Büyürken hep;
-Gerçek zengin kendini belli etmez...
-Gerçek zengin göstermez, yaşar...
-Gerçek zengin, markayı değil, zarafeti taşır...
Diye diye büyüdüm.
Ancak bu cümleler sadece laf değil, bir duruş, anlayış ve saygıydı…
Ama şimdi…
Nezaket gitti, gösteriş geldi.
Sadelik gitti, çığırtkanlık geldi.
Ne yazık ki insanlar artık var olmaktan çok görünmeye çalışıyor.
Bu yüzdendir ki, Bade İşçil'in otobüse binmesini, indirim marketlerinden alışveriş yapmasını konuşuyoruz.
Bana bile birçok kişi, “Sen Badeyi tanıyorsun. Gerçekten durumu mu yok? Paraya mı ihtiyacı var? Boşanırken eşinden para almadı mı?” diye soruyorlar. Ve inanın utanıyorum. En son Bloomberg HT’de Aslı Şafak’ın programında da bu konuyla ilgili konuşup, "İndirimleri takip ediyorum. Bir şeyin ederi 5 liraysa, ona 100 lira verirsem bu bana aptallık geliyor. Çok lüks, çok para harcamış bir yerde oturmak bunlar hiçbir zaman mutluluk getiren şeyler değil. Ben en zengin diyebileceğiniz insanla da oturdum konuştum, yatacak yeri olmayan insanla da iletişimdeyim. İnsan var olan değerlerini koruyor, olması gerekiyor. Başka şeyleri anlam yükleyip onlara ulaşmaya çalıştıkça mutluluk ellerinden kaçıyor ve zaman da geçmiş oluyor. Çantayla mutlu olanlar var. Ben mesela çiçek açmadığında dert ediniyorum" demiş.
E daha ne desin? Ama yetmiyor.
Çünkü bu ülkede hala otobüse binen ünlü konuşuluyor. İndirim marketine giren yargılanıyor. İyi ama neden?
Hatta çocuklarını devlet okuluna gönderenin bile arkasından konuşuluyor. Bakın inanın bunu konuşan, dedikodu yapan insan var. Ve bu inanılmaz üzücü.
Ve ben artık;
-Araba markasını her konuşmasına yedirmeye çalışanlara.
-Yüzüğünü göstererek konuşanlara. Hatta kahve fotoğrafı koyarken yüzüğünü gösterene.
-Evini "Manzara" bahanesiyle gözümüze sokanlara.
-Ve bu tavırları alkışlayanlara üzülüyorum. Çünkü bu durum olmayanı, alamayanı çok etkiliyor ve yanlış yanlış işlere sürüklüyor.
Ve bizler gibi kapıcı çocuğuyla da, holding sahibinin kızıyla da aynı sokakta top oynayanları şaşırtıyor. Çünkü ekmek arası peynirini bölüşen bir neslin çocuklarıyız biz. Ve zenginim, fakirmiş, bilmem kimin çocuğuymuş diye büyümedik biz.
Biz ayakkabısını çıkarıp bahçede çıplak ayak koşan çocuklardık.
Tamam eski dönemde değiliz. Ahhhh ahhh "Biz eskiden" demiyoruz, seviyorum da zaten ama şimdi ne oldu?
Zengin fakiri ezmekle meşgul.
Fakir zengine özenmekle…
Ve ortada tek bir gerçek kalıyor: Ne yazık ki, çoğunluk mutsuz!!!
Zengin mutsuz, fakir mutsuz…
Çocuklar daha da mutsuz çünkü anneleri babaları mutsuz. Çocuklar hep daha fazlasını istiyor. Çoğunluk okula gitmek istemediği gibi, okumak, iş sahibi olmak niyetinde değil.
Çoğunluk nereye tatile gideceğini, hangi marka kıyafet alacağını, hangi marka makyaj malzemesi alacağını konuşuyor.
Yani diyeceğim odur ki, biz daha çok Bade İşçil'in indirimli alışveriş yapıp, otobüse binmesini konuşuruz. Oysa k,i bizi kurtaracak tek şey sade bir yaşam değil, sade bir ruh…
Ama onu da çoktan kaybettik galiba.
***
Bizi bu durumdan ne kurtarır
-Çalışmak, üretmek.
-Kendini sevmek, kendinle mutlu olmak.
-Başkasını yargılamamak.
-Sevdiğin kişinin parasıyla, malıyla, mülküyle ilgilenmemek.
-Bir şeylere göze sokmamak.
Diye uzayıp giden bir liste.
Unutmadan; işi bu olan için değil tüm bu laflarım. Aman şimdi çığırtkanlık yapmayın. Lafım sadece parayla, saygıyı karıştıranlara... Karşısındaki insanı para ile küçümseyenlere.
***
Ve bu yüzdendir ki!!!
Bu ülkede Polatgiller... Candangiller çoğaldı.. Ve geldikleri durumlar da ortada... Yazıktır ki, bunlara inanan, özenen ciddi kesim var. Bu yüzdendir ki, marka kıyafet, son model araba ve evlerde oturanların daha kaliteli olduğuna inanın bir nesil var!!!