin gölgesinde birçok iddia dolaşıyor ortalıkta.

        Vazgeçen kişi, hayatını kaybeden Oğuz Murat Aci’nin eşi Şükriye Aci.

        Ama Murat’ın annesi ve babası, yani acılı anne-baba isyanda.

        Özer Aci diyor ki: “Oğlumun bedelini kim neyle ödeyebilir?”

        Ve haklı.

        Olayın neresinden baksan insanın içi daralıyor. Bir çocuk ehliyetsiz araba sürüyor. Bir cana mal oluyor. Sonra ailesi onu alıp kaçırıyor. Ardından para konuşuluyor.

        Ve bir gün bir bakıyoruz: Şikayet geri çekilmiş.

        Yani… paran varsa kurtuluyorsun.

        Can mı yitmiş? Bir çocuğun hayatı mı kararmış? Detaylar önemli değil. Paranı ver, çık.

        Peki ya vicdan?

        Peki ya adalet?

        O parayı çocuğuna nasıl yedireceksin?

        Sen nasıl rahat uyuyacaksın?

        Bugün bu olayla ilgili konuşurken en çok içimi burkan şey şu: “Kan parası” diye konuşulan şey.

        Ne kadar kolay ağızdan çıkıyor, değil mi?

        Bir hayat gidiyor ve adına bir “bedel” biçilip kapanıyor dosya.

        O zaman şöyle mi olacak?

        Her çocuk can yaksın, parası olan anne babası gelsin, kurtarsın?

        Bu mu?

        Benim içim almıyor.

        Sözün bittiği yerdeyiz.

        Böyle olaylara artık dayanacak mecra da, vicdan da kalmadı. Tek söyleyebileceğim şey: Vah gidene…

        Ve bir not daha:

        Gidenin ardından kalan adaletsizlik, en az ölüm kadar da ağır.