Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı – IDEF 2025’e katılım ve ilginin çok yüksek olduğu medyaya yansıyan haberlerden de anlaşılmıştır. Açılış gününden itibaren yoğun bir tempoyla fuara odaklandım. Bundan sonra SAHA EXPO ile dönüşümlü yapılacak IDEF’in bu gelişme trendiyle, 2027’de nasıl bir tabloyla karşımıza çıkacağını tahayyül etmek bile zor.
Türkiye savunma sanayi sektörünün mevcut gelişmeler ışığında 5 yıl sonra nerede olabileceği düşünüldüğünde, devam etmekte olan çok sayıda proje zihinleri karıştırıyor. Dolayısıyla bu tempoda büyüyen bir sektörün vitrini IDEF’in de belli alanlara ayrılarak yapılması daha doğru olabilir. Hava, kara, deniz, siber, uzay ana başlıklar olarak dikkate alınarak, çeşitli ülkelerde gerçekleşen fuarlar gibi yeni bir düzenleme yapılabilir. Üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husus…
Bu yıl ilk defa, İstanbul Fuar Merkezi (İFM), Atatürk Havalimanı ve Ataköy Marina’da yapılan IDEF’e bu alanların da yeterli gelmediğini söyleyebilirim. Hatta geniş bir alana dağılmış olmasının sektör profesyonellerini, resmi heyetleri ve ziyaretçileri zorladığının altını çizmek gerekir. Fuara girişlerin, araç park sorunlarının ve fuar esnasında Türk şirketleri arasında gerçekleşen yoğun anlaşma ve mutabakat trafiğinin de katılımcıları fazlasıyla yorduğunu, ilgiyi dağıttığını müşahede ettim.
Ürün tanıtımlarını, lansmanları, görüşmeleri ve önemli anlaşmaları ön planda tutacak, paralelinde önemli konferansların da olacağı yeni bir fuar stratejisi belirlenmesi iyi olabilir.
Beylikdüzü’nde TÜYAP Fuar Merkezi’ne sığmayan IDEF bu sene yüzde 20’nin üzerinde büyüyünce maalesef Yeşilköy de ihtiyacı karşılamakta zorlandı. Bu sebeple savunma sanayinin büyümesine paralel olarak gelecek yıllarda farklı fuar organizasyonları veya farklı mekanlar kaçınılmaz olacaktır.
Milli Savunma Bakanlığı’nın ev sahipliğinde, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı destekleriyle, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı (TSKGV) yönetim ve sorumluluğunda, KFA Fuarcılık AŞ organizatörlüğünde bu sene İFM’de yapılan fuarın gelecek yıllar için önemli tecrübeler kazandırdığı sanıyorum. Belki Atatürk Havalimanı’nda kullanılmayan bölümler iyi bir fuar alanı olarak tasarlanabilir. Çünkü İFM de IDEF’in ruhuna çok uymuyor…
Tayfun adı gibi sert çıktı
#resim#1279070#
İsrail – İran gerginliği balistik füzeleri dünyanın ve bölgemizin gündeminde yerleştirmiş olmasının etkisini fuarda gördük. Artık savaş uçakları, İHA’lar değil, balistik füzeler daha fazla merak ediliyor. ROKETSAN tarafından ilk kez fuarda tanıtılan “Tayfun Blok 4 Balistik Füze” gündem sebebiyle de hem ülkemizde hem bölgemizde fazlasıyla dikkatleri üzerine topladı.
Tayfun füze ailesini sektörün içinde olanlar bildiğinden yeni üye “Tayfun Blok - 4” merak uyandırdı. Çünkü bir önceki modeli zaten hipersonik hızlara yaklaşmıştı. Dolayısıyla yeni üyenin tanıtılmasıyla birlikte oyun değiştirici özelliklere sahip olacağını ilgili çevreler tahmin etmekte zorlanmadı. Zira ROKETSAN, birikim ve tecrübesiyle “Tayfun Blok - 4” versiyonu tanıtınca, hipersonik füze konusunda önemli mesafeler kat edildiği de anlaşılmış oldu.
ROKETSAN Genel Müdürü Murat İkinci de “Tayfun Blok - 4” için, “En kısa sürede envantere girecek. İlk atışını bu yıl yapacağız” açıklamasını yapınca bazı ülkelerin kaşları yerinden oynadı. Hipersonik füzeleri hava savunma sistemlerinin engelleyemediğini sokaktaki insanlar bile İran – İsrail çatışmasında öğrendi. Ancak ailenin yeni üyesi Tayfun’un bilinmeyen ve açıklanmayan çok farklı teknik, taktik ve stratejik detaylar da söz konusu. Hipersonik füzeler de kendi içlerinde kategorileri ayrılıyor. Bir defa ses hızının en az 5 katı ve üzerindeki sınıftaki füzelere hipersonik deniyor. Ama Tayfun’un hızı ve menzili açıklanmadı, bilinmiyor. Bilinen şu; Türkiye, artık bu alanda çok daha hızla koşacak. Dünya bunu öğrenmiş oldu.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilk hipersonik füzesi büyük ihtimalle bu sene sonuna doğru da envantere girmiş olacak. Bu kadar hızlı gelişmelerin olmasını ise Tayfun ailesinin diğer üyelerine borçluyuz. Bakalım, 10 metre boyu ve 7 bin 200 kilo ağırlığıyla gelecek yıl Tayfun Blok-4’e ne borçlu olacağız? Blok-5 hangi hızda ve menzilde karşımıza çıkacak? Başka hangi balistik füze sistem ve modelleriyle tanışacağız?
Çelik Kubbe şekilleniyor
Fuarda en fazla dikkat çekenlerden birisi Çelik Kube’nin bileşenlerinin tanıtım töreni oldu. Malum olduğu üzere İsrail-İran gerginliği dünyanın ve bölgemizin gündemine “kubbe” ile “balistik füze” kavramlarını sıkı bir şekilde soktuğundan Türkiye’nin bu iki alandaki kabiliyetleri de çok merak ediliyor.
Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün’ün katılımı ile ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol, Çelik Kubbe’nin yeni gözde bileşenleri olan EJDERHA, GÖKTAN, KORAL 200 ve TURAN ve GÜRZ hava savunma sistemini tanıtınca kubbe için de geriye fazla bir şeyin kalmadığı gerçeği ortaya çıktı.
Çelik Kubbe’nin HİSAR, SİPER, KORKUT gibi en önemli unsurları seri üretime devam ediyor. Paralelinde elektromanyetik kapsamda yeni konseptler geliştiriliyor deniyor, ama birçoğunun tamam olduğunu da biliyorum.
Çelik Kubbe bileşenlerinin ve Tayfun gibi stratejik ürünlerin arkasında çok ciddi bir ekosistem olduğuna da mutlaka dikkat çekmem gerekiyor. Fuarda stantlarını ziyaret ettiğim birçok şirket ile milli muharip uçağımız KAAN’a, Hürjet’e, Hürkuş’a, ANKA’ya, Aksungur’a ATAK ve Gökbey helikopterleri ile çeşitli füzelere yaptıkları ürünlerin detaylarını konuştum.
Mesela Kale Grubu füzelerinin motorlarını, 3 ayrı güç grubunda üretiyor. KAREL, haberleşme sistemlerini geliştiriyor. Sarsılmaz Grubu, bazı füzelerin çelik dökümlerini ve hava araçlarının toplarını yapıyor. Ön planda entegratör firmalar, ana yükleniciler görünüyor, ama arka planda çok farklı şirketler, KOBİ’ler yer alıyor.
Elbette sorunlar da var
Savunma sanayi sektöründeki en önemli problemlerden birisi; kamu kurumu konumdaki firmaların özel sektörün alanlarına girmesi, onların önlerini kesmeleri ciddi sıkıntı.
İkinci mesele ise giderek artan dublikasyon projeleri. Aynı veya benzer görevler için iki veya üç şirket ürün geliştirebiliyor. Üstelik bazı şirketlerin görev alanı içinde olmamasına rağmen bu yola girerek kaynak israfına sebep olmaları bir türlü engellenemiyor. Kamu ve vakıf şirketleri maalesef bu durumdan kurtulabilmiş değil.
Üçüncü husus ise savunma sanayinde iyi bir ekosistem oluşmuş, ancak büyük oyuncular küçüklere yaptırdıkları işlerin ödemelerini ciddiyetle ve zamanında yapmadığından zor duruma düşen, batan şirketler, KOBİ’ler söz konusu. Öyle ki iş yaptırdığı şirket veya KOBİ’lere zamanında ödeme yapmayıp, parayı finans kuruluşlarında değerlendirenler bile var.
Bütün bu sorunlar, gelişen savunma sanayi sektörünün büyük rakamlı ihracatları yakalamasıyla birlikte önemli oranda erimesi söz konusu olabilir. Ancak yine de sektör otoritelerinin bu durumlara da dikkat etmesi gerekiyor.
Savunma sanayimize emeği geçenlere ülke olarak minnettarız. Yolları açık olsun..